whatsapp

Haçlılar-4

İZ BIRAKANLAR (SG) - Seydişehir Gündem | 05.02.2023 - 11:55, Güncelleme: 05.02.2023 - 11:55
 

Haçlılar-4

Beşinci Haçlı Seferi. Dördüncü Haçlı Seferi’nden sonra Avrupa’da toplumun bazı kesimlerinde Haçlı ruhu hâlâ devam etmekteydi. Yıllardan beri vâizler halkı yeni bir Haçlı seferine davet ediyordu. Çocuklar bile bu çağrılardan etkilendiler.
Tarihçi yazar: Mehmet Kiraz.. 1212’de Fransa ve Almanya’dan binlerce çocuk kutsal toprakları kurtarmak üzere yollara dökülüp yaya olarak Marsilya, Cenova ve Brindisi limanlarına kadar ulaştılar. Bu limanlarda bindikleri gemiler ya battı veya kayboldu, çocukların bir kısmı köle olarak satıldı. Papa III. Innocentius ise yeni bir Haçlı seferi için büyük gayret sarfediyordu. 1215’te Roma’da Lateran Konsili’nde sefere katılacak Haçlılar’a imtiyazlar ve günahlarının affı vaad edildi. Sefer için yeniden vergi konuldu. Müslümanlara askerî malzeme satılması yasaklandı. Çağrının duyurulması için pek çok vâiz ve gezgin şair (troubadour) görevlendirildi. 1216’da III. Innocentius’in ölümünden sonra papa seçilen III. Honorius da selefi gibi gayret gösterdi. 1217 yazının sonunda Beşinci Haçlı Seferi’nin ilk grubunu oluşturan Macar Kralı Andreas ve Avusturya Dükü Leopold’un birlikleri Akkâ’ya vardılar. Kıbrıs Kralı Hugue de Akkâ’ya geldi. Alman İmparatoru II. Friedrich ise bazı meselelerini halletmek üzere papadan yolculuğunu erteleme izni almıştı. Akkâ’ya gelenler, 1218 ilkbaharında çoğunluğunu Alman askerlerinin teşkil ettiği bir Frizon donanması şehre ulaşıncaya kadar önemli bir şey yapmamışlardı. Bu donanma Jean de Brienne’in liderliğinde Mısır’a doğru yola çıktı. Üçüncü seferden beri Mısır’a bir saldırı yapılması düşünülüyordu. Haçlılar müslümanları Nil deltasından çıkarabilirlerse Süveyş ve Akkâ üzerinden onları kıskaca alabilir ve bu şekilde Kudüs’ü ele geçirebilirlerdi. I. el-Melikü’l-Âdil, Haçlı seferinin Mısır’ı hedef aldığını anlayınca Suriye’de ordu topladı. Mısır’daki nâibi olan oğlu el-Melikü’l-Kâmil Muhammed de Mısır ordusuyla Kahire’den kuzeye yürüyerek Dimyat’ın güneyinde Âdiliye’de ordugâhını kurdu. Fakat Haçlılar, 24 Ağustos 1218’de Dimyat önünde nehir üzerindeki kuleyi zaptettiler. Yaşı ilerlemiş olan el-Melikü’l-Âdil bu haberin üzüntüsüyle Dımaşk’ta vefat etti. Yerine Suriye’de küçük oğlu el-Melikü’l-Muazzam, Mısır’da büyük oğlu el-Melikü’l-Kâmil geçti. Haçlılar ise yeni kuvvetlerin gelmesini beklediler. Papa tarafından hazırlanan ve çoğunluğunu Fransızlar’ın teşkil ettiği Kardinal Pelagius’un idaresindeki Haçlı ordusu eylül ayında Dimyat’a geldi. Ancak Pelagius Haçlılar’ı kilisenin yönetiminde saydığından o zamana kadar ordunun başında bulunan Kral Jean de Brienne’in liderliğini kabul etmedi ve papanın elçisi sıfatıyla sadece kendisinin başkumandan olabileceğini söyledi. Haçlılar 1219 Şubatında müslümanların boşalttığı Âdiliye’yi ele geçirdiler. el-Melikü’l-Kâmil’in buradan geri çekilmesinin asıl sebebi, kendisine yönelik bir suikast girişimini haber almış olması idi. el-Melikü’l-Kâmil ordusunu güneydoğuya Üşmûn’a çekmiş ve burada Suriye’den yardıma gelen kardeşi el-Melikü’l-Muazzam ile buluşmuştu. Fakat iki ordunun birleşmesiyle de Haçlılar’ı geri atmak mümkün olmadı. el-Melikü’l-Kâmil ekim ayında Haçlılar’la anlaşmaya çalıştı ve Mısır’ı boşalttıkları takdirde kendilerine Kudüs’ü vermeyi teklif etti. Jean de Brienne ve pek çok Haçlı bu teklifi kabule taraftar olduğu halde, müslümanlar tarafından surları yıkılmış olan Kudüs’ün elde tutulmasını imkânsız gören Pelagius ve onu destekleyen İtalyanlar teklifi reddettiler. Nihayet Haçlılar 5 Kasım 1219’da Dimyat’ı ele geçirdiler. Şehrin idaresi Jean de Brienne’e verildi. Pelagius ise bütün Mısır’ın zaptedileceğini ve müslümanların tamamen imha edileceğini hayal ediyordu. Dimyat’a yerleşen Haçlılar şehirde imar faaliyetlerine başladılar ve bu arada ulucamiyi katedrale çevirdiler. Şehir halkı köle olarak satıldı. Küçük çocuklar vaftiz edilip kilise hizmetinde görev yapmak üzere din adamlarının yanına verildi. Ele geçen hazineler ve değerli eşya Haçlılar arasında paylaşıldı. Haçlılar Dimyat’ta bir yıldan fazla herhangi bir faaliyette bulunmadılar. Bu arada el-Melikü’l-Kâmil donanmasını teçhiz edip 1220 yazında Kıbrıs’a gönderdi. Müslümanlar, Limasol önünde demirlemiş olan bir Haçlı donanmasına âni bir baskın düzenleyerek bütün gemileri ele geçirdiler, binlerce kişiyi de esir aldılar. Pelagius hâlâ İmparator II. Friedrich’in gelmesini bekliyordu. Friedrich bizzat gelmedi. Bavyera Dükü Ludwig ise büyük bir kuvveti Mısır’a yolladı. Endişeye kapılan el-Melikü’l-Kâmil, Haçlılar’a otuz yıllık bir mütareke karşılığında Kudüs’ü ve Filistin’i bırakmayı teklif etti. Fakat Pelagius bu teklifi de geri çevirdi. Pelagius ve Ludwig müslümanlara saldırmaya karar verdiler. Jean de Brienne yeniden Akkâ’dan Mısır’a geldi. 12 Temmuz 1221’de 630 gemi, 5000 şövalye, 4000 okçu ve 40.000 yaya askerden oluşan Haçlı ordusu harekete geçti. el-Melikü’l-Kâmil, kendi kuvvetlerini Dimyat yakınlarındaki Bahrüssagīr’in arkasına çekip nehrin iki tarafında hazırlanan mevzilere yerleştirdi. Haçlılar 24 Temmuz’da Bahrüssagīr’e ulaşarak müslüman kuvvetlerinin karşısına geçtiler. Nil sularının taşma zamanıydı. Ancak sular daha yükselmeden Suriye’den yardıma gelen müslüman ordusu Menzele gölü (Buhayretülmenzile) yakınında kanalı geçerek Haçlılar’la Dimyat arasına yerleşti. Kanalın suları yükselince el-Melikü’l-Kâmil’in gemileri harekete geçip Haçlı donanmasının geri çekilme yolunu kesti. Pelagius, Haçlı ordusunun her taraftan kuşatıldığını ve çok az yiyecek kaldığını görünce 26 Ağustos’ta geri çekilme emri verdi. Müslümanlar su bentlerini açarak Haçlılar’ın geçeceği araziyi sular altında bıraktılar. el-Melikü’l-Kâmil’in Türk süvarisi ve zenci piyadeleri Haçlılar’ın üzerine saldırdı. Kral Jean ve tarikat şövalyeleri bu hücumu durdurdularsa da binlerce Haçlı öldü. 28 Ağustos’ta Pelagius barış teklifinde bulundu ve el-Melikü’l-Kâmil’in şartlarını kabul etmek zorunda kaldı. Haçlılar Dimyat’ı terketmeyi ve imparatorun da onaylayacağı sekiz yıllık bir mütarekeyi kabul ettiler. İki tarafın esirleri mübadele edildi. 