whatsapp
Enver Haykır
Köşe Yazarı
Enver Haykır
 

Bizim çocukluğumuz!

Bizim çocukluğumuzda ozon tabakası da delinmemişti. 1965 li 1967 yıllarında suğla gölü köyümüzün ( Gökhüyük) kenarına kadar gelmişti. Sabahtan akşama kadar sudan çıkmazdık. Herhangi bir koruyucu kullanmadan kalırdık. Cildimiz ne kırmızılaşır, ne de lekeler olurdu. Vücudumuz tamamıyla bronzlaşırdı. O dönemlerde sadece radyo var. Elektrik ve beyaz eşyanın hiçbirisi yok. Cep telefonu bilgisayar hayal bile edilmiyor. 1974 yılından sonra köye babamın muhtarlığında elektrik alındı. Televizyonlarda yeni yeni yaygınlaşmaya başladı. Oda tek kanaldı. Bütün Türkiye aynı anda, aynı programı izlerdi. Yayın akışı belli bir saatte biter, uykusu kaçan sohbet eder, kitap okurdu. Masallar anlatılırdı. Ev gezmelerinde her genç had da orta yaşlılarımız anılarını birbiriyle paylaşılırdı. Bugünkü gibi İnternet, sosyal paylaşım siteleri ve cep telefonuna kilitlenmek yoktu. Oyuncaklarımızı kendimiz yapardık. Bilye, âşık atma, saklambaç gibi oyunlar vardı. Daha az kıyafetimiz olurdu. Ama olanın kıymetini bilir, mutlu olurduk... Pul, sinema artistlerinin resimleri, kibrit koleksiyonu yapar, hatıra defteri tutardık. Yazılar “Sevgili arkadaşım” diye başlar, “Sepet sepet yumurta, sakın beni unutma” ile biterdi. Arabaların sayısı ve konforu daha azdı ama fazla trafik de olmazdı. Köylerde at arabası, öküz kağnıları olurdu. Onlar azalınca yerlerini traktörler almaya başladı. Gideceğimiz yere de kolayca ulaşırdık. Tabii her şey güllük gülistanlık değildi eskiden. Tarımsal uğraşlarımız genelde bedenen çalışma ağırlıklıydı. Makineleşme bugünkü kadar yaygın değildi. Harman geleneğimiz vardı. Mesela, içme suyumuz yoktu. Kuyu sularıyla yetinirdik. O da eve kolay gelmezdi analarımız veya kız kardeşlerimiz testilerle bidonlarla evlere taşırdı. Şimdi tam tersi oldu. Köylerden şehre içme suyu getiriyoruz. İçemediğimiz suya da bir çuvalla para ödüyoruz. Ne günlere kaldık. Elektriğin olmadığı yıllarda gaz lambasıyla aydınlanırdık. Derslerimize onun ışığında çalışırdık. Elektrik geldiği yıllarda da evin her yerinde bir mum ve kibrit bulunurdu, çünkü sık sık elektrikler kesilirdi. O bile keyifliydi. Bizlerin çocukluğu mazide kalmış eski bir hikâye gibidir. Akılda sadece güzel anıların kaldığı, kötülerin ise unutulup gittiği bir hikâye. Özetlemek gerekirse, ben küçükken her şey çok ama çok güzeldi! Bugünkü gibi telaşeler kargaşalıklar ve temel tüketim gibi ihtiyaçlarımızda ki gibi her gün zamlar yoktu. Tasarruflu toplumduk. Üretkendik. Şimdi köyler neredeyse boşaldı. Hiçbir şeyin tadı kalmadı.
Ekleme Tarihi: 20 Ağustos 2023 - Pazar

Bizim çocukluğumuz!

Bizim çocukluğumuzda ozon tabakası da delinmemişti. 1965 li 1967 yıllarında suğla gölü köyümüzün ( Gökhüyük) kenarına kadar gelmişti. Sabahtan akşama kadar sudan çıkmazdık. Herhangi bir koruyucu kullanmadan kalırdık. Cildimiz ne kırmızılaşır, ne de lekeler olurdu. Vücudumuz tamamıyla bronzlaşırdı.

O dönemlerde sadece radyo var. Elektrik ve beyaz eşyanın hiçbirisi yok. Cep telefonu bilgisayar hayal bile edilmiyor. 1974 yılından sonra köye babamın muhtarlığında elektrik alındı. Televizyonlarda yeni yeni yaygınlaşmaya başladı. Oda tek kanaldı. Bütün Türkiye aynı anda, aynı programı izlerdi. Yayın akışı belli bir saatte biter, uykusu kaçan sohbet eder, kitap okurdu. Masallar anlatılırdı. Ev gezmelerinde her genç had da orta yaşlılarımız anılarını birbiriyle paylaşılırdı. Bugünkü gibi İnternet, sosyal paylaşım siteleri ve cep telefonuna kilitlenmek yoktu.

Oyuncaklarımızı kendimiz yapardık. Bilye, âşık atma, saklambaç gibi oyunlar vardı. Daha az kıyafetimiz olurdu. Ama olanın kıymetini bilir, mutlu olurduk...

Pul, sinema artistlerinin resimleri, kibrit koleksiyonu yapar, hatıra defteri tutardık. Yazılar “Sevgili arkadaşım” diye başlar, “Sepet sepet yumurta, sakın beni unutma” ile biterdi.

Arabaların sayısı ve konforu daha azdı ama fazla trafik de olmazdı. Köylerde at arabası, öküz kağnıları olurdu. Onlar azalınca yerlerini traktörler almaya başladı. Gideceğimiz yere de kolayca ulaşırdık. Tabii her şey güllük gülistanlık değildi eskiden. Tarımsal uğraşlarımız genelde bedenen çalışma ağırlıklıydı. Makineleşme bugünkü kadar yaygın değildi. Harman geleneğimiz vardı.

Mesela, içme suyumuz yoktu. Kuyu sularıyla yetinirdik. O da eve kolay gelmezdi analarımız veya kız kardeşlerimiz testilerle bidonlarla evlere taşırdı. Şimdi tam tersi oldu. Köylerden şehre içme suyu getiriyoruz. İçemediğimiz suya da bir çuvalla para ödüyoruz. Ne günlere kaldık.

Elektriğin olmadığı yıllarda gaz lambasıyla aydınlanırdık. Derslerimize onun ışığında çalışırdık. Elektrik geldiği yıllarda da evin her yerinde bir mum ve kibrit bulunurdu, çünkü sık sık elektrikler kesilirdi. O bile keyifliydi.

Bizlerin çocukluğu mazide kalmış eski bir hikâye gibidir. Akılda sadece güzel anıların kaldığı, kötülerin ise unutulup gittiği bir hikâye.

Özetlemek gerekirse, ben küçükken her şey çok ama çok güzeldi! Bugünkü gibi telaşeler kargaşalıklar ve temel tüketim gibi ihtiyaçlarımızda ki gibi her gün zamlar yoktu. Tasarruflu toplumduk. Üretkendik. Şimdi köyler neredeyse boşaldı. Hiçbir şeyin tadı kalmadı.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirgundem.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.