Tarih, çoğu zaman savaşların, fetihlerin, devletlerin ve komutanların adıyla anılır. Oysa satır aralarına eğildiğimizde, bu büyük hikâyenin temelinde çoğu zaman görünmeyen ama ağırlığı hep hissedilen bir gerçek çıkar karşımıza: Kadınların varlığı, emeği ve direnci…
Bizim tarihimizde kadın sadece aile hayatının değil, toplumun ve devlet düzeninin de omurgasını oluşturmuştur.
Selçuklu’nun çadırından Osmanlı’nın sarayına, Cumhuriyet’in kuruluş meydanlarından bugünün çağdaş yaşamına kadar kadın, her dönemde milletin kimliğini yoğuran en güçlü unsurlardan biri olmuştur.
Ana değil, aynı zamanda akıl ve irade sahibi birey…
Tarihi, yalnızca “fedakâr anne” tanımıyla sınırlamak büyük bir eksiklik olur. Nitekim Türk devlet geleneğinde kadın, hükümdarın yanında söz söyleme hakkına sahipti; toy meclislerinde, sosyal düzenin birçok alanında etkin bir rol üstleniyordu. “Hatun” unvanı, devlet işlerinde sorumluluk alan, danışılan, kararlara etki eden güçlü bir konumu temsil ediyordu.
Anadolu’da bacıyan-ı Rum teşkilatı, bugün hâlâ hayranlık uyandıracak derecede çağının ötesindeydi. Kadınların ekonomik hayata katıldığı, üretim yaptığı, toplumsal sorumluluk aldığı bir yapı… Bu toprakların mayasında kadının çalışkanlığı ve adalet duygusu vardır.
Kurtuluş Savaşı: Bir milletin yükünü omuzlayan kadınlar
Tarihimizin en kritik dönemlerinden biri olan Kurtuluş Savaşı’nda kadınlar, cephede mermi taşımaktan yeri geldiğinde silah kullanmaya; aş ocaklarını yönetmekten moral kaynağı olmaya kadar milletin kaderine doğrudan dokundular.
Kara Fatma’lar, Nene Hatun’lar, Şerife Bacı’lar… Hepsi, Anadolu’nun isimsiz ama onurlu kahramanlarıydı.
O günün şartlarında gösterilen cesareti düşündüğümüzde, aslında kadınlarımızın yalnızca ev içi rollere değil, milletin varoluş mücadelesine ne kadar güçlü katkılar sunduğunu bir kez daha görürüz.
Cumhuriyet ile birlikte dönüşen kadın kimliği
Atatürk’ün “Dünyada her şey kadının eseridir” sözü, Türkiye’nin yeni yüzünü oluştururken kadının merkezde olacağını işaret ediyordu.
Eğitim, siyaset, hukuk, meslek hayatı… Kadınlar Cumhuriyet ile birlikte her alanda görünür oldular. Bu yalnızca bir hak kazanımı değil, tarihsel bir kimliğin yeniden doğrulmasıydı.
Bugün: Sözün, emeğin ve özgüvenin zamanı
Bugün kadının toplumdaki rolü artık sadece bir konu değil, bir sorumluluktur.
Kadının fikrini, emeğini, üretimini, sanatını, bilgeliğini merkeze alamayan hiçbir toplum, çağın gerisinde kalmaktan kurtulamaz. Tarih bize bunu defalarca gösterdi.
Kadın; toplumu dönüştüren, aileyi şekillendiren, kültürü taşıyan, mücadeleyi büyüten bir güçtür.
Ve bu güç, tarihte olduğu gibi bugün de milletin en sağlam dayanağı olmaya devam etmektedir.
Atatürk, kadınlarımıza seçme ve seçilme hakkını vermiştir.