8 Eylül 1221’de Haçlı ordusu Mısır’dan ayrılınca el-Melikü’l-Kâmil Dimyat’a girdi. Beşinci Haçlı Seferi de böylece son buldu. Hayal kırıklığına uğrayan Haçlılar Pelagius’u, papayı ve imparatoru suçluyorlardı. Batı’nın bu saldırısı İslâm dünyasında yeni bir birlik düşüncesi doğurdu. Öte yandan Beşinci Haçlı Seferi’nden Mısır’ın yerli hıristiyanları zarar gördü. Bunların vatandaşlık haklarında kısıntılar yapıldı. Ağır vergiler konuldu ve kiliseler kapatıldı. İtalyan tâcirleri de İskenderiye’deki itibarlarını kaybettiler. Altıncı Haçlı Seferi. Beşinci Haçlı Seferi’nin başarısızlığı İmparator II. Friedrich’e büyük bir sorumluluk yüklemişti. Friedrich, 1225’te Jean de Brienne’nin kızı “Kudüs kraliçesi” unvanını taşıyan Jolande ile evlendikten sonra Haçlı devletinin kralı sıfatıyla artık sefere çıkmak zorunda olduğunu anladı. Bu sefere katılan ordunun büyük kısmı 1227 yazının sonunda İtalya’dan denize açıldı, Friedrich hastalık sebebiyle yine geride kaldı. Bu sırada, kendisiyle anlaşmaya taraftar görünen Mısır Sultanı el-Melikü’l-Kâmil’in elçilerini kabul etti. Ancak Papa IX. Gregorius hastalık mazeretini reddederek Friedrich’i aforoz etti. Friedrich 1228 Haziranında aforoz edilmiş bir Haçlı olarak yola çıktı. Ayrıca taşıdığı kral sıfatını da 1228 Nisanında karısının ölümüyle kaybetmiş olup Doğu’ya sadece oğlu küçük kral Konrad’ın vasîsi olarak gidiyordu. Friedrich 21 Temmuz’da Kıbrıs’a vardı. Kıbrıs’ın idaresi, I. Hugues’ün oğlu genç kral I. Henri’ye nâib tayin edilmiş olan Beyrut hâkimi Jean d’Ibelin’in elinde bulunuyordu. İmparator Friedrich ise Doğu’daki bütün hâkimiyetin kendisine ait olduğunu düşünüyordu. Jean d’Ibelin ve baronlar, her ne kadar onun Kıbrıs üzerindeki yüksek hâkimiyetini tanımaya hazır idiyseler de imparatorun Akkâ’da sadece oğlu Konrad için nâiblik iddia edebileceğini söylüyorlardı. Akkâ’ya giden Friedrich orada daha fazla muhalefetle karşılaştı. Aforoz edildiği haberi şehre ulaştığından daha önce kendisini destekleyen pek çok kişi şimdi onu reddediyordu. Friedrich sadece, Alman şövalye tarikatı ile beraberinde getirdiği küçük Haçlı ordusunun desteğine sahipti. Ayrıca Doğu’daki bütün Haçlılar’ın kendisine katılması halinde bile müslümanlara karşı güçlü bir ordu çıkaracak durumda değildi. Bu sebeple diplomasi yoluna başvurdu ve Sultan el-Melikü’l-Kâmil ile Kudüs’ün teslimi hususunda yeniden görüşmelere başladı. 626’da (1229) imzalanan anlaşma ile Yafa’ya kadar uzanan bir şeritle birlikte Kudüs, Beytülahm (Beytlehem), Nâsıra (Nazareth) şehirleri, Montfort ve Toron kaleleri de dahil Celîle bölgesi ve Sayda etrafında müslümanların elinde bulunan arazi Haçlılar’a veriliyordu. Kudüs’te Kubbetü’s-sahre ve Mescid-i Aksâ ile Harem-i şerif müslümanların elinde kalacak, müslümanlar şehre girip serbestçe ibadet edebileceklerdi. Friedrich Kudüs’ün surlarını yeniden inşa ettirebilecekti; fakat bu tâviz sadece onun şahsına veriliyordu. İki tarafın elinde bulunan esirler serbest bırakılacak ve anlaşma on yıl için geçerli olacaktı. Haçlı seferleri tarihinde benzeri görülmeyen bu anlaşma ile Haçlılar savaşmadan Kudüs bölgesini yeniden ele geçirmişlerdi. İslâm dünyası dehşet içinde kaldı. Sultan el-Melikü’l-Kâmil’in en sadık adamları bile ona karşı çıkıyorlardı. Sultanın yeğeni el-Melikü’n-Nâsır Dâvûd Dımaşk’ta bu anlaşmayı protesto için matem ilân etti. Diğer taraftan hıristiyanlar da anlaşmanın uygulanmasının pek mümkün olmadığını düşünüyorlardı. Friedrich 17 Mart’ta Kudüs’e girdi. Ancak hâlâ aforozlu olduğu için patrik şehirde dinî faaliyeti ve kilisede âyinleri yasaklamıştı. Bu sebeple Kutsal Mezar Kilisesi’ndeki törene hiçbir din adamı katılmadı ve Friedrich krallık tacını kendi elleriyle başına koymak zorunda kaldı. Kısa bir süre sonra da Kudüs’ü terkedip önce Akkâ’ya, oradan da Avrupa’ya döndü. Friedrich 23 Temmuz 1230’da papa ile barışıp aforozdan kurtulunca Doğu’da hukukî durumu güçlendi. 1231 sonbaharında kendisinin elçisi sıfatıyla Riccardo Filangieri kumandasında bir orduyu Doğu’ya gönderdi. Ancak adamları vasıtasıyla Doğu’da uygulamak istediği idare Kudüs ve Kıbrıs’ta kargaşa doğurdu. Zira Doğu’nun idaresi hususundaki düşünceleri Kudüs baronlarının fikrine uymuyordu. Baronlar, Akkâ’da teşkil edilen bir meclis desteğiyle Jean d’Ibelin’i belediye başkanı ilân ederek imparatorun temsilcisi Filangieri’ye karşı çıktılar. Cenovalılar da baronların yanında yer aldı. Alman askerî tarikatı, Antakya hâkimi Bohemund ve Pisalılar Filangieri’yi desteklediler. Templier ve Hospitalier tarikatları ile Venedikliler ise tarafsız kaldılar. Böylece mücadele iç savaşa dönüştü. Sonunda Kıbrıs’ta baronlar üstün geldi ve 1233’te I. Henri kral ilân edildi. Kıbrıs’ta barışın kurulmasından ve 1236’da Jean d’Ibelin’in ölümünden sonra bile Kral Konrad’ın nâibi sıfatıyla Sûr’da bulunan ve Kudüs’ün hâkimiyetini elinde tutan Filangieri’ye karşı Suriye sahilinde mücadele sürdü. Nihayet 1243’te Akkâ’daki meclis, şahsen Doğu’ya gelmediği gerekçesiyle Friedrich’in oğlu Konrad’a bağlılık yeminini reddederek onun en yakın akrabası olan Kıbrıs’ın ana kraliçesi Alice’i krallığın nâibesi tayin etti. Fakat baronların kazandığı bu zafer krallığın bölünmesine sebep oldu. Çünkü bu arada İslâm dünyasında yeni güçler belirmekte ve müslümanların gücü artmaktaydı. Mısır Sultanı el-Melikü’l-Kâmil Muhammed’in 1238’de ölümünden sonra halefleri arasında çıkan iktidar mücadelesini sultanın büyük oğlu el-Melikü’s-Sâlih Eyyûb kazanarak duruma hâkim olmuştu. Bu arada 1239’da on yıllık barış süresi bittiğinde, Doğu’ya gelmiş bulunan Navarra Kralı Thibaut da Champagne’ın ve daha sonra İngiltere Kralı III. Henri’nin kardeşi Kont Richard of Cornwall’ın Haçlı seferleri krallığa önemli bir fayda sağlamamıştı. Bu yıllarda Moğollar tarafından Batı’ya doğru itilen, el-Cezîre ve Kuzey Suriye bölgesinde bulunan Hârizmli Türkler Mısır sultanının desteğini kazanmış ve Haçlılar’a karşı Filistin’e hücum etmek üzere çağrılmışlardı. 1244 ilkbaharında Kudüs ile Dımaşk arasında yapılan ittifak, Mısır sultanının yardımıyla Hârizmliler’in 11 Temmuz 1244’te Kudüs’ü ellerine geçirip yağmalamalarını engelleyemedi. Böylece Kudüs kesin olarak Haçlılar’ın elinden çıktı. Aynı yılın sonbaharında, Humus ve Dımaşk Eyyûbî hâkimleriyle birleşen Akkâ krallık ordusu Gazze yakınında, Baybars kumandasındaki Hârizmliler ve Mısır ordusuna karşı yapılan savaşta büyük bir yenilgiye uğradı. Böylece krallık için daha önce diplomasi yoluyla kazanılmış olan bütün haklar kaybedildi. Sultan Eyyûb 1245’te Dımaşk’a sahip olduktan sonra 1247’de Taberiye ve Askalân’ı Haçlılar’dan geri aldı. Bu arada Kraliçe Alice’in ölümüyle (1246) Akkâ krallık niyâbeti oğlu Kıbrıs Kralı I. Henri’ye geçmişti. Henri de Balian d’lbelin’i kendisine vekil tayin etmiş, Philippe de Montfort’un Sûr hâkimiyetini tasdik etmişti. 