whatsapp
Enver Haykır
Köşe Yazarı
Enver Haykır
 

Kırlangıçlar neden çığlık atar?

"Vicdanını yitirmiş bir dünyadan başka nedir ki cehennem" Yazar Ahmet Ümit, kitabında ‘’Gerçekten cehennem neresi? Her gün binlerce acının yaşandığı bu dünya mı yoksa bizlere anlatılan mı? diyor.. Yazarın eşsiz eseri Kırlangıç Çığlığı kitabındaki okuduğum bazı sayfalarıyla sizleri baş başa bırakıyorum! "Kırlangıçlar neden çığlık atar, hiç merak etmiş miydiniz? Sevinç çığlıkları değil bunlar, acı dolu haykırışlar. Biliyorsun kırlangıçlar göçmen kuşlardır. Çok hızlı uçarlar. İşte o göç sırasında yüzlerce kuş fırtınaya yakalanıp ölürmüş. Göçü başarıyla tamamlayan kırlangıçlar, geldikleri ülkenin sıcak gökyüzünde uçarken, yollarda kaybettikleri arkadaşlarını anımsar acıyla, öfkeyle böyle çığlıklar atarlarmış. Ne dünya bu kadar hassasiyeti kaldırır, ne de insanlar bu kadar inceliği. İyi olacak, hepsi geçecek, dünya bir kardeşlik bahçesine dönüşecek, hepimiz mutluluk içinde yaşayacağız, demeyi çok isterdim ama artık yalan söylemeyi kendime yediremiyordum. Yeryüzünde bu kadar acı varken, kendini mutlu hissetmenin verdiği suçluluk duygusu. Annen baban yoksa çocukluk korkunç bir şey... Bir insanın, öteki insanı öldürmesinden daha tuhaf bir durum olabilir mi? Bu dünyada, haklı olmak, adil olmak, ahlaklı olmak hiçbir işe yaramaz. Güçlü, cesur ve acımasız olacaksın. Başka türlü ayakta kalamazsın. Başaramazsın… Biliyorsunuz, güven, insanı zayıf kılar. Ah bu çaresizlik, ah bu gariplik, ne zavallı bir mahlûkmuş şu insanoğlu... Eskiden de çok iyimser biri değildim ama hiç değilse mücadele edebilecek bir kararlılığa sahiptim. En saf, en masum sandığımız kişiler bile bindir hesap içinde. Hem de kirli, kanlı hesaplar. En fenasına hazır olmak lazım. O zaman daha az mutsuz oluruz. Daha çok sevgi lazım, daha çok sevgi, daha çok hakikat. O kadar çok hayal kırıklığına uğradım ki, artık umut etmek istemiyorum. Çünkü kötüler gider ama kötülük kalır. Yıllarca ihanet ettim kendime. Beni ben yapan o şahane mutsuzluğumu, ucuz sevinç kırıntılarıyla tedavi etmeye çalıştım, kadim duyguların yerine kolay olanları seçtim. Kendimle birlikte bütün dünyayı da kandırdım. Acı ne kadar büyük olursa olsun, insan bir şekilde kanıksıyor unutuyor. Kendime şaşarak ben de yaptım bunu. Hiç unutmam unutamam dememe rağmen ağır ağır silindi bazı hatıralar, renkler soldu sesler sönükleşti, kokular kaybolmaya başladı. İyi ki sığınacak bir tanrı vardı her zaman, yoksa nasıl başa çıkardık bu hayatla? Geçmişin kamburunu çoktan söküp attım sırtımdan. Artık, sadece bugün ilgilendiriyor beni. Eskiden de berbat bir yerdi dünya, eskiden de rezildi insanlar, şimdi de öyle. Belki daha da fena. Karamsar konuşuyorum belki ama geleceğe güvenimi yitirdim. O kadar çok hayal kırıklığına uğradım ki, artık umut etmek istemiyorum. En saf, en masum sandığımız kişiler bile bindir hesap içinde. Hem de kirli, kanlı hesaplar. En fenasına hazır olmak lazım. O zaman daha az mutsuz oluruz... Zor olan, senin yaptığın, suçlu da olsa, kötü de olsa insanı anlamaya çalışmak. Asıl önemli olan bu. Çünkü kötüler gider ama kötülük kalır. Eğer insanların neden kötülük yaptığını anlayamazsak, nasıl önlenir ki bu musibet? Kaç yaşında olursa olsun, herkes kendi yanlışıyla yüzleşmeli. Doğruluğundan emin olduğum düşüncelerin hayat karşısında paramparça olduğunu görmek çok yıpratıcı. Karanlığın ortasında buluyorum kendimi. Doğru neydi, yanlış neredeydi, hakikat hangisiydi bilemiyorum. Ve anladım ki benliğimizin farkına vardığımız an, acının pençesinde kıvrandığımız andır…’’ Ahmet Ümit, ne güzel yazmış. Okumanızı tavsiye ederim.
Ekleme Tarihi: 30 Haziran 2022 - Perşembe

Kırlangıçlar neden çığlık atar?

