Ne kaos ne de düzen, rastlantısallığın egemenliğinde süregiden bir kendiliğindencilik içinde kavranılamaz. Tesadüflerin, rastlantıların süregitmekte olan bir kaosun varoluşa ve hayata yeni ve farklı kapılar açması düşünülebilir. Ancak hiçbir şey, keskin bir zorunlulukla sadece tesadüflere bağımlı kılınamaz. Her şeyi rastlantılara bağımlı görmek, sınırsız bir kaosun süregittiğini savunmak demektir.
Doğayı, evreni ve hayatı, her daim birbirinden ayrışmak zorunda olan ikili kutupların kaçınılmaz bir çatışması ve ikisinden birinin yok olması olarak düşündüğümüzde, kaosu da kendi karşıtı bir anti-kaosla yani düzen ile kesintisiz süregiden bir çatışma hali içinde düşünürüz. Gerçekte ise doğada, evrende ve hayatın canlı deviniminde, kaos ve düzen birbirini yenileme gücüyle iç içe geçmişlerdir. Bunlar rizomatik bir ağ ve bağ içinde, karşılıklı dayanışma ve paylaşım ilişkisi kurarak, birbirlerini beslemektedirler. Her ikisi de, varoluşun değişim içinde süregitmesini sağlayan bir gerçekliktir.
Bilim, evrende ve doğada kaosun sürekli hâkim olduğu ya da düzenin her daim devam edebilen bir süreç olduğunu kabul etmez. Evrenin ve doğanın çeşitlenmesini ve farklılaşmasını sağlayan devinimde, kaosun içinden düzenin ve düzenin içinden kaosun çıktığı, iç içe geçme ve birbirine farklılaşarak dönüşme hâli vardır.
Evrenin ve doğanın hiçbir yasası, hiçbir nedeni ve amacı olmadığını söylemek, kaosu mutlaklaştırmak ve dolayısıyla ona dokunulmazlık affetmek ve hatta kaotik oluş hallerine kutsallık kazandırmaktır. Süregiden bir kaosun içinde her daim var kalmak, hatta kaosu evimiz hissetmek ve kaosla her daim beraber yaşamak olanaksızdır. Çünkü kaos, varlığın kalıcı bir yerde veya belli bir zamanda durağanlaşarak, eskisi gibi kendisi olmasına zaten olanak tanımayan, en hızlı değişim halidir.
Kaos, devinimin muazzam bir şekilde hızlandığı, birlikte olanın parçalanıp ayrıştığı bir patlama anıdır ki, bu hâl toplumsal literatürde devrim anı gibi düşünülebilir. Ancak her devrim, yeni ve farklı bir düzene dönüşümle sonuçlanır. Kaosun içinden olumlu yönelimler çıkarmak ve kaosu bir amaç değil bir araç olarak öngörmek mümkündür. Her kaosun içinden çıkan bir düzen ve sistem oluşumu, olacağından, insan toplulukları, ortaklaşan duyguları ve akıllarıyla kaosun içinden çıkan bir değişim ve dönüşüm gücünden destek alarak özgürlük, eşitlenme ve dayanışma alanlarını genişletebilirler ve yeryüzü nimetlerini adaletle paylaşabilecekleri ağları örerek, barış içinde bir arada yaşayabilecekleri ahlâki ve vicdani iletişim ve etkileşim ilişkilerini yeniden düzenleyebilirler.
Despotik devleti, toplumsal kaos ve çatışmayı engelleyen tek güç olarak görmek mutlak bir yanlıştır. Her zorba hiyerarşi, kaos korkusunu besleyerek kendisini meşrulaştırır. Gerçekte ise kaos, her zaman doğal farklılaşma ve yenilenme dinamiklerini, toplumsal ilişkilerde açığa çıkarabilir ve toplumsal devinimde öngörülebilen her kaos, insanlığa faydalı olma yönelimi içine çekilerek, toplumsal değişimde iyicil bir dönüşüm için kullanılabilir.