1247’de Balian’ın ölümü üzerine kardeşi Jean d’Arsuf onun yerini aldı ve kendi oğlu Jean da Beyrut hâkimi oldu. Antakya Hükümdarı V. Bohemund ise krallıkta yaşanan olayların dışında kalmaya gayret etti. Papanın emirleri doğrultusunda Kilikya Ermenileri ile ilişkilerini dostça sürdürüyordu. Kilikya Ermeni Kralı Hethum, Selçuklu Sultanı II. Gıyâseddin Keyhusrev’in devamlı saldırılarına karşı kendini savunmakla meşgul olduğundan Antakya’nın dostluğuna muhtaçtı. Eyyûbîler arasındaki anlaşmazlıklar yüzünden bölgede yeni bir güç olarak ortaya çıkan Moğollar, bölünmüş hâkimiyetlerine rağmen Haçlılar’ın Doğu’da bir süre daha tutunmalarını sağladı. Yedinci Haçlı Seferi. Kudüs’ün müslümanların eline geçmesinden bir yıl sonra 1245’te Papa IV. Innocentius, Avrupa’da kilise içinde çıkan büyük sorunları ve İtalya’da İmparator II. Friedrich ile gittikçe gerginleşen durumun nasıl halledileceğini görüşmek üzere Lyon’da bir konsil topladı. Bu arada Doğu’dan âcil yardım çağrıları gelmekteydi. Bu çağrılara cevap verecek durumda olmayan papa, Fransa Kralı IX. Saint Louis’nin yeni bir Haçlı seferinin liderliğini yapacağını açıklaması üzerine ona destek verdi. Yine her tarafa vâizler gönderildi ve vergiler kondu. Friedrich’in aksine dindar, muktedir ve iyi bir savaşçı olan Louis Haçlı seferinin Tanrı’nın isteği olduğuna inanıyordu. Louis’nin sefer hazırlığı üç yıl sürdü. İngiltere ile barış yapıldı ve İmparator Friedrich’in rızâsı alındı. Haçlı ordusunu gemilerle Doğu’ya götürmek üzere Cenova ve Marsilya ile anlaşma yapıldı. Fransa’nın idaresi ana kraliçe Blanche’ın eline bırakıldı. Daha sonra Kral Louis yanında karısı, kardeşleri, pek çok Fransız asili ve şövalyesiyle küçük bir İngiliz birliği bulunduğu halde 1248 Ağustosunda yola çıktı. Haçlı ordusu 17 Eylül’de Kıbrıs’a ulaştı. Akkâ Krallığı’nın baronları, Templier ve Hospitalier şövalyeleri de adaya geldiler. Görüşmeler sonunda seferin yine Mısır’a yapılması kararlaştırıldı. Ancak mevsim uygun değildi; ayrıca Eyyûbî hükümdarı ile müzakerelerde bulunma imkânı da vardı. Fakat Louis pazarlık fikrine taraftar olmuyor ve müslümanlarla savaşmak için buraya geldiğini söylüyordu. Nihayet Haçlı ordusu 1249 Mayısında Kıbrıs’tan denize açıldı. Bu orduya karşı koyamayan müslümanlar Dimyat’ı da boşaltıp Mansûre’ye geri çekildiler. Böylece Dimyat tekrar hıristiyanların eline geçti. Bir süre sonra kardeşi Alphonse de Poitou’nun Fransa’dan takviye birlikleriyle gelişi Kral Louis’nin durumunu güçlendirdi. Bu arada Sultan el-Melikü’s-Sâlih Eyyûb’un ölümü Kahire’de karışıklıklara sebep oldu. Haçlılar Kahire üzerine yürümeye karar verdiler. 1250 Şubatında Bahrüssagīr yakınında kanalı geçen kralın kardeşi Robert d’Artois kumandasındaki Haçlılar’ın öncü birlikleri, Mansûre’den 3 km. mesafedeki Mısır karargâhına âni bir baskın yaptı. Hazırlıksız yakalanan müslümanların çoğu kılıçtan geçirildi, pek az kişi kaçıp Mansûre surlarına sığınabildi. Ancak Robert d’Artois asıl orduyu beklemeden Mansûre’yi de ele geçirip Mısır ordusunu tamamen imha etmek istiyordu. Bu sebeple kaçan Mısırlı askerleri takibe koyuldu. Öte yandan baskın sırasında şehid düşen başkumandan Fahreddin’in yerine Baybars kumandayı eline almış, birlikleri yeniden düzene sokmuştu. Baybars Mansûre’ye giren Haçlılar’ı şehirde tuzağa düşürdü; 290 şövalyeden ancak beşi canını kurtarabildi. Mısır birlikleri bu defa kanalı geçmiş olan Haçlı ordusuna arka arkaya saldırdıysa da üstünlük sağlayamayıp Mansûre’ye çekildi. Kral Louis’nin kazandığı bu başarı Haçlılar’ın son başarısı olmuştur. Louis, Mansûre yakınında yeni bir girişimde bulunmadan iki ay bekledi. Bu arada, 23 Kasım 1249’da ölen el-Melikü’s-Sâlih Necmeddin Eyyûb’un Suriye’de bulunan büyük oğlu el-Melikü’l-Muazzam Turan Şah 1 Şubat 1250’de Mansûre ordugâhına gelerek sultan olmuş ve ardından Haçlı ordusuna Dimyat’tan yiyecek taşıyan gemileri ele geçirmişti. Çok geçmeden Haçlılar açlık ve hastalıktan perişan duruma düştüler. Sonunda Louis ordusunu Dimyat’a geri çekme kararı aldı. Ayrıca Dimyat karşılığında Kudüs’ün verilmesi teklifiyle elçilerini Turan Şah’a gönderdi. Fakat teklif reddedildi. Bundan sonra geriye yürüyüş başladı (5 Nisan). Mansûre’deki Memlükler de Haçlılar’ı takibe koyuldular ve Kral Louis dahil hemen bütün kumandanları esir alarak ordunun kayıtsız şartsız teslimini sağladılar. Louis Dimyatı teslim ederek kendini, 1 milyon Bizans altını ödemek şartıyla da ordusunu kurtarabilecekti. Dimyat 6 Mayıs 1250’de teslim oldu ve kral serbest bırakıldı. Fidyesinin ilk taksidini ödeyip Akkâ’ya gitmek üzere Mısır’dan ayrılan Kral Louis dört yıl Akkâ’da kaldıktan sonra Fransa’ya döndü. Onun Haçlı seferi Doğu Krallığı’na hemen hiç fayda sağlamamıştı. Aynı yıl Alman Hükümdarı Konrad’ın ölümü üzerine “Kudüs kralı” unvanı oğlu Konradin’e geçti, ancak krallık yine vekillerle idare edildi. Bu arada krallık ticarî rekabet yüzünden birbirine giren Venedik, Cenova ve Pisalılar’ın mücadelesiyle âdeta bir iç savaşa sürüklendi. Bu yıllarda Hülâgû’nun idaresindeki Moğollar Mezopotamya’ya girmiş ve 1258’de Bağdat’ı zaptederek Abbâsî halifeliğine son vermişti. Moğollar’ın güneye ilerleyişi, 1250’de Eyyûbîler’e son verip Mısır’a hâkim olan Memlük Sultanı Kutuz tarafından Aynicâlût’ta kazanılan zaferle durduruldu (1260). Aynı yıl Baybars Kutuz’u öldürüp Mısır Memlük sultanı oldu. I. Baybars, Doğu Krallığı’nı kıyıda sadece birkaç şehre sığınacak kadar küçülttü. 1265’te Kaysâriye, Hayfa ve Arsuf’u aldı. 1266’da Safed ve Celîle bölgesi zaptedilirken ikinci bir Memlük ordusu, Moğollar’ın taraftarı olan Ermeni Kralı Hethum ve damadı Antakya-Trablus hâkimi VI. Bohemund’a karşı yürüdü. 24 Ağustos 1266’da Ermeniler’i yenilgiye uğratan Memlükler Adana, Tarsus, Misis ve Sîs şehirlerini yakıp yıktıktan sonra pek çok esir ve ganimetle geri döndüler. 