whatsapp
Enver Haykır
Köşe Yazarı
Enver Haykır
 

Maziden bir sayfa

1970’li yıllar. Çocukluğumuzun baharındayız. Suğla gölü kabarmış ekili alanları dalgalarıyla basa basa köye doğru geldiği yıllar. Herkes sıkıntılı. Ekmek kapısı olan tarlalar yavaş yavaş sular altında kalıyor. Herkes hüyükte suların gelişine bakıyordu. Gökhüyük köyü sakinleri çoktan sabah ezanıyla uyanmış ve her evin önü çalı süpürgeler ile önce sulanmış ardından da süpürülmüştü. Artık kabarıp gelen suğla sularının esintisinden sarhoş bir toprak kokusu doldurmuştu köyün sokaklarını. Oturduğumuz kerpiç yapı Küpe dağına ve Seydişehir’in o küçücük kasabasına bakıyordu. Yükselen tek binası ise Dr. Veli Topkara’nın o günlerin gökdeleniydi. Köyün tozlu bazen de çamurlu sokakları biz çocukların oyun alanlarıydı.  Köyde genç yaşta dul kalmış hayatlar da vardı. O yaşamlar kerpiç evlerin duvarlarında gizlidiğr. Kerpiç evler genelde 2 katlı ahır ve samanlıktan oluşup bir avlusu ve oraya bakan bahçesi olan evlerdi. Kendi evimizin büyükçe iki açılır tahta kapısının demir tokmağı, kimsesizce yaşanan bir hayata can veren belki de tek sesiydi. Köyü sular basmıştı. Mahrumiyet ilan edildi Köyün genç ve orta yaşlısı Almanya gibi Avrupa şehirlerinin yolunu çoktan tutmuştu. El kapılarında hasretliğe mahkûm olmuştu. İki emmim de Almanya’ya gitmişti. Babam yaştan az farkla o yolculuğu kaçırmıştı. Köyde herkes sessizdi. Çiftçilik bitmişti. Tarlalar sular altındaydı. Köy yaşlılara kalmıştı. Tık… Tık… Tık… Avludan yaklaşan baston sesiyle gelen hammam nefes almakta zorlansa da kedi mırıltısı misali dilinden duaları hiç eksik olmazdı. Bir kaçı çürümüş ağaç merdiveninin basamağından apalayarak söylene söylene çıkışında bile mana vardı. Köyün camisinin imamı Hafız Memedin ezan sesi her evin içini çınlatmaya başlardı. Hammam usulca yerinden kalkar dilinde duasıyla namaza kalkardı. Yıllarımızı geçirdiğimiz o köyde o toprak evde yaşananlar hafızamızın bir kenarındadır. Ama o günleri her daim gözlerimiz dolu dolu yâd ederiz. Köyün çilesini çeken o günkü vefat eden büyüklerimizin mekânı cennet olsun. O günlerdeki köy yaşamını bugünlerde görüp bulmak ise maziye karıştı!
Ekleme Tarihi: 28 Aralık 2021 - Salı

Maziden bir sayfa

1970’li yıllar. Çocukluğumuzun baharındayız. Suğla gölü kabarmış ekili alanları dalgalarıyla basa basa köye doğru geldiği yıllar.

Herkes sıkıntılı. Ekmek kapısı olan tarlalar yavaş yavaş sular altında kalıyor. Herkes hüyükte suların gelişine bakıyordu.

Gökhüyük köyü sakinleri çoktan sabah ezanıyla uyanmış ve her evin önü çalı süpürgeler ile önce sulanmış ardından da süpürülmüştü.

Artık kabarıp gelen suğla sularının esintisinden sarhoş bir toprak kokusu doldurmuştu köyün sokaklarını.

Oturduğumuz kerpiç yapı Küpe dağına ve Seydişehir’in o küçücük kasabasına bakıyordu. Yükselen tek binası ise Dr. Veli Topkara’nın o günlerin gökdeleniydi.

Köyün tozlu bazen de çamurlu sokakları biz çocukların oyun alanlarıydı.  Köyde genç yaşta dul kalmış hayatlar da vardı. O yaşamlar kerpiç evlerin duvarlarında gizlidiğr.

Kerpiç evler genelde 2 katlı ahır ve samanlıktan oluşup bir avlusu ve oraya bakan bahçesi olan evlerdi.

Kendi evimizin büyükçe iki açılır tahta kapısının demir tokmağı, kimsesizce yaşanan bir hayata can veren belki de tek sesiydi.

Köyü sular basmıştı. Mahrumiyet ilan edildi Köyün genç ve orta yaşlısı Almanya gibi Avrupa şehirlerinin yolunu çoktan tutmuştu. El kapılarında hasretliğe mahkûm olmuştu.

İki emmim de Almanya’ya gitmişti. Babam yaştan az farkla o yolculuğu kaçırmıştı.

Köyde herkes sessizdi. Çiftçilik bitmişti. Tarlalar sular altındaydı.

Köy yaşlılara kalmıştı. Tık… Tık… Tık… Avludan yaklaşan baston sesiyle gelen hammam nefes almakta zorlansa da kedi mırıltısı misali dilinden duaları hiç eksik olmazdı. Bir kaçı çürümüş ağaç merdiveninin basamağından apalayarak söylene söylene çıkışında bile mana vardı.

Köyün camisinin imamı Hafız Memedin ezan sesi her evin içini çınlatmaya başlardı. Hammam usulca yerinden kalkar dilinde duasıyla namaza kalkardı. Yıllarımızı geçirdiğimiz o köyde o toprak evde yaşananlar hafızamızın bir kenarındadır.

Ama o günleri her daim gözlerimiz dolu dolu yâd ederiz.

Köyün çilesini çeken o günkü vefat eden büyüklerimizin mekânı cennet olsun.

O günlerdeki köy yaşamını bugünlerde görüp bulmak ise maziye karıştı!

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirgundem.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.