whatsapp
Havva Dilek
Köşe Yazarı
Havva Dilek
 

Mevsim sonbahar

Siz hiç kilometrelerce uzağa düştünüz mü? Ben düştüm. Ellerim Amerikan bezine sarıyordu dizleri kanayan kalbini. Kentlerin kalbinde çiğ tanesi bir gece, Sabahlarında kuşlar ki intihar. Uykusuz bir mevsim  Bu yaz  Bu kış Bu sonbahar. Düş aynası' kırılmış çocukların. Bir uyusam diyorum, uyusam da uyansam bir sabahtan bir sabaha.. Geceden kaçarak pencerenin kapısını açıyorum yine. Yine diyorum, çünkü kaç gecedir uykum beni bir başına bırakıp, sanırım pazara uyku satmaya gidiyor. Sanırım... Sanma, tekil bir algı. Karanlığın içindeki uzaklığa, uzaklığın içindeki sessizliğe dayıyorum kulağımı. Binaların fotoğraflarını çekiyor yalnızlığın gölgeleri... Balkon kahkahalarının insafsız katili perdelerin çoğu kapalı saatti. Samanyolu... Samanyolu diye bir yol var mıydı? Kaçımız bilir bu yolu? Şaşalı bir gökyüzü partisinde yıldızlar, aklı firari bir kaç beyaz bulut, gecenin aynası ay.  Günaydın gece desem, aydınlanır mı gökyüzümüz? Elbette dedim, hem de kaç kez.  Günaydın gece dedim. Gecem ol, aydınlık sabahlar için dedim. Başını çevirdi bazen, nemli gözlerini kararttı yüzüme karşı.  Göz kırptı bazen de, mevsim sonbahar, dedi. Bilirim ki o zaman, bu bahar som bahar. Kâh geç kaldım telaşında, kah hastalık renginde, kah yeni yetme, kah kanı deli akan bir çocuk. Yazın elini sımsıkı tutar, isyan türküleri söyler bağıra çağıra kışın kapısında.  Duyurur sesini. Duymazsanız parçalar kendini, dağıtır, dağılır, fırtınayla tutuşturur kalbini. Çığlık çığlığa bir mevsimdir sonbahar. Kahvenin buğusunda nefes alıp verirken okunan kitabın satırları... Bir kadın çığlığı koşarak geçer ara sokaktan, peşinde bir el silah sesi.  Bir çocuk ağlaması düşer merdiven basamaklarından paldır küldür. Bunu da yazdım altını çizerek, kalın harflerle hanenize, bilin. Moraran yerlerini polis telsiziyle sarmaya çalışan bir pencere, hıçkırıklarını toplamaya çalışan bir kaldırım teklemeye tekmeleye açar yeni günün kapısını. Üstün başım ses içinde. Ses ne ya, ses kim? İç donunun içinde ki beynini okşayan sürü sevici bir avuç kentli. Lanet olsun bile diyemiyorum size. Bazı mevsimler, bazı kadınları asla göremeyecekler... Yalnızlığımızın çocuklarını büyüten yollara avazımca bağırarak yıkadım yüzümü. Uzaklaştıran ve kavuşturan yollara baktım. Ve her sabah silinen gökyüzümü kirpiklerimle yeniden boyayacağım diye söz verdim aynaya. Boyunlarını eğerek günaydın diyen fırçalarıma, dayanın dedim. Dayanın! Vakit dar, çünkü mevsim sonbahar.
Ekleme Tarihi: 15 Ekim 2017 - Pazar

Mevsim sonbahar

Siz hiç kilometrelerce uzağa düştünüz mü?
Ben düştüm.
Ellerim Amerikan bezine sarıyordu dizleri kanayan kalbini.

Kentlerin kalbinde çiğ tanesi bir gece,
Sabahlarında kuşlar ki intihar.
Uykusuz bir mevsim 
Bu yaz 
Bu kış
Bu sonbahar.
Düş aynası' kırılmış çocukların.

Bir uyusam diyorum, uyusam da uyansam bir sabahtan bir sabaha..

Geceden kaçarak pencerenin kapısını açıyorum yine. Yine diyorum, çünkü kaç gecedir uykum beni bir başına bırakıp, sanırım pazara uyku satmaya gidiyor. Sanırım... Sanma, tekil bir algı.

Karanlığın içindeki uzaklığa, uzaklığın içindeki sessizliğe dayıyorum kulağımı.

Binaların fotoğraflarını çekiyor yalnızlığın gölgeleri...
Balkon kahkahalarının insafsız katili perdelerin çoğu kapalı saatti.

Samanyolu... Samanyolu diye bir yol var mıydı? Kaçımız bilir bu yolu?

Şaşalı bir gökyüzü partisinde yıldızlar, aklı firari bir kaç beyaz bulut, gecenin aynası ay. 
Günaydın gece desem, aydınlanır mı gökyüzümüz?

Elbette dedim, hem de kaç kez. 
Günaydın gece dedim. Gecem ol, aydınlık sabahlar için dedim.
Başını çevirdi bazen, nemli gözlerini kararttı yüzüme karşı. 
Göz kırptı bazen de, mevsim sonbahar, dedi.

Bilirim ki o zaman, bu bahar som bahar.
Kâh geç kaldım telaşında, kah hastalık renginde, kah yeni yetme, kah kanı deli akan bir çocuk.
Yazın elini sımsıkı tutar, isyan türküleri söyler bağıra çağıra kışın kapısında. 
Duyurur sesini.
Duymazsanız parçalar kendini, dağıtır, dağılır, fırtınayla tutuşturur kalbini.
Çığlık çığlığa bir mevsimdir sonbahar.

Kahvenin buğusunda nefes alıp verirken okunan kitabın satırları...

Bir kadın çığlığı koşarak geçer ara sokaktan, peşinde bir el silah sesi. 
Bir çocuk ağlaması düşer merdiven basamaklarından paldır küldür.
Bunu da yazdım altını çizerek, kalın harflerle hanenize, bilin.

Moraran yerlerini polis telsiziyle sarmaya çalışan bir pencere, hıçkırıklarını toplamaya çalışan bir kaldırım teklemeye tekmeleye açar yeni günün kapısını.

Üstün başım ses içinde. Ses ne ya, ses kim?

İç donunun içinde ki beynini okşayan sürü sevici bir avuç kentli.
Lanet olsun bile diyemiyorum size.

Bazı mevsimler, bazı kadınları asla göremeyecekler...

Yalnızlığımızın çocuklarını büyüten yollara avazımca bağırarak yıkadım yüzümü.
Uzaklaştıran ve kavuşturan yollara baktım.
Ve her sabah silinen gökyüzümü kirpiklerimle yeniden boyayacağım diye söz verdim aynaya.
Boyunlarını eğerek günaydın diyen fırçalarıma, dayanın dedim.
Dayanın!

Vakit dar, çünkü mevsim sonbahar.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirgundem.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.