1268’de Yafa ve Beaufort Kalesi’nin ele geçirilmesinin ardından Baybars Antakya önüne geldi, şehir bir süre kuşatıldıktan sonra 18 Mayıs’ta zaptedildi. Halkın çoğu öldürüldü, geri kalanlar esir alındı. Antakya’nın kaybı hıristiyanlar için büyük darbe oldu. Bunun sonucunda Doğu’daki Haçlı hâkimiyeti hızla çökmeye başladı. Sekizinci Haçlı Seferi. Fransa Kralı IX. Louis 1267 yılında yeni bir Haçlı seferinin hazırlıklarına başlamış ve üç yıl sonra yola çıkacak duruma gelmişti. Ancak Hohenstaufen hânedanına karşı papa tarafından desteklenerek Sicilya ve Güney İtalya hâkimiyetini eline geçirmiş bulunan Fransa kralının kardeşi Charles d’Anjou, onun bu teşebbüsünü kendi çıkarı doğrultusunda kullanarak seferin Doğu’ya değil Tunus üzerine yapılmasını sağladı. Kral Louis, 18 Temmuz 1270’te büyük bir orduyla Afrika’da Kartaca önünde karaya çıktı. Hıristiyanlara karşı hoşgörülü davranan Hafsî Hükümdarı I. Ebû Abdullah Muhammed el-Müntasır’ın Hıristiyanlığı kolayca kabul edeceği hususunda kardeşi Charles’ın sözlerine inanan Louis, bu suretle daha sonraki Haçlı seferleri için stratejik bakımdan büyük önem taşıyan Tunus’a hâkimiyetin sağlayacağı yararları hesaplamıştı. Ebû Abdullah ise Haçlılar’ın gelişinden önce başşehrini iyice tahkim edip savunmaya hazırlanmıştı, fakat savaşmasına lüzum kalmadı. Haçlı ordugâhında birdenbire salgın hastalıklar başladı. Binlerce asker ve şövalye, bu arada Kral Louis, oğlu Jean Tristan ve pek çok asilzade bir ay içinde öldü. Charles d’Anjou Sicilya filosuyla gelerek geriye kalanları toplayıp İtalya’ya götürdü. Doğu’da Haçlı Hâkimiyetinin Sonu. Sekizinci Haçlı Seferi’nin Tunus’ta yok olup gitmesi, Avrupa’dan sürekli yardım bekleyen Doğu’daki Haçlılar’ın bütün ümitlerini söndürdü. Antakya’nın fethinden sonra Fransa kralının seferine karşı Mısır’ı savunmak zorunda kalabileceğini düşünen I. Baybars, 1271’de yeniden Suriye’ye yürüyerek Haçlılar’ın elinden Safîta, Krak des Chevaliers, Montfort kalelerini aldı. Böylece Franklar’ın hâkimiyeti sadece kıyıda ellerinde tuttukları birkaç şehirle sınırlı kaldı. Bu arada krallık içindeki çekişmeler de sürüp gidiyordu. İmparator II. Friedrich zamanından beri krallık, hep orada bulunmayan hükümdarlar tarafından idare edilmişti. Fakat 1268’de son Hohenstaufen hânedanı üyesi Konradin’in ölümünden sonra krallık tacı Kıbrıs Kralı III. Hugues’e verildi. Ancak ne yeni kralın gayretleri, ne de 1271’de ordusuyla Akkâ’ya gelen İngiltere kralının oğlu Edward’ın çabaları krallıkta birliği sağlayabildi. 1272’de Edward yurduna geri döndü. Kral III. Hugues de 1276’da kavgaların bir türlü son bulmadığı krallık topraklarından ayrılıp Kıbrıs’a gitti. Bu arada Doğu Akdeniz’i hâkimiyeti altına almak amacıyla bir süreden beri uğraşan Sicilya Kralı Charles d’Anjou, nihayet papanın desteğiyle Doğu krallık tahtı üzerinde en yakın hak sahibi olan Marie d’Antioche’dan bu hakkı satın aldı (1277). Charles Kudüs kralı sıfatıyla Akkâ’ya bir temsilci yolladı. Ancak Charles’ın ilgisi krallıktan ziyade Bizans Devleti’ne yönelikti. Bütün gayesi, 1261’de yeniden kurulan Bizans Devleti’ni ortadan kaldırıp tekrar Latin hâkimiyetini tesis etmekti. Fakat Charles gayesine ulaşamadan 1285’te öldü. Onun ölümünden sonra Doğu Krallığı’ndaki baronlar Kıbrıs Kralı II. Henri’yi hükümdarları olarak tanıdılar. Bu arada Haçlılar 1277’de I. Baybars’ın ölümüyle geçici bir rahatlık duydular. Moğollar ve Ermeni Kralı III. Leo da krallığın yeniden güçlenmesini desteklemekteydiler. Fakat 1279’da Memlük tahtına çıkan Kalavun, tekrar Suriye’ye giren Moğollar’ı 30 Ekim 1281’de Humus önlerinde yapılan savaşta yenilgiye uğratınca Moğollar Fırat’ın gerisine çekildi ve böylece Haçlılarla Moğollar’ın birleşmesi önlendi. Bundan sonra Kalavun önce Merkab Kalesi’ni zaptetti (1285). Memlükler karşısında krallığın güçsüzlüğü İlhanlı Hükümdarı Argun’u da endişeye düşürmekteydi. Argun, Haçlılar’la bir ittifak yaparak krallığı yaşatmak için yeni bir Haçlı seferi hususunda Avrupa ile temasa geçti. Elçisi Rabban Sauma’yı papaya, Fransa ve İngiltere krallarına gönderdi. Ancak bu girişimleri sonuçsuz kaldı. Öte yandan Kalavun, Antakya Prinkepsliği’nden kalan son şehir Lazkiye’yi aldı (1287). Ardından büyük bir orduyla Trablus’u kuşatan Kalavun 26 Nisan 1289’da şehri zaptetti ve deniz kuvvetleri hâlâ güçlü olan Haçlılar’ın burasını yeniden ele geçirme teşebbüslerini önlemek üzere şehrin surlarını tamamen yıktırdı. Trablus’un kaybı Akkâlılar’ı büyük bir endişeye düşürdü. Kral Henri, Sultan Kalavun’dan krallık ve Kıbrıs için esasen mevcut olan anlaşmanın uzatılmasını istedi ve teklifi kabul edildi. Henri ayrıca acilen yardım gönderilmesi gerektiğini Avrupa’ya bildirdi. Bu çağrıya İtalya’dan olumlu cevap geldi. Venedikliler yirmi, Aragon kralı da beş gemiyle bu sefere katıldılar. 1290 Ağustosunda Akkâ’ya varan İtalyan Haçlıları şehirde ticaretle uğraşan müslümanlara saldırmaya başladılar, daha sonra da şehirdeki bütün müslümanları öldürdüler. Katliam haberini duyan Sultan Kalavun 4 Kasım 1290’da ordusuyla Kahire’den yola çıktı. Ancak altı gün sonra hastalandı ve ölümünden önce oğlu el-Melikü’l-Eşref Halîl’den seferi devam ettireceğine dair söz aldı. Ancak mevsim geçtiğinden sefer ilkbahara ertelendi. el-Melikü’l-Eşref hazırlıklarını tamamladıktan sonra 6 Mart 1291’de Kahire’den hareket etti. Hâkimiyeti altındaki bölgelerden getirttiği kuşatma aletleri ve mancınıklarla takviye ettiği ordusuna Dımaşk ve Hama birlikleri de katıldı. Akkâ önüne ulaşan müslüman ordusu 6 Nisan’da şehri kuşattı. Aralarındaki anlaşmazlıkları bir yana bırakan Akkâlı baronlar, Templier, Hospitalier ve Alman tarikat şövalyeleri, Venedikliler ve Pisalılar, Kral Henri ile birlikte Kıbrıslı şövalyeler, ayrıca eli silâh tutan şehir halkı savunmaya katıldılar. Bir buçuk ay süren çatışmalardan sonra 18 Mayıs 1291’de Akkâ fethedildi. Şehirde bulunanların çoğu öldürüldü; geri kalanlar esir alındı. Daha sonra el-Melikü’l-Eşref’in gönderdiği bir ordu 14 Temmuz’da Sûr şehrini ve 31 Temmuz’da Beyrut’u ele geçirdi. Bu sırada sultan hiçbir direnişle karşılaşmadan Hayfa’yı aldı. Son olarak da Templier şövalyelerine ait iki büyük kale Antartus (Tortosa) 3 Ağustos’ta, Aslîs 14 Ağustos’ta zaptedildi. Sultanın askerleri birkaç ay boyunca kıyı bölgelerinde dolaşıp muhtemel bir Haçlı saldırısına yararlı olabilecek her şeyi imha ettiler. Kaleler yıkıldı, meyvelikler kesildi, su tesisleri kullanılmaz hale getirildi.
Beşinci Haçlı Seferi. Dördüncü Haçlı Seferi’nden sonra Avrupa’da toplumun bazı kesimlerinde Haçlı ruhu hâlâ devam etmekteydi. Yıllardan beri vâizler halkı yeni bir Haçlı seferine davet ediyordu. Çocuklar bile bu çağrılardan etkilendiler.

