Bilim, diyalektik bağıntıların mantığı içinde kısmen determinist olsa da, aslında indeterminist ve dolayısıyla rizomatiktir.
Estetik ve semantik kavrayışlar, sibernetik ve genetikle ilgili alanlar, mistik ve telepatik etkileşim ve iletişimler, sürekli çok farklı olasılıklara açık olabildikleri için her zaman rizomatik özellikler taşırlar.
Bin bir merak içinde olmak, hayaller ve düşler kurmak; bin bir farklı ilhamla resim, şiir ve müzik gibi sanatın her dalında yenilikler üretmek, yeni ve farklı tasarımlar çizebilmek, teorik fizikçi ve teorik evrenbilimci olmak; insanın düşünsel, duygusal ve sezgisel bağlamda çoğul ve değişken varoluşunun rizomatik alanlarıdır.
Bilim, her daim algoritmalarla gelişmekte ve dijital bilgi akışı giderek daha büyük bir hızla büyümektedir. Dünyada bugün günde en az 2,5 ketrilyon veri üretilmekte ve her birkaç yıl içinde bilgi miktarı ikiye katlanmaktadır.
Üç boyutlu yazıcılardaki muazzam gelişmeler, dünyanın değişik bölgelerindeki 66 ayrı teleskopun tek bir teleskop gibi birleştirilerek hareket edebilmesi, küresel iklim haritalarının oluşturulması ve ayrıca sualtı ve yeraltı jeoloji haritalarını çizen bilgisayar programlarıyla bilim sürekli gelişmektedir.
En son olarak James Webb uzay teleskopunun sürekli akan ve her şeyi kökten değiştiren verileri ve beynin rizomatik nöron işleyişinin giderek daha net açığa çıkması gibi çalışmalar söz konusudur.
Kuantum bilgisayarlar ve yapay zekâ, sürekli güncellenen bilgileri hızla süzebiliyor, gerekli olmayanları dışarıda tutuyor ve hangi olguların hangi olgularla bağlantılı olduğunu ve hangi olguların daha etkin ve yaygın olduğunu hemen bulabiliyor.
Yürütülebilecek tahminlerin, olası risklerin ve gerçekleşebilecek tüm olasılıkların, en kısa zamanda istatistik hesaplarla öngörülebilmesi mümkün olabiliyor. Ayrıca küçük veya zayıf olasılıkların bile şartlardaki bazı değişikliklerle nasıl öne çıkabileceği de saptanabiliyor.
Aslında hayatın ve doğanın işleyişini çözebilmek için insanın kendi doğasının rizomatik iç işleyişine bakması yeterli olabilir. İnsan bedenindeki DNA, RNA, protein, vitamin vb. trilyonlarca farklı hücre, sürekli değişim içindeki iletişimlerle destekleşerek, hep birden çalışmakta ve her hücre, farklı olasılıklarla değişen farklılaşmalara karşın diğerleriyle her daim ortaklaşabilmekte; enerji ve bilgi alışverişini sürdürebilmektedir.
Dayanışma içinde kendisini sürekli yenileyebilen hücreler, dikey ve yatay yönde yayılan farklı çoğul ağlar sayesinde ve değişen olgulara uyum sağlama ve beklenmedik olasılıklara karşın birlikte farklı çözümler üretebilme yetenekleri sayesinde oluşturdukları birlikteliklerle, nihayetinde ortak bir bilinç ve yaşam gücü ve uyumlu bir davranış örüntüsü oluşturabilme iradesini açığa çıkarmaktadırlar.
İnsanın doğa ile süregiden iletişiminde aktifleşebilmesi ve özgün öz-farkındalıklar yaratabilmesi, hayatın değişken rizomatik karmaşıklığına göre, sürekli bir iç evrim geçirmesine neden olmaktadır.
İnsan, hayata kimi zaman iradevi bilinçli müdahalelerde bulunabilmekte, kimi zaman da önceden görebildiği kadarıyla, rastlantısal gelişmelere kısmen yön verebilmektedir.
İnsanın, kendi iç doğasının işleyişi, tıpkı doğanın ve evrenin işleyişi gibi ağırlıkla rizomatik bir işlevsellik içerir.
Doğanın, evrenin ve insan doğasının birbirinden etkilenerek ve birbirini etkileyerek süregiden işleyişinde, bazen geçici bir uyum ve dengenin ve bazen de geçici kaosların oluşması, topyekün varoluşun ve hayatın rizomatik bir işleyiş içinde süregittiğini ifade etmektedir.
Varoluş, bir yönüyle sabit belli yasaların bağlayıcılığı içinde olsa da, diğer yönüyle de küçücük değişikliklerin sonuçta büyük farklılıklara yol açabildiği kaotik oluşların bağlayıcılığı içindedir. Evrenin, doğanın ve insan doğasının süregiden etkileşimi, iç içe geçen döngüsel ve sarmal bir akıştan ibarettir.