whatsapp
Havva Dilek
Köşe Yazarı
Havva Dilek
 

Toplumsal yaşamın dışında kadını hiç kimse özgürleştiremez

Ben eşime karışmam, ben sevgilime vurmam,ben onu yapmam, ben bunu yapamam, ben kadını özgür bırakırım vb. Doğru söylüyorsunuz aslında, yapmanız gereken şeyleri yapmam,yapamam  diyorsunuz. Oh ne ala ! İyi ki bunu söyleme cesareti gösterebiliyorsunuz. Böyle dediğime bakmayın siz. İlk büyük iş bölümü kadın ve erkek arasında gerçekleşmiştir ve erkek cinsi toplumsal üretime (toplusal yararlılık anlamında) yüzlerce yıl önce dahil olmuştur.Böylece erkek cinsi çok daha fazla ezilmiş, emeği çok daha fazla sömürüye tabi kılınmıştır. Eril toplumlarda eril devlet yapısı ile aile yaşamında büründüğü rol her yönüyle erkek için oldukça ağırdır aslında.Bu ne şimdi diyenler olacaktır eminim.Ama gerçekten durum budur.Erkek adam ağlamaz, erkek adam pipisini gösterir, tek kadınla yatan erkek adam mı olur,daha çocuk yaşta hiç kimseyi yapamıyorsan git eşeği –köpeği becer, erkek adam karısını döver, erkek adam ,erkek adam vs vs. daha pek çok eril yapı erkek cinsinin yaşamını çıkmaza sürükler durur. Çok çarpıcı bir örnek vermek gerekirse; intihar girişim vakası kadın cinsinde yüksek iken girişilen intihar olayında ölüm oranı erkek cinsiyette daha yüksektir. Kadın cinsi , kadınlar üretim araçlarının gelişmesine paralel olarak  ev ekonomisinden koparak( evde ki basit üretimin  maliyeti yükseldikçe) toplumsal üretime zorunlu olarak dahil olmaya başlar.Ki bu süreç oldukça yakın bir döneme rastlar. Bulunduğumuz coğrafya ise çok daha yakın bir sürece tekabül eder.Ne zaman ki kadın toplumsal üretime, çalışma yaşamına  dahil olur; bu bir yandan kadını özgürleştirirken, diğer yandan ev içerisinde ki işlere (teknik gelişim iş yükünü büyük oranda hafifletse bile ; çamaşır ,bulaşık makinaları, ev aletleri, kreş  vs ) bir de çalışma yaşamının getirdiği zorluklar eklenince  kadının omuzlarında ki yük  artar. Hele ki kapitalist üretim biçimde kadının kendisinin de metalaştırılması olgusu üzerine binen yükü bir kez daha artırır ve işte durum bu noktada karışmaya başlar. Kadın çalışma yaşamıyla basit ev işlerinden kurtuldum derken bütün bunların sorumluluğunu toplumsal anlamda hala üzerinde(yasa olarak da) bulunması belli bir kırılmayı koşullar. Kendi ev ekonomisi içerisinde “mutlu “ olan kadın artık mutsuz, sorun olarak  görmediği şeyleri artık sorun olarak algılamaya başlar, ki  doğaldır.Kısacası üretim tarzı üretim ilişkilerini şekillendirir ve kadın cinsi de tıp kı erkek cinsi gibi bu çarkta öğütülür. Özetle kadını ezen, sömüren  erkek cinsi değil, içinde yaşadığı eril sistemin kendisidir.Bu bağlamda erkek cinsi kadına kıyasla çok daha fazla ezilmiş , sömürülmüştür.Üretim  tarzını değiştirmeden , o üretim tarzının oluşturduğu üretim ilişkileri üstten parçalamaya kalkmak bir vadide  bağırıp, kulağının  kendi sesini dinlemesi gibi bir şeydir. Bu gün geldiğimiz nokta açısından üretimin toplumsallaşması ve kadının da en az erkekler kadar bu toplumsal üretime dahil olması bu alanda ki yasaların da değişmesini gerektirmektedir.Bu bağlamda çalışma yaşamının yasalarının değiştirilmesi için mücadele etmek zorunluluktur. O yüzden hepimizin  yapması gereken , sorumluluğumuz olan  en önemli şey toplum tarafından geliştirilmiş üretim araçlarının gelişimin engellenmesine , tahrip edilmesine(savaşlar bu tahribatın en fazla yapıldığı alanlardır, halkların varlıkları hoyratça harcanır) karşı durmaktır. Umut Yarın Olmasın… Umut Yaşamın Kendisi Olsun Dileğiyle…
Ekleme Tarihi: 24 Mart 2016 - Perşembe

Toplumsal yaşamın dışında kadını hiç kimse özgürleştiremez

Ben eşime karışmam, ben sevgilime vurmam,ben onu yapmam, ben bunu yapamam, ben kadını özgür bırakırım vb.