Tarihçi yazar: Mehmet Kiraz..

1212’de Fransa ve Almanya’dan binlerce çocuk kutsal toprakları kurtarmak üzere yollara dökülüp yaya olarak Marsilya, Cenova ve Brindisi limanlarına kadar ulaştılar. Bu limanlarda bindikleri gemiler ya battı veya kayboldu, çocukların bir kısmı köle olarak satıldı. Papa III. Innocentius ise yeni bir Haçlı seferi için büyük gayret sarfediyordu. 1215’te Roma’da Lateran Konsili’nde sefere katılacak Haçlılar’a imtiyazlar ve günahlarının affı vaad edildi. Sefer için yeniden vergi konuldu. Müslümanlara askerî malzeme satılması yasaklandı. Çağrının duyurulması için pek çok vâiz ve gezgin şair (troubadour) görevlendirildi. 1216’da III. Innocentius’in ölümünden sonra papa seçilen III. Honorius da selefi gibi gayret gösterdi. 1217 yazının sonunda Beşinci Haçlı Seferi’nin ilk grubunu oluşturan Macar Kralı Andreas ve Avusturya Dükü Leopold’un birlikleri Akkâ’ya vardılar. Kıbrıs Kralı Hugue de Akkâ’ya geldi. Alman İmparatoru II. Friedrich ise bazı meselelerini halletmek üzere papadan yolculuğunu erteleme izni almıştı.

Akkâ’ya gelenler, 1218 ilkbaharında çoğunluğunu Alman askerlerinin teşkil ettiği bir Frizon donanması şehre ulaşıncaya kadar önemli bir şey yapmamışlardı. Bu donanma Jean de Brienne’in liderliğinde Mısır’a doğru yola çıktı. Üçüncü seferden beri Mısır’a bir saldırı yapılması düşünülüyordu. Haçlılar müslümanları Nil deltasından çıkarabilirlerse Süveyş ve Akkâ üzerinden onları kıskaca alabilir ve bu şekilde Kudüs’ü ele geçirebilirlerdi. I. el-Melikü’l-Âdil, Haçlı seferinin Mısır’ı hedef aldığını anlayınca Suriye’de ordu topladı. Mısır’daki nâibi olan oğlu el-Melikü’l-Kâmil Muhammed de Mısır ordusuyla Kahire’den kuzeye yürüyerek Dimyat’ın güneyinde Âdiliye’de ordugâhını kurdu. Fakat Haçlılar, 24 Ağustos 1218’de Dimyat önünde nehir üzerindeki kuleyi zaptettiler. Yaşı ilerlemiş olan el-Melikü’l-Âdil bu haberin üzüntüsüyle Dımaşk’ta vefat etti. Yerine Suriye’de küçük oğlu el-Melikü’l-Muazzam, Mısır’da büyük oğlu el-Melikü’l-Kâmil geçti. Haçlılar ise yeni kuvvetlerin gelmesini beklediler. Papa tarafından hazırlanan ve çoğunluğunu Fransızlar’ın teşkil ettiği Kardinal Pelagius’un idaresindeki Haçlı ordusu eylül ayında Dimyat’a geldi. Ancak Pelagius Haçlılar’ı kilisenin yönetiminde saydığından o zamana kadar ordunun başında bulunan Kral Jean de Brienne’in liderliğini kabul etmedi ve papanın elçisi sıfatıyla sadece kendisinin başkumandan olabileceğini söyledi. Haçlılar 1219 Şubatında müslümanların boşalttığı Âdiliye’yi ele geçirdiler. el-Melikü’l-Kâmil’in buradan geri çekilmesinin asıl sebebi, kendisine yönelik bir suikast girişimini haber almış olması idi. el-Melikü’l-Kâmil ordusunu güneydoğuya Üşmûn’a çekmiş ve burada Suriye’den yardıma gelen kardeşi el-Melikü’l-Muazzam ile buluşmuştu. Fakat iki ordunun birleşmesiyle de Haçlılar’ı geri atmak mümkün olmadı. el-Melikü’l-Kâmil ekim ayında Haçlılar’la anlaşmaya çalıştı ve Mısır’ı boşalttıkları takdirde kendilerine Kudüs’ü vermeyi teklif etti. Jean de Brienne ve pek çok Haçlı bu teklifi kabule taraftar olduğu halde, müslümanlar tarafından surları yıkılmış olan Kudüs’ün elde tutulmasını imkânsız gören Pelagius ve onu destekleyen İtalyanlar teklifi reddettiler. Nihayet Haçlılar 5 Kasım 1219’da Dimyat’ı ele geçirdiler. Şehrin idaresi Jean de Brienne’e verildi. Pelagius ise bütün Mısır’ın zaptedileceğini ve müslümanların tamamen imha edileceğini hayal ediyordu. Dimyat’a yerleşen Haçlılar şehirde imar faaliyetlerine başladılar ve bu arada ulucamiyi katedrale çevirdiler. Şehir halkı köle olarak satıldı. Küçük çocuklar vaftiz edilip kilise hizmetinde görev yapmak üzere din adamlarının yanına verildi. Ele geçen hazineler ve değerli eşya Haçlılar arasında paylaşıldı.

Haçlılar Dimyat’ta bir yıldan fazla herhangi bir faaliyette bulunmadılar. Bu arada el-Melikü’l-Kâmil donanmasını teçhiz edip 1220 yazında Kıbrıs’a gönderdi. Müslümanlar, Limasol önünde demirlemiş olan bir Haçlı donanmasına âni bir baskın düzenleyerek bütün gemileri ele geçirdiler, binlerce kişiyi de esir aldılar. Pelagius hâlâ İmparator II. Friedrich’in gelmesini bekliyordu. Friedrich bizzat gelmedi. Bavyera Dükü Ludwig ise büyük bir kuvveti Mısır’a yolladı. Endişeye kapılan el-Melikü’l-Kâmil, Haçlılar’a otuz yıllık bir mütareke karşılığında Kudüs’ü ve Filistin’i bırakmayı teklif etti. Fakat Pelagius bu teklifi de geri çevirdi. Pelagius ve Ludwig müslümanlara saldırmaya karar verdiler. Jean de Brienne yeniden Akkâ’dan Mısır’a geldi. 12 Temmuz 1221’de 630 gemi, 5000 şövalye, 4000 okçu ve 40.000 yaya askerden oluşan Haçlı ordusu harekete geçti. el-Melikü’l-Kâmil, kendi kuvvetlerini Dimyat yakınlarındaki Bahrüssagīr’in arkasına çekip nehrin iki tarafında hazırlanan mevzilere yerleştirdi. Haçlılar 24 Temmuz’da Bahrüssagīr’e ulaşarak müslüman kuvvetlerinin karşısına geçtiler. Nil sularının taşma zamanıydı. Ancak sular daha yükselmeden Suriye’den yardıma gelen müslüman ordusu Menzele gölü (Buhayretülmenzile) yakınında kanalı geçerek Haçlılar’la Dimyat arasına yerleşti. Kanalın suları yükselince el-Melikü’l-Kâmil’in gemileri harekete geçip Haçlı donanmasının geri çekilme yolunu kesti. Pelagius, Haçlı ordusunun her taraftan kuşatıldığını ve çok az yiyecek kaldığını görünce 26 Ağustos’ta geri çekilme emri verdi. Müslümanlar su bentlerini açarak Haçlılar’ın geçeceği araziyi sular altında bıraktılar. el-Melikü’l-Kâmil’in Türk süvarisi ve zenci piyadeleri Haçlılar’ın üzerine saldırdı. Kral Jean ve tarikat şövalyeleri bu hücumu durdurdularsa da binlerce Haçlı öldü. 28 Ağustos’ta Pelagius barış teklifinde bulundu ve el-Melikü’l-Kâmil’in şartlarını kabul etmek zorunda kaldı. Haçlılar Dimyat’ı terketmeyi ve imparatorun da onaylayacağı sekiz yıllık bir mütarekeyi kabul ettiler. İki tarafın esirleri mübadele edildi. 8 Eylül 1221’de Haçlı ordusu Mısır’dan ayrılınca el-Melikü’l-Kâmil Dimyat’a girdi. Beşinci Haçlı Seferi de böylece son buldu. Hayal kırıklığına uğrayan Haçlılar Pelagius’u, papayı ve imparatoru suçluyorlardı. Batı’nın bu saldırısı İslâm dünyasında yeni bir birlik düşüncesi doğurdu. Öte yandan Beşinci Haçlı Seferi’nden Mısır’ın yerli hıristiyanları zarar gördü. Bunların vatandaşlık haklarında kısıntılar yapıldı. Ağır vergiler konuldu ve kiliseler kapatıldı. İtalyan tâcirleri de İskenderiye’deki itibarlarını kaybettiler.