"Vicdanını yitirmiş bir dünyadan başka nedir ki cehennem"

Yazar Ahmet Ümit, kitabında ‘’Gerçekten cehennem neresi? Her gün binlerce acının yaşandığı bu dünya mı yoksa bizlere anlatılan mı? diyor..

Yazarın eşsiz eseri Kırlangıç Çığlığı kitabındaki okuduğum bazı sayfalarıyla sizleri baş başa bırakıyorum!

"Kırlangıçlar neden çığlık atar, hiç merak etmiş miydiniz? Sevinç çığlıkları değil bunlar, acı dolu haykırışlar. Biliyorsun kırlangıçlar göçmen kuşlardır. Çok hızlı uçarlar. İşte o göç sırasında yüzlerce kuş fırtınaya yakalanıp ölürmüş. Göçü başarıyla tamamlayan kırlangıçlar, geldikleri ülkenin sıcak gökyüzünde uçarken, yollarda kaybettikleri arkadaşlarını anımsar acıyla, öfkeyle böyle çığlıklar atarlarmış. Ne dünya bu kadar hassasiyeti kaldırır, ne de insanlar bu kadar inceliği. İyi olacak, hepsi geçecek, dünya bir kardeşlik bahçesine dönüşecek, hepimiz mutluluk içinde yaşayacağız, demeyi çok isterdim ama artık yalan söylemeyi kendime yediremiyordum. Yeryüzünde bu kadar acı varken, kendini mutlu hissetmenin verdiği suçluluk duygusu. Annen baban yoksa çocukluk korkunç bir şey... Bir insanın, öteki insanı öldürmesinden daha tuhaf bir durum olabilir mi? Bu dünyada, haklı olmak, adil olmak, ahlaklı olmak hiçbir işe yaramaz. Güçlü, cesur ve acımasız olacaksın. Başka türlü ayakta kalamazsın. Başaramazsın… Biliyorsunuz, güven, insanı zayıf kılar. Ah bu çaresizlik, ah bu gariplik, ne zavallı bir mahlûkmuş şu insanoğlu... Eskiden de çok iyimser biri değildim ama hiç değilse mücadele edebilecek bir kararlılığa sahiptim. En saf, en masum sandığımız kişiler bile bindir hesap içinde. Hem de kirli, kanlı hesaplar. En fenasına hazır olmak lazım. O zaman daha az mutsuz oluruz. Daha çok sevgi lazım, daha çok sevgi, daha çok hakikat. O kadar çok hayal kırıklığına uğradım ki, artık umut etmek istemiyorum. Çünkü kötüler gider ama kötülük kalır. Yıllarca ihanet ettim kendime. Beni ben yapan o şahane mutsuzluğumu, ucuz sevinç kırıntılarıyla tedavi etmeye çalıştım, kadim duyguların yerine kolay olanları seçtim. Kendimle birlikte bütün dünyayı da kandırdım. Acı ne kadar büyük olursa olsun, insan bir şekilde kanıksıyor unutuyor. Kendime şaşarak ben de yaptım bunu. Hiç unutmam unutamam dememe rağmen ağır ağır silindi bazı hatıralar, renkler soldu sesler sönükleşti, kokular kaybolmaya başladı. İyi ki sığınacak bir tanrı vardı her zaman, yoksa nasıl başa çıkardık bu hayatla? Geçmişin kamburunu çoktan söküp attım sırtımdan. Artık, sadece bugün ilgilendiriyor beni. Eskiden de berbat bir yerdi dünya, eskiden de rezildi insanlar, şimdi de öyle. Belki daha da fena. Karamsar konuşuyorum belki ama geleceğe güvenimi yitirdim. O kadar çok hayal kırıklığına uğradım ki, artık umut etmek istemiyorum. En saf, en masum sandığımız kişiler bile bindir hesap içinde. Hem de kirli, kanlı hesaplar. En fenasına hazır olmak lazım. O zaman daha az mutsuz oluruz... Zor olan, senin yaptığın, suçlu da olsa, kötü de olsa insanı anlamaya çalışmak. Asıl önemli olan bu. Çünkü kötüler gider ama kötülük kalır. Eğer insanların neden kötülük yaptığını anlayamazsak, nasıl önlenir ki bu musibet? Kaç yaşında olursa olsun, herkes kendi yanlışıyla yüzleşmeli. Doğruluğundan emin olduğum düşüncelerin hayat karşısında paramparça olduğunu görmek çok yıpratıcı. Karanlığın ortasında buluyorum kendimi. Doğru neydi, yanlış neredeydi, hakikat hangisiydi bilemiyorum. Ve anladım ki benliğimizin farkına vardığımız an, acının pençesinde kıvrandığımız andır…’’

Ahmet Ümit, ne güzel yazmış. Okumanızı tavsiye ederim.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirgundem.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.