İnsan, yalnızca doğduğu ailenin değil; içinde yaşadığı sosyal çevrenin de bir ürünüdür. Konuşma biçimimizden hayata bakış açımıza, değer yargılarımızdan hayallerimize kadar pek çok şey, etrafımızdaki insanların izlerini taşır. Sosyal çevre, insanın aynasıdır; kimi zaman bizi büyüten, kimi zaman da sınayan bir aynadır bu.
Günümüz dünyasında kalabalıklar arttıkça yalnızlık da çoğalıyor. Aynı sofrayı paylaşan ama birbirine yabancılaşan insanlar, aynı sokakta yaşayıp birbirinden habersiz hayatlar sürüyor. Oysa sosyal çevre, yalnızca bir arada bulunmak değil; paylaşmak, anlamak ve dayanışma gösterebilmektir.
İyi bir sosyal çevre, insanı güçlendirir. Zor zamanlarda omuz verir, sevinçte ortak olur. Kötü bir sosyal çevre ise fark ettirmeden insanın umutlarını törpüler, hayallerini küçültür. Bu yüzden çevremizi seçerken yalnızca yakınlığı değil, samimiyeti ve değerleri de gözetmeliyiz.
Toplumun temelinde güven vardır. Güvenin olmadığı bir çevrede ne huzur olur ne de gelecek. Selamın unutulduğu, hal hatırın sorulmadığı bir mahalle, ne kadar modern olursa olsun ruhunu kaybetmiştir. Sosyal çevreyi güçlü kılan; insan ilişkilerindeki sıcaklık, karşılıksız iyilik ve ortak sorumluluk duygusudur.
Unutmamalıyız ki çevre dediğimiz şey, başkalarını suçlayarak değişmez. Her birey, bulunduğu çevrenin hem parçası hem de mimarıdır. Küçük bir tebessüm, içten bir selam, uzatılan bir el… Toplumu onaran şeyler çoğu zaman büyük projeler değil, küçük ama samimi adımlardır.
Daha yaşanabilir bir toplum istiyorsak önce sosyal çevremizi iyileştirmekle başlamalıyız. Çünkü değişim, her zaman en yakınımızdan başlar.