Altıncı Haçlı Seferi. Beşinci Haçlı Seferi’nin başarısızlığı İmparator II. Friedrich’e büyük bir sorumluluk yüklemişti. Friedrich, 1225’te Jean de Brienne’nin kızı “Kudüs kraliçesi” unvanını taşıyan Jolande ile evlendikten sonra Haçlı devletinin kralı sıfatıyla artık sefere çıkmak zorunda olduğunu anladı. Bu sefere katılan ordunun büyük kısmı 1227 yazının sonunda İtalya’dan denize açıldı, Friedrich hastalık sebebiyle yine geride kaldı. Bu sırada, kendisiyle anlaşmaya taraftar görünen Mısır Sultanı el-Melikü’l-Kâmil’in elçilerini kabul etti. Ancak Papa IX. Gregorius hastalık mazeretini reddederek Friedrich’i aforoz etti. Friedrich 1228 Haziranında aforoz edilmiş bir Haçlı olarak yola çıktı. Ayrıca taşıdığı kral sıfatını da 1228 Nisanında karısının ölümüyle kaybetmiş olup Doğu’ya sadece oğlu küçük kral Konrad’ın vasîsi olarak gidiyordu.

Friedrich 21 Temmuz’da Kıbrıs’a vardı. Kıbrıs’ın idaresi, I. Hugues’ün oğlu genç kral I. Henri’ye nâib tayin edilmiş olan Beyrut hâkimi Jean d’Ibelin’in elinde bulunuyordu. İmparator Friedrich ise Doğu’daki bütün hâkimiyetin kendisine ait olduğunu düşünüyordu. Jean d’Ibelin ve baronlar, her ne kadar onun Kıbrıs üzerindeki yüksek hâkimiyetini tanımaya hazır idiyseler de imparatorun Akkâ’da sadece oğlu Konrad için nâiblik iddia edebileceğini söylüyorlardı.

Akkâ’ya giden Friedrich orada daha fazla muhalefetle karşılaştı. Aforoz edildiği haberi şehre ulaştığından daha önce kendisini destekleyen pek çok kişi şimdi onu reddediyordu. Friedrich sadece, Alman şövalye tarikatı ile beraberinde getirdiği küçük Haçlı ordusunun desteğine sahipti. Ayrıca Doğu’daki bütün Haçlılar’ın kendisine katılması halinde bile müslümanlara karşı güçlü bir ordu çıkaracak durumda değildi. Bu sebeple diplomasi yoluna başvurdu ve Sultan el-Melikü’l-Kâmil ile Kudüs’ün teslimi hususunda yeniden görüşmelere başladı. 626’da (1229) imzalanan anlaşma ile Yafa’ya kadar uzanan bir şeritle birlikte Kudüs, Beytülahm (Beytlehem), Nâsıra (Nazareth) şehirleri, Montfort ve Toron kaleleri de dahil Celîle bölgesi ve Sayda etrafında müslümanların elinde bulunan arazi Haçlılar’a veriliyordu. Kudüs’te Kubbetü’s-sahre ve Mescid-i Aksâ ile Harem-i şerif müslümanların elinde kalacak, müslümanlar şehre girip serbestçe ibadet edebileceklerdi. Friedrich Kudüs’ün surlarını yeniden inşa ettirebilecekti; fakat bu tâviz sadece onun şahsına veriliyordu. İki tarafın elinde bulunan esirler serbest bırakılacak ve anlaşma on yıl için geçerli olacaktı. Haçlı seferleri tarihinde benzeri görülmeyen bu anlaşma ile Haçlılar savaşmadan Kudüs bölgesini yeniden ele geçirmişlerdi. İslâm dünyası dehşet içinde kaldı. Sultan el-Melikü’l-Kâmil’in en sadık adamları bile ona karşı çıkıyorlardı. Sultanın yeğeni el-Melikü’n-Nâsır Dâvûd Dımaşk’ta bu anlaşmayı protesto için matem ilân etti. Diğer taraftan hıristiyanlar da anlaşmanın uygulanmasının pek mümkün olmadığını düşünüyorlardı. Friedrich 17 Mart’ta Kudüs’e girdi. Ancak hâlâ aforozlu olduğu için patrik şehirde dinî faaliyeti ve kilisede âyinleri yasaklamıştı. Bu sebeple Kutsal Mezar Kilisesi’ndeki törene hiçbir din adamı katılmadı ve Friedrich krallık tacını kendi elleriyle başına koymak zorunda kaldı. Kısa bir süre sonra da Kudüs’ü terkedip önce Akkâ’ya, oradan da Avrupa’ya döndü.

Friedrich 23 Temmuz 1230’da papa ile barışıp aforozdan kurtulunca Doğu’da hukukî durumu güçlendi. 1231 sonbaharında kendisinin elçisi sıfatıyla Riccardo Filangieri kumandasında bir orduyu Doğu’ya gönderdi. Ancak adamları vasıtasıyla Doğu’da uygulamak istediği idare Kudüs ve Kıbrıs’ta kargaşa doğurdu. Zira Doğu’nun idaresi hususundaki düşünceleri Kudüs baronlarının fikrine uymuyordu. Baronlar, Akkâ’da teşkil edilen bir meclis desteğiyle Jean d’Ibelin’i belediye başkanı ilân ederek imparatorun temsilcisi Filangieri’ye karşı çıktılar. Cenovalılar da baronların yanında yer aldı. Alman askerî tarikatı, Antakya hâkimi Bohemund ve Pisalılar Filangieri’yi desteklediler. Templier ve Hospitalier tarikatları ile Venedikliler ise tarafsız kaldılar. Böylece mücadele iç savaşa dönüştü. Sonunda Kıbrıs’ta baronlar üstün geldi ve 1233’te I. Henri kral ilân edildi. Kıbrıs’ta barışın kurulmasından ve 1236’da Jean d’Ibelin’in ölümünden sonra bile Kral Konrad’ın nâibi sıfatıyla Sûr’da bulunan ve Kudüs’ün hâkimiyetini elinde tutan Filangieri’ye karşı Suriye sahilinde mücadele sürdü. Nihayet 1243’te Akkâ’daki meclis, şahsen Doğu’ya gelmediği gerekçesiyle Friedrich’in oğlu Konrad’a bağlılık yeminini reddederek onun en yakın akrabası olan Kıbrıs’ın ana kraliçesi Alice’i krallığın nâibesi tayin etti. Fakat baronların kazandığı bu zafer krallığın bölünmesine sebep oldu. Çünkü bu arada İslâm dünyasında yeni güçler belirmekte ve müslümanların gücü artmaktaydı.

