Toplumsallaşma tarihi; ben olmak ile biz olmak arasında, toplumsal barışı koruyan bir denge ve uyum kurabilme ya da bu ilişkiyi, güvenlik ve disiplin adına ahlaki-politik bağlamından tamamen koparıp ters yüz ederek, ben ve biz olmayı hiyerarşik gücün denetim ve kontrolü altına alma tarihidir. Bu süreç; yeryüzünde kurgusal kimliklerle, kurgusal inançlarla ve geliştirdiği yeni teknik egemenliklerle savaşı ve savaşa sadakati körükleyen, insanları birbirine düşman eden bir süreçtir. İnsanın; alet üretmeye, sosyal yardımlaşma ve paylaşım ilişkileri kurmaya, müzik, resim ve sanatla soyutlamalar yaratmaya başladığı andan itibaren, yaratıcılığın yolunu açan düşünebilme eylemini geliştirmesi ve dolayısıyla doğada bir nesne değil, özgürleşen bir özne olmaya başlaması söz konusu olmuştur. Düşünce, duygu, sanat ve teknikle, sosyal, ekonomik ve politik ilişkilerle bir kültür üreten insan, artık yaratıcı bir özne olarak doğanın işleyişini, akışını ve döngülerini kavramaya başlar. Giderek sözlü ve yazılı edebiyatı, mitolojiyi, felsefeyi ve bilimleri geliştirmiş olsa da doğayla uyumlu olduğu toplumsallaşmanın başlangıcındaki özne olma ve özneleşme dinamikleri, dikey ve tekil hiyerarşilerin oluşumuyla birlikte, bu dinamikler denetim ve gözetim altına alınmaya başlanmış ve özneleşme halinden nesneleştirilme haline geçiş yapılmıştır. O andan itibaren köle-efendi ilişkileri başlamış ve köleliğin biçim değiştirdiği günümüzde, tamamen nesneleşmiş modernist özneye kadar gelinmiştir. Geçmişte şüphe etmediği varlığını düşünerek kanıtlayan insan, bugün ancak görünebilir insan olarak varlığını kanıtlamayı öncelikli görmektedir. İnsanın kendi varlığının bilincine varması düşünebilen, eyleyebilen bir özne olabilmesiyle başlamıştı. İlk aşamada insan, düşünceleriyle hayatı yönlendirebilen ve eylemlerinin doğrudan tek sahibi olarak toplumsallaşmada özgür bir rol alıp oynayabilen temel ve asli bir dinamikti. Bugün ise özne, küresel tekno-kapitalizm koşullarındaki muazzam denetim ve gözetim altındaki iletişim, bilişim ve etkileşim ağları içinde ekranlarda, telefonlarda, bilişim ağlarında görünür olma eylemleriyle, sentetik olarak hayattan ve toplumsallaşma erkinden ayrışmış durumdadır. Özgür iradesinin, karar verme hakkının çalındığını bile fark etmeyecek bir düzeydedir ve hatta çoğunluk bundan memnun mesut ve aslında kör sağır, bir gösteri ve gösteriş içinde yaşamaktadır. Bu durum ise kapitalist egemenliğin, özneyi köleleştirme ve kontrollü nesneleştirilme sürecinde doruk noktasına doğru yükselmesi demektir. Bugün çoğunluk özne, artık sentetik olarak hayatın doğallığından koparılmış bir tüketim nesnesine dönüştürülmüştür. Bu anlamda kapitalizme karşı mücadele bir insanlık mücadelesidir. Özne olmak veya birey olmak mücadelesi, özgür düşünmek, vicdanını özgür kılmak, düşünce ve duygularını özgürce eyleme dökebilmek, onur ve kişilik sahibi olmak demektir.
Özgür özne olmak ya da nesneleşmek
Toplumsallaşma tarihi; ben olmak ile biz olmak arasında, toplumsal barışı koruyan bir denge ve uyum kurabilme ya da bu ilişkiyi, güvenlik ve disiplin adına ahlaki-politik bağlamından tamamen koparıp ters yüz ederek, ben ve biz olmayı hiyerarşik gücün denetim ve kontrolü altına alma tarihidir. Bu süreç; yeryüzünde kurgusal kimliklerle, kurgusal inançlarla ve geliştirdiği yeni teknik egemenliklerle savaşı ve savaşa sadakati körükleyen, insanları birbirine düşman eden bir süreçtir. İnsanın; alet üretmeye, sosyal yardımlaşma ve paylaşım ilişkileri kurmaya, müzik, resim ve sanatla soyutlamalar yaratmaya başladığı andan itibaren, yaratıcılığın yolunu açan düşünebilme eylemini geliştirmesi ve dolayısıyla doğada bir nesne değil, özgürleşen bir özne olmaya başlaması söz konusu olmuştur. Düşünce, duygu, sanat ve teknikle, sosyal, ekonomik ve politik ilişkilerle bir kültür üreten insan, artık yaratıcı bir özne olarak doğanın işleyişini, akışını ve döngülerini kavramaya başlar. Giderek sözlü ve yazılı edebiyatı, mitolojiyi, felsefeyi ve bilimleri geliştirmiş olsa da doğayla uyumlu olduğu toplumsallaşmanın başlangıcındaki özne olma ve özneleşme dinamikleri, dikey ve tekil hiyerarşilerin oluşumuyla birlikte, bu dinamikler denetim ve gözetim altına alınmaya başlanmış ve özneleşme halinden nesneleştirilme haline geçiş yapılmıştır. O andan itibaren köle-efendi ilişkileri başlamış ve köleliğin biçim değiştirdiği günümüzde, tamamen nesneleşmiş modernist özneye kadar gelinmiştir. Geçmişte şüphe etmediği varlığını düşünerek kanıtlayan insan, bugün ancak görünebilir insan olarak varlığını kanıtlamayı öncelikli görmektedir. İnsanın kendi varlığının bilincine varması düşünebilen, eyleyebilen bir özne olabilmesiyle başlamıştı. İlk aşamada insan, düşünceleriyle hayatı yönlendirebilen ve eylemlerinin doğrudan tek sahibi olarak toplumsallaşmada özgür bir rol alıp oynayabilen temel ve asli bir dinamikti. Bugün ise özne, küresel tekno-kapitalizm koşullarındaki muazzam denetim ve gözetim altındaki iletişim, bilişim ve etkileşim ağları içinde ekranlarda, telefonlarda, bilişim ağlarında görünür olma eylemleriyle, sentetik olarak hayattan ve toplumsallaşma erkinden ayrışmış durumdadır. Özgür iradesinin, karar verme hakkının çalındığını bile fark etmeyecek bir düzeydedir ve hatta çoğunluk bundan memnun mesut ve aslında kör sağır, bir gösteri ve gösteriş içinde yaşamaktadır. Bu durum ise kapitalist egemenliğin, özneyi köleleştirme ve kontrollü nesneleştirilme sürecinde doruk noktasına doğru yükselmesi demektir. Bugün çoğunluk özne, artık sentetik olarak hayatın doğallığından koparılmış bir tüketim nesnesine dönüştürülmüştür. Bu anlamda kapitalizme karşı mücadele bir insanlık mücadelesidir. Özne olmak veya birey olmak mücadelesi, özgür düşünmek, vicdanını özgür kılmak, düşünce ve duygularını özgürce eyleme dökebilmek, onur ve kişilik sahibi olmak demektir.
Ekleme
Tarihi: 06 Kasım 2025 -Perşembe
Özgür özne olmak ya da nesneleşmek
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

