whatsapp
Enver Haykır
Köşe Yazarı
Enver Haykır
 

Tüm emekçilerin bayramını kutluyorum

27 Mayıs 1960 yılından sonra ülkemizde yeni bir dönem başlamıştı. Temel hak ve özgürlükler güvence altına alındı, demokratikleşme süreci başlatıldı. Sendikacılığın gelişmesinin önündeki engeller kaldırıldı. 1963 yılında çıkarılan kanunla işçiye ilk defa “grevli toplu pazarlık” hakkı verildi. 1967 yılında DİSK’in kurulmasıyla sendikalar arasında rekabet arttı ve sendikalı işçi sayısı hızla arttı. 1980 yılına gelindiğinde sendikalara kayıtlı işçi sayısı 5 milyon 721 bine ulaşmıştı. 1980 darbesi sonrasında sendikacılık büyük kan kaybetti. Nereden nereye?  Türkiye’de bugün “emek” de “sermaye” de dibe vurmuş durumda. Yıllardır devam eden ekonomik kriz nedeniyle, derin bir “işsizlik” var. Doğru dürüst yatırım yapılamıyor, mevcut işyerleri bir bir kapanıyor. Eskiden “okumuşların” iş bulması daha kolaydı, şimdi okumuş olmak da fayda etmiyor, “üniversite mezunu işsiz” sayısı sürekli artıyor. Tabii bir de Suriyeliler geldi geleli, Türk işçi emeğinin önemi kalmadı. Bütün işyerleri “Suriyeli” dolu. Düşük ücretle ve sigortasız çalıştırılıyor. Suriyeli, senin işini kaptıktan sonra, senin emeğin nasıl “en yüce değer” olacak? Türkiye’de emekçilerin geldiği noktaya bakar mısınız? Ülkemizde “emek” diye bir değer kaldı mı? Sermayenin durumu farklı mı? Ekonomik kriz, enflasyon, devalüasyon; Türkiye’deki sermayeyi eritti, bitirdi. Kendi öz vatanımızda “emek” yönünden de “sermaye” yönünden de “sığıntı” durumundayız. Emekçilerin özne olacağı bir siyaset anlayışına ihtiyaç var. Onun sancısını yaşıyoruz. Emekçi sınıfı bir fiil siyasetin içerisinde değil. Dört yılda bir sandık gelecek ve oy vereceksin. Her seçim dönemi yaklaştığında sendikalar hareketlenirdi, şimdi böyle bir manzara yok orayı kapatmış durumdalar. İşçi kendi talebini meydanlara vuran bir alan göremedikçe siyasal hareket farklı bir alanda yapılıyor. Emekçiler kendi tarafını seçmekten ziyade kötünün en iyisini seçmeye bakıyor. Kapanan fabrikalar, satılan işyerleri çıkışları verilen emekçiler unutulmuş durumda. Alanlar onlara daraltıldı. Sosyal hareketlenme yok. Hiçbir siyasal harekette kendilerini bulamıyorlar. İttifaklarla bile bir enerji yaratabilmiş değil. Bu siyasal gidişin denklemi değişmesi gerekir.     Evet, yine 1 Mayıs birlik, mücadele ve dayanışma günü geldi. Tüm emekçiler karamsal. Çalışma hayatında, “çalışanın” da “çalıştıranın” önemi olması gerekirken emek de sermaye de siyasal hareketten umudunu kesmiş durumda. Emek “sermaye” ile vardır, sermaye de “emekle”… Ülkemizde 1946 yılına kadar sendika kurmak yasaktı. Zaten doğru dürüst üretim tesisi yoktu ki, işçi olsun, sendika olsun! Cumhuriyetin ilk yıllarında, 1938 yılında çıkarılan Cemiyetler Kanunu’nda, “Sınıf esasına dayalı cemiyet kurulamaz” ifadesi vardı, bu nedenle sendika da kurulamıyordu. 1946 yılında bu kanunda değişiklik yapıldı, “Sınıf esasına dayalı cemiyet kurulamaz ifadesi” kaldırıldı. Böylece sendika kurulmasının önündeki engel kaldırılmış oldu. İlk sendikalar, sosyalizmi benimseyen partiler tarafından kuruldu. Türkiye Sosyalist Partisi ve Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi, ülkemizde sendikalaşmayı başlatan partiler oldu. Bu seçim sürecin de de emek ittifak partileri bu süreci hızlandırma çabalarını sürdürüyor. Hangi siyasal çizgide olursa olsun sendikal kuruluşlar kendinden yana olanları takip etmeli. O versinler demiyorum. O istek kendilerine aittir. Olunması gereken yerlerde olmalılar. Seydişehir’de bir emekçi kenti. Büyük bir emekçi yığını var. En son 1 Mayıs 2005 yılın eski garajın orada kutlandı. Sonrası ise olmadı. Hadi emekçiler kendi bayramınızı kendi memleketinizde kutlayın. Zincirleri kırın ki emekçi değerinizi ortaya çıkarın. 1 Mayıs emek ve barış bayramınızı gönülden kutluyorum.
Ekleme Tarihi: 28 Nisan 2023 - Cuma

Tüm emekçilerin bayramını kutluyorum

27 Mayıs 1960 yılından sonra ülkemizde yeni bir dönem başlamıştı. Temel hak ve özgürlükler güvence altına alındı, demokratikleşme süreci başlatıldı. Sendikacılığın gelişmesinin önündeki engeller kaldırıldı. 1963 yılında çıkarılan kanunla işçiye ilk defa “grevli toplu pazarlık” hakkı verildi. 1967 yılında DİSK’in kurulmasıyla sendikalar arasında rekabet arttı ve sendikalı işçi sayısı hızla arttı.

