Dijital çağda gazetecilik, her zamankinden daha hızlı, daha görünür ama bir o kadar da yüzeyselleşmeye açık bir hale geldi. Sosyal medya, haberin hızını artırırken gazetecinin toplumun içinde olma ilkesini geri plana itiyor. Oysa gazetecilik; bilgisayar başında değil, sokakta, köy kahvesinde, okul bahçesinde, sanayi sitesinde, yani halkın tam kalbinde yapılır. Gazetecinin görevi; esnafa, çiftçiye, işçiye, öğrenciye, yaşlıya dokunabilmektir. Haber, ekranın arkasında değil, sokakta, pazarda, tarlada, okulda, hastanede gizlidir.
Gerçek gazeteci, toplumu sadece uzaktan izleyen değil, onun nabzını tutan kişidir. Bire bir muhataplarla temas sağlayandır. Sosyal medya elbette haberin yayılımı açısından güçlü bir araçtır; ancak sahadan uzaklaşmış bir gazetecinin toplumun gerçek sorunlarını, beklentilerini ve umutlarını anlaması mümkün değildir.
Bugün ihtiyaç duyduğumuz şey; paylaşım yapan değil, paylaşımın kaynağını yerinde gören, oradaki sesi duyan gazetecilerdir. Halkla araya mesafe değil, empati koyan; toplumu sadece izlemeyen, onunla yürüyen gazeteciler, demokrasinin gerçek teminatıdır. Toplumun derdini dert edinebilmektir.
Ulusal ve yerel basın olarak en büyük sorumluluğumuz, ilçemizin, köylerimizin, insanlarımızın sesini ulusal gündeme taşıyabilmektir. Çünkü gazeteci toplumun aynasıdır; o aynayı ne kadar doğru tutarsak, toplumun sesi o kadar net duyulur. Çünkü bu ülkenin derdi aynı zamanda sizin de derdinizdir.

