Atatürk’ün sanat ve sanatçıyla ilgili anlamlı sözler vardır. Bunlardan iki tanesi;
1-“Hepiniz millet vekili olabilirsiniz, Bakan olabilirsiniz; hatta Cumhurbaşkanı olabilirsiniz, fakat sanatkar olamazsınız.”
2-“Bir millet sanattan ve sanatkardan mahrumsa tam bir hayata malik olamaz. Böyle bir millet bir ayağı topal, bir kolu çolak, sakat ve alil bir kimse gibidir. Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş olur.”
Sanat, bir milletin duygularını, acılarını, hayallerini anlatma biçimidir. Bazen bir ressamın fırçasında, bazen bir ozanın dizelerinde, bazen de bir heykaltraşın oymalarında gizlidir.
Sanat sustuğunda toplumun iç sesi de körelir. Çünkü sanat, hem bir direniş hem de bir ifade biçimidir. Özgürlüğün, düşüncenin ve ilerlemenin en zarif yoludur.
Ne yazık ki günümüzde kültür ve sanat çoğu zaman törensel bir vitrin olarak görülüyor. Oysa kültür festivalleri, konserler ya da sergiler sadece bir eğlence değil; milletin ruhunu canlı tutan nefes alma alanlarıdır. Sanatı susturmak, sadece bir sanatçıyı değil, bir milleti susturur. Ve unutulmamalıdır: Tarih saygı ister, kültür ilgi ister, sanat ise özgürlük.
Sanat, bir çağın aynasıdır. Dönemin ruhunu, insanının hayalini, öfkesini, umutlarını ve hatta direnişini yansıtır. Örneğin; baskı dönemlerinde ortaya çıkan edebi eserlerde hissedilen derin yalnızlık ya da yasaklı yılların sinemasında saklı gönderme dili… Tüm bunlar, sanatın sadece bir estetik değil, aynı zamanda bir direniş biçimi olduğunu gösterir.
Kültür ise bu sanatın doğduğu zemin, beslendiği köktür. Bir toplumun yemek alışkanlıkları, sözlü halk edebiyatı, gelenekleri, bayramları ya da ağıtları; kültürel kodların taşıyıcısıdır. Kültürü yaşatmak, o toplumu geleceğe taşımaktır. Sanat ise bu kültürü görünür, anlaşılır ve paylaşılır kılar.