Doğru söylüyorsunuz aslında, yapmanız gereken şeyleri yapmam,yapamam  diyorsunuz.

Oh ne ala ! İyi ki bunu söyleme cesareti gösterebiliyorsunuz.

Böyle dediğime bakmayın siz. İlk büyük iş bölümü kadın ve erkek arasında gerçekleşmiştir ve erkek cinsi toplumsal üretime (toplusal yararlılık anlamında) yüzlerce yıl önce dahil olmuştur.Böylece erkek cinsi çok daha fazla ezilmiş, emeği çok daha fazla sömürüye tabi kılınmıştır.

Eril toplumlarda eril devlet yapısı ile aile yaşamında büründüğü rol her yönüyle erkek için oldukça ağırdır aslında.Bu ne şimdi diyenler olacaktır eminim.Ama gerçekten durum budur.Erkek adam ağlamaz, erkek adam pipisini gösterir, tek kadınla yatan erkek adam mı olur,daha çocuk yaşta hiç kimseyi yapamıyorsan git eşeği –köpeği becer, erkek adam karısını döver, erkek adam ,erkek adam vs vs. daha pek çok eril yapı erkek cinsinin yaşamını çıkmaza sürükler durur. Çok çarpıcı bir örnek vermek gerekirse; intihar girişim vakası kadın cinsinde yüksek iken girişilen intihar olayında ölüm oranı erkek cinsiyette daha yüksektir.

Kadın cinsi , kadınlar üretim araçlarının gelişmesine paralel olarak  ev ekonomisinden koparak( evde ki basit üretimin  maliyeti yükseldikçe) toplumsal üretime zorunlu olarak dahil olmaya başlar.Ki bu süreç oldukça yakın bir döneme rastlar.

Bulunduğumuz coğrafya ise çok daha yakın bir sürece tekabül eder.Ne zaman ki kadın toplumsal üretime, çalışma yaşamına  dahil olur; bu bir yandan kadını özgürleştirirken, diğer yandan ev içerisinde ki işlere (teknik gelişim iş yükünü büyük oranda hafifletse bile ; çamaşır ,bulaşık makinaları, ev aletleri, kreş  vs ) bir de çalışma yaşamının getirdiği zorluklar eklenince  kadının omuzlarında ki yük  artar.

Hele ki kapitalist üretim biçimde kadının kendisinin de metalaştırılması olgusu üzerine binen yükü bir kez daha artırır ve işte durum bu noktada karışmaya başlar. Kadın çalışma yaşamıyla basit ev işlerinden kurtuldum derken bütün bunların sorumluluğunu toplumsal anlamda hala üzerinde(yasa olarak da) bulunması belli bir kırılmayı koşullar.

Kendi ev ekonomisi içerisinde “mutlu “ olan kadın artık mutsuz, sorun olarak  görmediği şeyleri artık sorun olarak algılamaya başlar, ki  doğaldır.Kısacası üretim tarzı üretim ilişkilerini şekillendirir ve kadın cinsi de tıp kı erkek cinsi gibi bu çarkta öğütülür.

Özetle kadını ezen, sömüren  erkek cinsi değil, içinde yaşadığı eril sistemin kendisidir.Bu bağlamda erkek cinsi kadına kıyasla çok daha fazla ezilmiş , sömürülmüştür.Üretim  tarzını değiştirmeden , o üretim tarzının oluşturduğu üretim ilişkileri üstten parçalamaya kalkmak bir vadide  bağırıp, kulağının  kendi sesini dinlemesi gibi bir şeydir.

Bu gün geldiğimiz nokta açısından üretimin toplumsallaşması ve kadının da en az erkekler kadar bu toplumsal üretime dahil olması bu alanda ki yasaların da değişmesini gerektirmektedir.Bu bağlamda çalışma yaşamının yasalarının değiştirilmesi için mücadele etmek zorunluluktur.

O yüzden hepimizin  yapması gereken , sorumluluğumuz olan  en önemli şey toplum tarafından geliştirilmiş üretim araçlarının gelişimin engellenmesine , tahrip edilmesine(savaşlar bu tahribatın en fazla yapıldığı alanlardır, halkların varlıkları hoyratça harcanır) karşı durmaktır.

Umut Yarın Olmasın…

Umut Yaşamın Kendisi Olsun Dileğiyle…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirgundem.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.