Mısır Sultanı el-Melikü’l-Kâmil Muhammed’in 1238’de ölümünden sonra halefleri arasında çıkan iktidar mücadelesini sultanın büyük oğlu el-Melikü’s-Sâlih Eyyûb kazanarak duruma hâkim olmuştu. Bu arada 1239’da on yıllık barış süresi bittiğinde, Doğu’ya gelmiş bulunan Navarra Kralı Thibaut da Champagne’ın ve daha sonra İngiltere Kralı III. Henri’nin kardeşi Kont Richard of Cornwall’ın Haçlı seferleri krallığa önemli bir fayda sağlamamıştı. Bu yıllarda Moğollar tarafından Batı’ya doğru itilen, el-Cezîre ve Kuzey Suriye bölgesinde bulunan Hârizmli Türkler Mısır sultanının desteğini kazanmış ve Haçlılar’a karşı Filistin’e hücum etmek üzere çağrılmışlardı. 1244 ilkbaharında Kudüs ile Dımaşk arasında yapılan ittifak, Mısır sultanının yardımıyla Hârizmliler’in 11 Temmuz 1244’te Kudüs’ü ellerine geçirip yağmalamalarını engelleyemedi. Böylece Kudüs kesin olarak Haçlılar’ın elinden çıktı. Aynı yılın sonbaharında, Humus ve Dımaşk Eyyûbî hâkimleriyle birleşen Akkâ krallık ordusu Gazze yakınında, Baybars kumandasındaki Hârizmliler ve Mısır ordusuna karşı yapılan savaşta büyük bir yenilgiye uğradı. Böylece krallık için daha önce diplomasi yoluyla kazanılmış olan bütün haklar kaybedildi.

Sultan Eyyûb 1245’te Dımaşk’a sahip olduktan sonra 1247’de Taberiye ve Askalân’ı Haçlılar’dan geri aldı. Bu arada Kraliçe Alice’in ölümüyle (1246) Akkâ krallık niyâbeti oğlu Kıbrıs Kralı I. Henri’ye geçmişti. Henri de Balian d’lbelin’i kendisine vekil tayin etmiş, Philippe de Montfort’un Sûr hâkimiyetini tasdik etmişti. 1247’de Balian’ın ölümü üzerine kardeşi Jean d’Arsuf onun yerini aldı ve kendi oğlu Jean da Beyrut hâkimi oldu. Antakya Hükümdarı V. Bohemund ise krallıkta yaşanan olayların dışında kalmaya gayret etti. Papanın emirleri doğrultusunda Kilikya Ermenileri ile ilişkilerini dostça sürdürüyordu. Kilikya Ermeni Kralı Hethum, Selçuklu Sultanı II. Gıyâseddin Keyhusrev’in devamlı saldırılarına karşı kendini savunmakla meşgul olduğundan Antakya’nın dostluğuna muhtaçtı. Eyyûbîler arasındaki anlaşmazlıklar yüzünden bölgede yeni bir güç olarak ortaya çıkan Moğollar, bölünmüş hâkimiyetlerine rağmen Haçlılar’ın Doğu’da bir süre daha tutunmalarını sağladı.

Yedinci Haçlı Seferi. Kudüs’ün müslümanların eline geçmesinden bir yıl sonra 1245’te Papa IV. Innocentius, Avrupa’da kilise içinde çıkan büyük sorunları ve İtalya’da İmparator II. Friedrich ile gittikçe gerginleşen durumun nasıl halledileceğini görüşmek üzere Lyon’da bir konsil topladı. Bu arada Doğu’dan âcil yardım çağrıları gelmekteydi. Bu çağrılara cevap verecek durumda olmayan papa, Fransa Kralı IX. Saint Louis’nin yeni bir Haçlı seferinin liderliğini yapacağını açıklaması üzerine ona destek verdi. Yine her tarafa vâizler gönderildi ve vergiler kondu. Friedrich’in aksine dindar, muktedir ve iyi bir savaşçı olan Louis Haçlı seferinin Tanrı’nın isteği olduğuna inanıyordu.

Louis’nin sefer hazırlığı üç yıl sürdü. İngiltere ile barış yapıldı ve İmparator Friedrich’in rızâsı alındı. Haçlı ordusunu gemilerle Doğu’ya götürmek üzere Cenova ve Marsilya ile anlaşma yapıldı. Fransa’nın idaresi ana kraliçe Blanche’ın eline bırakıldı. Daha sonra Kral Louis yanında karısı, kardeşleri, pek çok Fransız asili ve şövalyesiyle küçük bir İngiliz birliği bulunduğu halde 1248 Ağustosunda yola çıktı. Haçlı ordusu 17 Eylül’de Kıbrıs’a ulaştı. Akkâ Krallığı’nın baronları, Templier ve Hospitalier şövalyeleri de adaya geldiler. Görüşmeler sonunda seferin yine Mısır’a yapılması kararlaştırıldı. Ancak mevsim uygun değildi; ayrıca Eyyûbî hükümdarı ile müzakerelerde bulunma imkânı da vardı. Fakat Louis pazarlık fikrine taraftar olmuyor ve müslümanlarla savaşmak için buraya geldiğini söylüyordu. Nihayet Haçlı ordusu 1249 Mayısında Kıbrıs’tan denize açıldı. Bu orduya karşı koyamayan müslümanlar Dimyat’ı da boşaltıp Mansûre’ye geri çekildiler. Böylece Dimyat tekrar hıristiyanların eline geçti. Bir süre sonra kardeşi Alphonse de Poitou’nun Fransa’dan takviye birlikleriyle gelişi Kral Louis’nin durumunu güçlendirdi. Bu arada Sultan el-Melikü’s-Sâlih Eyyûb’un ölümü Kahire’de karışıklıklara sebep oldu. Haçlılar Kahire üzerine yürümeye karar verdiler. 1250 Şubatında Bahrüssagīr yakınında kanalı geçen kralın kardeşi Robert d’Artois kumandasındaki Haçlılar’ın öncü birlikleri, Mansûre’den 3 km. mesafedeki Mısır karargâhına âni bir baskın yaptı. Hazırlıksız yakalanan müslümanların çoğu kılıçtan geçirildi, pek az kişi kaçıp Mansûre surlarına sığınabildi. Ancak Robert d’Artois asıl orduyu beklemeden Mansûre’yi de ele geçirip Mısır ordusunu tamamen imha etmek istiyordu. Bu sebeple kaçan Mısırlı askerleri takibe koyuldu. Öte yandan baskın sırasında şehid düşen başkumandan Fahreddin’in yerine Baybars kumandayı eline almış, birlikleri yeniden düzene sokmuştu. Baybars Mansûre’ye giren Haçlılar’ı şehirde tuzağa düşürdü; 290 şövalyeden ancak beşi canını kurtarabildi. Mısır birlikleri bu defa kanalı geçmiş olan Haçlı ordusuna arka arkaya saldırdıysa da üstünlük sağlayamayıp Mansûre’ye çekildi. Kral Louis’nin kazandığı bu başarı Haçlılar’ın son başarısı olmuştur.

Louis, Mansûre yakınında yeni bir girişimde bulunmadan iki ay bekledi. Bu arada, 23 Kasım 1249’da ölen el-Melikü’s-Sâlih Necmeddin Eyyûb’un Suriye’de bulunan büyük oğlu el-Melikü’l-Muazzam Turan Şah 1 Şubat 1250’de Mansûre ordugâhına gelerek sultan olmuş ve ardından Haçlı ordusuna Dimyat’tan yiyecek taşıyan gemileri ele geçirmişti. Çok geçmeden Haçlılar açlık ve hastalıktan perişan duruma düştüler. Sonunda Louis ordusunu Dimyat’a geri çekme kararı aldı. Ayrıca Dimyat karşılığında Kudüs’ün verilmesi teklifiyle elçilerini Turan Şah’a gönderdi. Fakat teklif reddedildi. Bundan sonra geriye yürüyüş başladı (5 Nisan). Mansûre’deki Memlükler de Haçlılar’ı takibe koyuldular ve Kral Louis dahil hemen bütün kumandanları esir alarak ordunun kayıtsız şartsız teslimini sağladılar. Louis Dimyatı teslim ederek kendini, 1 milyon Bizans altını ödemek şartıyla da ordusunu kurtarabilecekti. Dimyat 6 Mayıs 1250’de teslim oldu ve kral serbest bırakıldı. Fidyesinin ilk taksidini ödeyip Akkâ’ya gitmek üzere Mısır’dan ayrılan Kral Louis dört yıl Akkâ’da kaldıktan sonra Fransa’ya döndü. Onun Haçlı seferi Doğu Krallığı’na hemen hiç fayda sağlamamıştı.

