Güvenmek, insanın iç dünyasında attığı en sessiz ama en derin adımdır. Kimse görmez, kimse duymaz; fakat sonucu bütün bir hayatı etkiler. Çünkü güven, sadece bir duygu değil, aynı zamanda bir risktir.
İnsan, güvenerek açar kalbinin kapısını. Söylediği sözün yarın aleyhine kullanılmayacağına, uzatılan elin yarı yolda bırakmayacağına inanır. Güvenilen her insan, hayatımıza alınmış bir misafirdir. Kimi başköşeye oturur, kimi de fark etmeden evin altını oyar.
Günümüzde güvenmek zorlaştı. Sözlerin değeri düştü, verilen vaatler takvim yaprağı gibi eskidi. İnsanlar birbirine değil, ihtimallere güvenir oldu. “Ya yapmazsa?” sorusu, her cümlenin önüne geçti. Bu yüzden samimiyet yerini temkinli gülüşlere bıraktı.
Oysa güven, toplumun harcıdır. Ailede, sokakta, işte, dostlukta… Güvenin olmadığı yerde ne huzur olur ne de adalet. Çocuk, anne babasına güvenmezse büyüyemez; toplum, yönetenine güvenmezse ayakta duramaz.
Ama en acı olanı, güvenin bir kez kırılmasıdır. Cam gibidir güven; çatladığında eskisi gibi olmaz. Yapıştırırsınız belki ama izi kalır. İnsan en çok güvendiğinden yara alır, çünkü orası savunmasızdır.
Yine de tüm kırgınlıklara rağmen güvenmekten vazgeçmemeli insan. Çünkü güvenmeyi tamamen bırakan, yalnızlığa mahkûm olur. Asıl maharet, herkese değil; doğru insana, doğru zamanda, doğru ölçüde güvenebilmektir.
Güven, hak edene verildiğinde hayatı güzelleştirir. Hak etmeyene verildiğinde ise öğretir.

