whatsapp
Havva Dilek
Köşe Yazarı
Havva Dilek
 

Yaşadıkça eskitiyoruz eskiyoruz

Çerçeveler de asılı kalmış fotoğraflara  uzun uzun yeniden baktım bu gün. Yüzler belli belirsiz, seçilmiyorlar. yaşadıkça eskitmişiz o fotoğrafları , eskimişiz anlıyor musun ? Bazen durup geçmişe bakmak gerek. Önce karanlık diplere… Ayın belasına, yıldızın kuyruğuna, ipe astığımız hayale bir kibrit çakmak gerek. Saplanan o kör bıçağı çıkarmak gerek  kanar diye korkmadan. Yaşadık… Yaşayamadık. Geçti… Geçmedi. Gitti… Gitmedi. Demdi… Denizdi. Kaplumbağanın gözünün içindeki kum tanesiydi. Bir martının kanat sesiydi avucumuzda sımsıkı tuttuğumuz, unuttuğumuz. Belki bir sabahtı, belki bir akşam. Tam gecenin üçüydü… Dördüydü… Beşiydi. Mahallenin güne bakan yüze düşen, yüzünün leşiydi. Turuncu elbiselerimiz ayakkabılarımızın süsüydü belki, pamuk şekerine boyanmış bilye tanelerinin sesiydi sesimiz. Beyaz atlı prens hiç geçmedi belki sokağımızdan; elleri ceplerinde, çakıl taşlı kırmızı çamur abiler köşe başlarının, köşe taşlarının nefesiydi. Yol araba sesiydi. Gecekondunun gece konduğunu gördü kalbimiz,  tuğladan. Baykuşun ötüşünü bölen jandarma dipçiğinin sesiydi. Bölünen ekmeğin, emeğin ötesiydi. Elbette mükemmel değildik hiç birimiz, çünkü hayal gücünü midesine cukkalamış göbeklilerden değildik biz… Elbette sorunsuz değildik hiç birimiz, çünkü bir ölü ile  muhatap etmek istemezdik sizi biz…. Geçmiş, adı üstünde geçmiş işte… Geleceğe bakalım biz, geleceğe… Gökyüzüne bakın, iyi bakın kızıl şafaklara  okyanuslara, deniz deniz mavi mavi bakın. ellerinizle gözlerinizle ayaklarınızla bakın. Baktıkça yaklaşırız yıldızlara.
Ekleme Tarihi: 22 Ocak 2017 - Pazar

Yaşadıkça eskitiyoruz eskiyoruz

Çerçeveler de asılı kalmış fotoğraflara 
uzun uzun yeniden baktım bu gün.
Yüzler belli belirsiz, seçilmiyorlar.
yaşadıkça eskitmişiz o fotoğrafları ,
eskimişiz anlıyor musun ?

Bazen durup geçmişe bakmak gerek.

Önce karanlık diplere…

Ayın belasına, yıldızın kuyruğuna, ipe astığımız hayale bir kibrit çakmak gerek.

Saplanan o kör bıçağı çıkarmak gerek  kanar diye korkmadan.

Yaşadık… Yaşayamadık.

Geçti… Geçmedi.

Gitti… Gitmedi.

Demdi… Denizdi.

Kaplumbağanın gözünün içindeki kum tanesiydi.

Bir martının kanat sesiydi avucumuzda sımsıkı tuttuğumuz, unuttuğumuz.

Belki bir sabahtı, belki bir akşam.

Tam gecenin üçüydü… Dördüydü… Beşiydi.

Mahallenin güne bakan yüze düşen, yüzünün leşiydi.

Turuncu elbiselerimiz ayakkabılarımızın süsüydü belki, pamuk şekerine boyanmış bilye tanelerinin sesiydi sesimiz.

Beyaz atlı prens hiç geçmedi belki sokağımızdan; elleri ceplerinde, çakıl taşlı kırmızı çamur abiler köşe başlarının, köşe taşlarının nefesiydi.

Yol araba sesiydi.

Gecekondunun gece konduğunu gördü kalbimiz,  tuğladan.

Baykuşun ötüşünü bölen jandarma dipçiğinin sesiydi.

Bölünen ekmeğin, emeğin ötesiydi.

Elbette mükemmel değildik hiç birimiz, çünkü hayal gücünü midesine cukkalamış göbeklilerden değildik biz…

Elbette sorunsuz değildik hiç birimiz, çünkü bir ölü ile  muhatap etmek istemezdik sizi biz….

Geçmiş, adı üstünde geçmiş işte… Geleceğe bakalım biz, geleceğe…

Gökyüzüne bakın,
iyi bakın

kızıl şafaklara 
okyanuslara,

deniz deniz
mavi mavi bakın.

ellerinizle
gözlerinizle
ayaklarınızla bakın.
Baktıkça yaklaşırız yıldızlara.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirgundem.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.