Geçmiş zaman olur ki!
Geçmiş zaman olur ki!
Av. Mustafa Bademcinin yaşanmış bir nostalji yazısı; 1957 yılının son yaz günlerinden birinde, Cuma namazı çıkışında, köy meydanında insanlar konuşuyordu: Seydişehir’e Çalkavuk (selektör) kurulmuş.
Tohumlar eleklerden geçirilerek yabani ot tohumları vs.den temizleniyormuş. Gidelim, tohumluklarımızı elekten geçirtelim.
Bizim sokaktan dört komşu sözleşti. Akşamdan kağnılar yığıldı ve komşular söz kesti: “Sabaha doğru erkenden Ülker Yıldızları görünüp dururken yola çıkmalıyız ki, çalkavuk sırasına girebilelim”
“Ülker Yıldızları göründü! Haydi, gidiyoruz!” sesleri gelince palas pandıras aşağıya inildi. Gökyüzünün mavi aydınlıkları uzak karanlıkların içinden elektrik feneri gibi yanıp sönerek yeryüzüne göz kırpıyordu. Kağnılar yola koyuldu.
Seherde, tekerlek sesleri de sabahın sesleri de tanyeri kızıllığının içinden günesin bir an önce doğmasını bekliyordu. Tırtırlı, tozlu yol kağnılara geçit vermiyordu. Ancak Güneş bir adam boyu yükselince Beylikçayırı üzerinden dumanlı leblebi tütüleri ve güdüye giden hayvan sürüleri arasında çalkavuğa ulaşılabildi. Çalkavuk, *Sıhhat İçtima-i Muavenet Vekâleti Seydişehir Sağlık Merkezi’ nin doğu yanında bir yerde idi. Önünü kağnılar, at arabaları doldurmuştu. “Size sıra öğleden sonra gelir“ dediler.
“Madem öyle biz de çarşıya inelim. Perşembe Pazarını gezelim” Çarşı Meydanı’nda, heybesi- torbası omzunda insanlar, yorgun argın dolaşıyor, tanıdıklarını görünce hoşbeş ediyordu. Babamın bir tanıdığı : “Bizim köyde olsa taze ekmek yapanların yanına yaklaşırken hemen çağırırlar: ‘Buyurun bir sıcak ekmek sıkın! Yanında çökeleği de var!’ diyerek ikramsız bırakmazlar! Buraya geldim. Fırının önünden on oldu geçtiğim, bir sıcak ekmek ye diyen yok. Şehre geldiğimiz nasıl da belli” diyordu.
Çarşı meydanının orta yerine yayılmış bir manifaturacı, yardımcısına: “Haydi Şakiir! Şimdi korumalar gelecek, günümüzü göreceğiz! Atiketleri (etiket) iğneleyelim! İlerilerden ufak tefek bir genç adam, elindeki seleden, limonları önündeki örtünün üzerine döküp sermeye çalışırken sabah sesiyle durmadan bağırıyordu: “ Asya gribine Paydos! Asya gribine paydos!” Bitişiğindeki bir sergide, üzüm salkımlarını ayrı ayrı öbeklere eklemekte olan irikıyım üzümcü: “Haydi buyurun!20 kuruş! 30 kuruş!” diyerek limoncuya ses veriyordu.
Manifaturacı dükkânlarının arasından kuzeye doğru yürüyünce sıpsıralı dükkânlarda, şarkılar türküler arasında leblebi kavuruyorlar. Kavurduğu nohutların yanık ve dumanlı sesine, ellerini kınalamış ustanın yorgun, bitkin ve kızgın sesi eşlik ediyordu: “Savurayım derim de sarı saman savrulmaz/ Ayırayım derim de deli gönül ayrılmaz/ Söyleyin Delikız durmasın gelsin/ Ondan başkasına gönlüm yâr olmaz”
Komşu Mehmet’in sesi geliyordu: “ Kıvır, kıvır sizi ararım! Nerde kaldınız?“
Dipçe:
*Sıhhat İçtima-i Muavenet Vekâleti: Sağlık, Sosyal Yardım Bakanlığı
08 Ağustos 2025
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.