Küresel kapitalizm, dünyadaki mevcut bilgi ve servet birimini kendi bünyesinde aşırı merkezileştirmiştir. Bu zalimlerin, yaratıcı emekle üretilip süzülen her şeyi metaya yani pazara sunulan mamul mala indirgemeleri, giderek meta fetişizmini, metaya tapınmayı ve metayı kutsallaştırmayı beraberinde getirmiştir.
Metanın kutsallaştırılması, metanın statü ve hiyerarşik güç oluşturan bir gösteri aracına dönüştürülmesiyle başlamıştır. Bu süreçte, gerçeklik özünden ve kaynağından koparılmış ve temsili bir tasvire ve sahteliği mükemmeli şekilde gizlenmiş bir imitasyona indirgenmiştir.
İnsanların birbirlerini öz benlik ve kişilikleriyle değil de dış görünüşleri ve yaldızlı sözlerle değerlendirmeleri ezelden beri var olsa da kapitalizm, tüm yanılsama ve aldanışları, kitlesel propaganda araçlarıyla yürüttüğü, hilekâr algı bombardımanlarıyla, gönüllü bir iletişim bağımlılığına dönüştürmüştür.
İnsanlar kendilerini özgür iradeleriyle inşa etmek ve kendi doğrularını savunarak kendi hakikatlerini açığa çıkarmak ve savunmaktansa ve hakikat arayışının özgürlüğünü kutsal saymaktansa, gerçekliğin dönüştürüldüğü yanılsamaları benimsemeye mahkûm edilmişlerdir.
İnsanların hakikat arayışlarının, tek bir merkezden yönlendirildiği kurgusal uydurma varyantlarla çarpıtılması ve insanların bu üst anlatılarla avutularak uyuşturulması, kapitalizm dininin temel yasasıdır.
Bu çılgın gösteri sürecinde dünya hayatı, tekno-oligarşiler tarafından yazılıp oynatılan tiyatro oyunlarıyla kaplanmış ve insanlar bu oyunların figüreanları haline getirilmiştir.
İnsanların özgür hakikat arayışları sınırsızca yok edilmekte, yanılsama ve avunma çemberleri, tüm farklı kitleleri kapsayacak şekilde genişletilmektedir.
Feuerbach’ın dediği gibi “ Artık kutsal olan tek şey yanılsama ve kutsal olmayan tek şey ise hakikattir.”