Toplumsal tarih, kitlelerin yanıltılması, talep ve çıkarlarını sözde karşılayacak güçler tarafından bilinçlerinin saptırılması olgularıyla doludur.
Alman halkı, 1918 başkaldırısından yenik çıkmasıyla beraber, kısa bir süre sonra faşizme koşar adım desteklerini sunmuş, 2.Paylaşım savaşı sonrası Fransız ve Yunan başkaldırıları yenilmiş ve Batı Avrupa'da gösteri demokrasileri hâkim olmuştur.
Afrika, Latin Amerika ve Asya ulusal mücadeleleri de bir zaman sonra kapitalist sisteme entegre edilmiştir.
Kitlelerin tek renk, tek çizgi ve tek ruhsal şekilleniş içinde olması-oldurulması pek mümkün olmasa da, kapitalist güçler her devrim yenilgisi sonrasında, kitleleri düzen içine çekmek ve taleplerini özümseyerek onları kendi çıkarları doğrultusunda yönetmekte mahir olmuşlardır.
Bütün mesele devrimci direnişin bu yanıltsatmalara karşı dik durması, taviz vermemesi ve mutlak uyanık kalmasıdır.
Bir ayağın düzen içinde olması, diğer ayağın direniş gösterdiğine inanması, gerçekte orta yolculuktan başka bir şey değildir.
Bu durum bir insanın, birbirine uyumsuz iki farklı sandalyenin ikisine birden yarımyamalak oturabileceğine inanması gibidir.

