whatsapp
Havva Dilek
Köşe Yazarı
Havva Dilek
 

Aya Kurşun Atan Kadın Doğurdu Beni

Sabahın  saçlarını tuttu. Tuttu… Bıraktı… Tutundu bebek güneşin eteklerine. Taşların yardımıyla,         alacalı ineklerin önünde                           düştü toprağa. Gün, gecenin rahminden ayrıldı. ………….. Döverek, Öldürerek, Aşağılayarak, Yalnızlaştırarak, Ötekileştirerek, Kadınları(anneleri) kutsarız... Kadınlıklarını kutlarız… Kadın olmak zordur bu coğrafya da. Anne olmak çok daha zor ! Ölüm kör bir kurşunla gelir … Ölüm bağıra çağıra gelir … Yetmez çekilen acı. Çektiğiniz az bulunur üstüne toplumsal ananeler örtülür… Yetmez üstüne “kara toprak” örtülür. …………… Dedi çocuk: Bir kadın tanıdım O'nu tanıdığım da  henüz doğmamıştım; iki bölük örülmüş                                                                                                              upuzun  saçlar, diline değil de gönlüne saklanmış masallar anlatırdı. Daha sütü kesilmeden kaybettiği Nursel'ini, Gürsel'ini anlatırdı, anlatmakla yetinmez tırnaklarıyla yaptığı oyuncak misali mezarlarını gösterirdi          çocuklarına. ……………… Dedi çocuk: Evde ekmek yoktu          bakkal amcada çoktu. Biliyoruz sabaha kalacak belki köpeklerin önüne atılacak, belki de yeni ekmek olmak için                       una katılacak(tı). İki odalı kondunun dibinde                            iki kız çocuğu biri lambayı söndürür, diğeri tencerenin önünde                          içi bulgur. Bulgur bulgur dökülen yaşları                                         gördü                                                 aynalı kaşık, karanlığa dünden alışık. Şehir büyük,           onlar ki okuyacak                          iki küçük çocuk. Ertesi gün ve her hafta sonu pamuk çapalayıp             ışıkları açarak                         ekmek yediğimizi annem duymadı. Duysa  uçardı. Kanatlarına karanlığı takıp kilometreleri düz ayak yapıp                                 kuş olup                                       konardı kondumuza. Gözyaşından ekmek doğrardı                                   soframıza, kana kana doyardık bizde. ………………….. Dedi çocuk : Geçtim ırmakların üzerinden,kanadı ayaklarım.Akıttım yaralarımı,  acısı hafiflesin diye ırmakların içine. Akar şimdi Fırat’ta, Dicle’de, Asi’de, ülkemin bütün ırmakları acıtarak kendine. Neyleyim baharda açan çiçekleri, Neyleyim dile düşen bülbülleri, Neyleyim güne koşan geceleri, Neyleyim anneler soldururken benzini. Neyleyim … Neyleyim ırmaklar acıtırken kendini. ………………. Ve Dedi Çocuk : Anne bak, şehir yaptım palyaçodan ama gece. Şu kız çocuğu var ya hani şu şehrin içinde oturan, gündüz mavisi çalmış yıldızlardan !
Ekleme Tarihi: 08 Mayıs 2016 - Pazar

Aya Kurşun Atan Kadın Doğurdu Beni

Sabahın  saçlarını tuttu.

Tuttu…

Bıraktı…

Tutundu bebek güneşin eteklerine.

Taşların yardımıyla,

        alacalı ineklerin önünde

                          düştü toprağa.

Gün, gecenin rahminden ayrıldı.

…………..

Döverek,

Öldürerek,

Aşağılayarak,

Yalnızlaştırarak,

Ötekileştirerek,

Kadınları(anneleri) kutsarız...

Kadınlıklarını kutlarız…

Kadın olmak zordur bu coğrafya da.

Anne olmak çok daha zor !

Ölüm kör bir kurşunla gelir …

Ölüm bağıra çağıra gelir …

Yetmez çekilen acı.

Çektiğiniz az bulunur üstüne toplumsal ananeler örtülür…

Yetmez üstüne “kara toprak” örtülür.

……………

Dedi çocuk:

Bir kadın tanıdım

O'nu tanıdığım da  henüz doğmamıştım;

iki bölük örülmüş                                                                                                              upuzun  saçlar,

diline değil de gönlüne saklanmış masallar

anlatırdı.

Daha sütü kesilmeden kaybettiği

Nursel'ini,

Gürsel'ini anlatırdı,

anlatmakla yetinmez

tırnaklarıyla yaptığı oyuncak misali mezarlarını

gösterirdi

         çocuklarına.

………………

Dedi çocuk:

Evde ekmek yoktu

         bakkal amcada çoktu.

Biliyoruz sabaha kalacak

belki köpeklerin önüne atılacak,

belki de yeni ekmek olmak için

                      una katılacak(tı).

İki odalı kondunun dibinde

                           iki kız çocuğu

biri lambayı söndürür,

diğeri tencerenin önünde

                         içi bulgur.

Bulgur bulgur dökülen yaşları

                                        gördü

                                                aynalı kaşık,

karanlığa dünden alışık.

Şehir büyük,

          onlar ki okuyacak

                         iki küçük çocuk.

Ertesi gün ve her hafta sonu

pamuk çapalayıp

            ışıkları açarak

                        ekmek yediğimizi

annem duymadı.

Duysa  uçardı.

Kanatlarına karanlığı takıp

kilometreleri düz ayak yapıp

                                kuş olup

                                      konardı kondumuza.

Gözyaşından ekmek doğrardı

                                  soframıza,

kana kana doyardık bizde.

…………………..

Dedi çocuk :

Geçtim ırmakların üzerinden,kanadı ayaklarım.Akıttım yaralarımı,  acısı hafiflesin diye ırmakların içine. Akar şimdi Fırat’ta, Dicle’de, Asi’de, ülkemin bütün ırmakları acıtarak kendine.

Neyleyim baharda açan çiçekleri,

Neyleyim dile düşen bülbülleri,

Neyleyim güne koşan geceleri,

Neyleyim anneler soldururken benzini.

Neyleyim …

Neyleyim ırmaklar acıtırken kendini.

……………….

Ve Dedi Çocuk :

Anne bak,

şehir yaptım palyaçodan

ama gece.

Şu kız çocuğu var ya

hani şu şehrin içinde oturan,

gündüz

mavisi

çalmış yıldızlardan !

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirgundem.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.