Kutsallığın iktidarda tekelleştirilmesini yıkarak, onu tüm varlığa ve tüm insanlığa adaletle yayabilmek, gerçekten demokratik bir devrimle mümkündür. O vakit kutsallık, her insanın ve her varlığın birbirini fikri ve ameli olarak hiç bir karşılık beklemeden destekleyen bir bağ içinden kendince kutsal sayılabildiği o doğal akışı özgürleştirme aşamasına geçecek ve insanı, kendisiyle ve doğayla barıştıran gerçek bir adaletin inşa edilmesi süreci başlayacaktır.
O vakit iktidarın değil, insanın ve toplumun kutsal sayıldığı demokratik vicdani devrim sayesinde; “Hiç bilenle bilmeyen, okuyanla okumayan bir olur mu?” Diyen ve okumanın ve bilmenin belli bir kesime ayrıcalık ve üstünlük yaratmasına olanak sağlayan, sahtekâr ve riyakâr, seçkinci ve elitçi bakış yıkılacaktır.
Böylece vicdani özgürleşmenin toplumsal zeminde yayılarak, toplumsal ahlâkın anti hiyerarşik ve anti otoriter bakışla buluşması doğallaşacaktır.
O vakit, “Ben senden daha zeki ve akıllıyım ve benim sorumluluklarım seninkilerden daha fazla, o nedenle ben senden daha üst statüde bir yönetici olmalıyım ve kutsallık dairesi içine alınmalıyım.” Diyerek, hiyerarşik iktidarlar kuran sapkın görüşe karşı, özgürleşen ve halklaşan bir kutsallığın, insan ilişkilerinde ve insanla doğa arasındaki ilişkilerde hiçbir ayrıcalık ve statü yaratmadan, karşılıklı sorumluluklarda anlayış ve hoşgörü ile eşitlenme, yardımlaşma ve dayanışma üretmesi mümkün olacaktır.
Kutsallığın; Akılcıl, ahlâki ve vicdani, insani ve doğal bir bağa dönüşmesi mümkündür.
Elbette herkes dahi, kâşif, düşünür ve önder olamaz. Ancak yine de zekânın ve yaratıcılığın toplumda olabildiğince adaletli bir şekilde geliştirilip yaygınlaştırılması, sözde avam/sıradan sayılan, hatta çağlar boyunca haksız bir şekilde aşağılanan insanlar ile aydın/havas sayılan, hatta bazen fazlasıyla övülen ve putlaştırılan insanlar arasındaki çalışma ve yardımlaşma sorumluluğunun giderek eşitlenmesi gerekli ve olumludur.
O vakit, bilginin iktidar ve güç oluşturması insanın lâneti olmaktan çıkacaktır.
Nihayetinde insanların birbirleriyle gerçekten saygın bir sevgi ve anlayış bağı oluşturması için yönetenlerle yönetilenler arasındaki keskin ayrımın giderek ve mutlak azaltılması zorunlu bir aşamadır.
Ardından herkesin toplumsal işleyişte aldığı görev ve sorumluluklardan onur duyması, insanların bilgisi ve becerisini arttırarak, özgürleşen yaratıcılığı ile özgün farklılıklar yaratabilmesi mümkün olacaktır.
Böylesi erdemli ve hoşgörülü insanlardan oluşan özgür devrimci bir toplum, bu hat üzerinden gelişip güçlenebilecektir.
İnsanın ve toplumun kutsallığı
Kutsallığın iktidarda tekelleştirilmesini yıkarak, onu tüm varlığa ve tüm insanlığa adaletle yayabilmek, gerçekten demokratik bir devrimle mümkündür. O vakit kutsallık, her insanın ve her varlığın birbirini fikri ve ameli olarak hiç bir karşılık beklemeden destekleyen bir bağ içinden kendince kutsal sayılabildiği o doğal akışı özgürleştirme aşamasına geçecek ve insanı, kendisiyle ve doğayla barıştıran gerçek bir adaletin inşa edilmesi süreci başlayacaktır.
O vakit iktidarın değil, insanın ve toplumun kutsal sayıldığı demokratik vicdani devrim sayesinde; “Hiç bilenle bilmeyen, okuyanla okumayan bir olur mu?” Diyen ve okumanın ve bilmenin belli bir kesime ayrıcalık ve üstünlük yaratmasına olanak sağlayan, sahtekâr ve riyakâr, seçkinci ve elitçi bakış yıkılacaktır.
Böylece vicdani özgürleşmenin toplumsal zeminde yayılarak, toplumsal ahlâkın anti hiyerarşik ve anti otoriter bakışla buluşması doğallaşacaktır.
O vakit, “Ben senden daha zeki ve akıllıyım ve benim sorumluluklarım seninkilerden daha fazla, o nedenle ben senden daha üst statüde bir yönetici olmalıyım ve kutsallık dairesi içine alınmalıyım.” Diyerek, hiyerarşik iktidarlar kuran sapkın görüşe karşı, özgürleşen ve halklaşan bir kutsallığın, insan ilişkilerinde ve insanla doğa arasındaki ilişkilerde hiçbir ayrıcalık ve statü yaratmadan, karşılıklı sorumluluklarda anlayış ve hoşgörü ile eşitlenme, yardımlaşma ve dayanışma üretmesi mümkün olacaktır.
Kutsallığın; Akılcıl, ahlâki ve vicdani, insani ve doğal bir bağa dönüşmesi mümkündür.
Elbette herkes dahi, kâşif, düşünür ve önder olamaz. Ancak yine de zekânın ve yaratıcılığın toplumda olabildiğince adaletli bir şekilde geliştirilip yaygınlaştırılması, sözde avam/sıradan sayılan, hatta çağlar boyunca haksız bir şekilde aşağılanan insanlar ile aydın/havas sayılan, hatta bazen fazlasıyla övülen ve putlaştırılan insanlar arasındaki çalışma ve yardımlaşma sorumluluğunun giderek eşitlenmesi gerekli ve olumludur.
O vakit, bilginin iktidar ve güç oluşturması insanın lâneti olmaktan çıkacaktır.
Nihayetinde insanların birbirleriyle gerçekten saygın bir sevgi ve anlayış bağı oluşturması için yönetenlerle yönetilenler arasındaki keskin ayrımın giderek ve mutlak azaltılması zorunlu bir aşamadır.
Ardından herkesin toplumsal işleyişte aldığı görev ve sorumluluklardan onur duyması, insanların bilgisi ve becerisini arttırarak, özgürleşen yaratıcılığı ile özgün farklılıklar yaratabilmesi mümkün olacaktır.
Böylesi erdemli ve hoşgörülü insanlardan oluşan özgür devrimci bir toplum, bu hat üzerinden gelişip güçlenebilecektir.
Ekleme
Tarihi: 14 Ekim 2025 -Salı
İnsanın ve toplumun kutsallığı
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.