1980 yılına gelindiğinde sendikalara kayıtlı işçi sayısı 5 milyon 721 bine ulaşmıştı.

1980 darbesi sonrasında sendikacılık büyük kan kaybetti.

Nereden nereye? 

Türkiye’de bugün “emek” de “sermaye” de dibe vurmuş durumda.

Yıllardır devam eden ekonomik kriz nedeniyle, derin bir “işsizlik” var.

Doğru dürüst yatırım yapılamıyor, mevcut işyerleri bir bir kapanıyor.

Eskiden “okumuşların” iş bulması daha kolaydı, şimdi okumuş olmak da fayda etmiyor, “üniversite mezunu işsiz” sayısı sürekli artıyor.

Tabii bir de Suriyeliler geldi geleli, Türk işçi emeğinin önemi kalmadı.

Bütün işyerleri “Suriyeli” dolu.

Düşük ücretle ve sigortasız çalıştırılıyor.

Suriyeli, senin işini kaptıktan sonra, senin emeğin nasıl “en yüce değer” olacak?

Türkiye’de emekçilerin geldiği noktaya bakar mısınız?

Ülkemizde “emek” diye bir değer kaldı mı?

Sermayenin durumu farklı mı?

Ekonomik kriz, enflasyon, devalüasyon; Türkiye’deki sermayeyi eritti, bitirdi.

Kendi öz vatanımızda “emek” yönünden de “sermaye” yönünden de “sığıntı” durumundayız.

Emekçilerin özne olacağı bir siyaset anlayışına ihtiyaç var. Onun sancısını yaşıyoruz. Emekçi sınıfı bir fiil siyasetin içerisinde değil. Dört yılda bir sandık gelecek ve oy vereceksin. Her seçim dönemi yaklaştığında sendikalar hareketlenirdi, şimdi böyle bir manzara yok orayı kapatmış durumdalar. İşçi kendi talebini meydanlara vuran bir alan göremedikçe siyasal hareket farklı bir alanda yapılıyor. Emekçiler kendi tarafını seçmekten ziyade kötünün en iyisini seçmeye bakıyor. Kapanan fabrikalar, satılan işyerleri çıkışları verilen emekçiler unutulmuş durumda. Alanlar onlara daraltıldı. Sosyal hareketlenme yok. Hiçbir siyasal harekette kendilerini bulamıyorlar. İttifaklarla bile bir enerji yaratabilmiş değil. Bu siyasal gidişin denklemi değişmesi gerekir.

 

 

Evet, yine 1 Mayıs birlik, mücadele ve dayanışma günü geldi. Tüm emekçiler karamsal. Çalışma hayatında, “çalışanın” da “çalıştıranın” önemi olması gerekirken emek de sermaye de siyasal hareketten umudunu kesmiş durumda.

Emek “sermaye” ile vardır, sermaye de “emekle”…

Ülkemizde 1946 yılına kadar sendika kurmak yasaktı.

Zaten doğru dürüst üretim tesisi yoktu ki, işçi olsun, sendika olsun!

Cumhuriyetin ilk yıllarında, 1938 yılında çıkarılan Cemiyetler Kanunu’nda, “Sınıf esasına dayalı cemiyet kurulamaz” ifadesi vardı, bu nedenle sendika da kurulamıyordu. 1946 yılında bu kanunda değişiklik yapıldı, “Sınıf esasına dayalı cemiyet kurulamaz ifadesi” kaldırıldı.

Böylece sendika kurulmasının önündeki engel kaldırılmış oldu.

İlk sendikalar, sosyalizmi benimseyen partiler tarafından kuruldu.

Türkiye Sosyalist Partisi ve Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi, ülkemizde sendikalaşmayı başlatan partiler oldu. Bu seçim sürecin de de emek ittifak partileri bu süreci hızlandırma çabalarını sürdürüyor. Hangi siyasal çizgide olursa olsun sendikal kuruluşlar kendinden yana olanları takip etmeli. O versinler demiyorum. O istek kendilerine aittir. Olunması gereken yerlerde olmalılar. Seydişehir’de bir emekçi kenti. Büyük bir emekçi yığını var. En son 1 Mayıs 2005 yılın eski garajın orada kutlandı. Sonrası ise olmadı. Hadi emekçiler kendi bayramınızı kendi memleketinizde kutlayın. Zincirleri kırın ki emekçi değerinizi ortaya çıkarın.

1 Mayıs emek ve barış bayramınızı gönülden kutluyorum.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirgundem.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.