Aynı yıl Alman Hükümdarı Konrad’ın ölümü üzerine “Kudüs kralı” unvanı oğlu Konradin’e geçti, ancak krallık yine vekillerle idare edildi. Bu arada krallık ticarî rekabet yüzünden birbirine giren Venedik, Cenova ve Pisalılar’ın mücadelesiyle âdeta bir iç savaşa sürüklendi. Bu yıllarda Hülâgû’nun idaresindeki Moğollar Mezopotamya’ya girmiş ve 1258’de Bağdat’ı zaptederek Abbâsî halifeliğine son vermişti. Moğollar’ın güneye ilerleyişi, 1250’de Eyyûbîler’e son verip Mısır’a hâkim olan Memlük Sultanı Kutuz tarafından Aynicâlût’ta kazanılan zaferle durduruldu (1260). Aynı yıl Baybars Kutuz’u öldürüp Mısır Memlük sultanı oldu. I. Baybars, Doğu Krallığı’nı kıyıda sadece birkaç şehre sığınacak kadar küçülttü. 1265’te Kaysâriye, Hayfa ve Arsuf’u aldı. 1266’da Safed ve Celîle bölgesi zaptedilirken ikinci bir Memlük ordusu, Moğollar’ın taraftarı olan Ermeni Kralı Hethum ve damadı Antakya-Trablus hâkimi VI. Bohemund’a karşı yürüdü. 24 Ağustos 1266’da Ermeniler’i yenilgiye uğratan Memlükler Adana, Tarsus, Misis ve Sîs şehirlerini yakıp yıktıktan sonra pek çok esir ve ganimetle geri döndüler. 1268’de Yafa ve Beaufort Kalesi’nin ele geçirilmesinin ardından Baybars Antakya önüne geldi, şehir bir süre kuşatıldıktan sonra 18 Mayıs’ta zaptedildi. Halkın çoğu öldürüldü, geri kalanlar esir alındı. Antakya’nın kaybı hıristiyanlar için büyük darbe oldu. Bunun sonucunda Doğu’daki Haçlı hâkimiyeti hızla çökmeye başladı.

Sekizinci Haçlı Seferi. Fransa Kralı IX. Louis 1267 yılında yeni bir Haçlı seferinin hazırlıklarına başlamış ve üç yıl sonra yola çıkacak duruma gelmişti. Ancak Hohenstaufen hânedanına karşı papa tarafından desteklenerek Sicilya ve Güney İtalya hâkimiyetini eline geçirmiş bulunan Fransa kralının kardeşi Charles d’Anjou, onun bu teşebbüsünü kendi çıkarı doğrultusunda kullanarak seferin Doğu’ya değil Tunus üzerine yapılmasını sağladı. Kral Louis, 18 Temmuz 1270’te büyük bir orduyla Afrika’da Kartaca önünde karaya çıktı. Hıristiyanlara karşı hoşgörülü davranan Hafsî Hükümdarı I. Ebû Abdullah Muhammed el-Müntasır’ın Hıristiyanlığı kolayca kabul edeceği hususunda kardeşi Charles’ın sözlerine inanan Louis, bu suretle daha sonraki Haçlı seferleri için stratejik bakımdan büyük önem taşıyan Tunus’a hâkimiyetin sağlayacağı yararları hesaplamıştı. Ebû Abdullah ise Haçlılar’ın gelişinden önce başşehrini iyice tahkim edip savunmaya hazırlanmıştı, fakat savaşmasına lüzum kalmadı. Haçlı ordugâhında birdenbire salgın hastalıklar başladı. Binlerce asker ve şövalye, bu arada Kral Louis, oğlu Jean Tristan ve pek çok asilzade bir ay içinde öldü. Charles d’Anjou Sicilya filosuyla gelerek geriye kalanları toplayıp İtalya’ya götürdü.

Doğu’da Haçlı Hâkimiyetinin Sonu. Sekizinci Haçlı Seferi’nin Tunus’ta yok olup gitmesi, Avrupa’dan sürekli yardım bekleyen Doğu’daki Haçlılar’ın bütün ümitlerini söndürdü. Antakya’nın fethinden sonra Fransa kralının seferine karşı Mısır’ı savunmak zorunda kalabileceğini düşünen I. Baybars, 1271’de yeniden Suriye’ye yürüyerek Haçlılar’ın elinden Safîta, Krak des Chevaliers, Montfort kalelerini aldı. Böylece Franklar’ın hâkimiyeti sadece kıyıda ellerinde tuttukları birkaç şehirle sınırlı kaldı. Bu arada krallık içindeki çekişmeler de sürüp gidiyordu. İmparator II. Friedrich zamanından beri krallık, hep orada bulunmayan hükümdarlar tarafından idare edilmişti. Fakat 1268’de son Hohenstaufen hânedanı üyesi Konradin’in ölümünden sonra krallık tacı Kıbrıs Kralı III. Hugues’e verildi. Ancak ne yeni kralın gayretleri, ne de 1271’de ordusuyla Akkâ’ya gelen İngiltere kralının oğlu Edward’ın çabaları krallıkta birliği sağlayabildi. 1272’de Edward yurduna geri döndü. Kral III. Hugues de 1276’da kavgaların bir türlü son bulmadığı krallık topraklarından ayrılıp Kıbrıs’a gitti. Bu arada Doğu Akdeniz’i hâkimiyeti altına almak amacıyla bir süreden beri uğraşan Sicilya Kralı Charles d’Anjou, nihayet papanın desteğiyle Doğu krallık tahtı üzerinde en yakın hak sahibi olan Marie d’Antioche’dan bu hakkı satın aldı (1277). Charles Kudüs kralı sıfatıyla Akkâ’ya bir temsilci yolladı. Ancak Charles’ın ilgisi krallıktan ziyade Bizans Devleti’ne yönelikti. Bütün gayesi, 1261’de yeniden kurulan Bizans Devleti’ni ortadan kaldırıp tekrar Latin hâkimiyetini tesis etmekti. Fakat Charles gayesine ulaşamadan 1285’te öldü. Onun ölümünden sonra Doğu Krallığı’ndaki baronlar Kıbrıs Kralı II. Henri’yi hükümdarları olarak tanıdılar.

Bu arada Haçlılar 1277’de I. Baybars’ın ölümüyle geçici bir rahatlık duydular. Moğollar ve Ermeni Kralı III. Leo da krallığın yeniden güçlenmesini desteklemekteydiler. Fakat 1279’da Memlük tahtına çıkan Kalavun, tekrar Suriye’ye giren Moğollar’ı 30 Ekim 1281’de Humus önlerinde yapılan savaşta yenilgiye uğratınca Moğollar Fırat’ın gerisine çekildi ve böylece Haçlılarla Moğollar’ın birleşmesi önlendi. Bundan sonra Kalavun önce Merkab Kalesi’ni zaptetti (1285). Memlükler karşısında krallığın güçsüzlüğü İlhanlı Hükümdarı Argun’u da endişeye düşürmekteydi. Argun, Haçlılar’la bir ittifak yaparak krallığı yaşatmak için yeni bir Haçlı seferi hususunda Avrupa ile temasa geçti. Elçisi Rabban Sauma’yı papaya, Fransa ve İngiltere krallarına gönderdi. Ancak bu girişimleri sonuçsuz kaldı. Öte yandan Kalavun, Antakya Prinkepsliği’nden kalan son şehir Lazkiye’yi aldı (1287). Ardından büyük bir orduyla Trablus’u kuşatan Kalavun 26 Nisan 1289’da şehri zaptetti ve deniz kuvvetleri hâlâ güçlü olan Haçlılar’ın burasını yeniden ele geçirme teşebbüslerini önlemek üzere şehrin surlarını tamamen yıktırdı.

Trablus’un kaybı Akkâlılar’ı büyük bir endişeye düşürdü. Kral Henri, Sultan Kalavun’dan krallık ve Kıbrıs için esasen mevcut olan anlaşmanın uzatılmasını istedi ve teklifi kabul edildi. Henri ayrıca acilen yardım gönderilmesi gerektiğini Avrupa’ya bildirdi. Bu çağrıya İtalya’dan olumlu cevap geldi. Venedikliler yirmi, Aragon kralı da beş gemiyle bu sefere katıldılar. 1290 Ağustosunda Akkâ’ya varan İtalyan Haçlıları şehirde ticaretle uğraşan müslümanlara saldırmaya başladılar, daha sonra da şehirdeki bütün müslümanları öldürdüler. Katliam haberini duyan Sultan Kalavun 4 Kasım 1290’da ordusuyla Kahire’den yola çıktı. Ancak altı gün sonra hastalandı ve ölümünden önce oğlu el-Melikü’l-Eşref Halîl’den seferi devam ettireceğine dair söz aldı. Ancak mevsim geçtiğinden sefer ilkbahara ertelendi.

el-Melikü’l-Eşref hazırlıklarını tamamladıktan sonra 6 Mart 1291’de Kahire’den hareket etti. Hâkimiyeti altındaki bölgelerden getirttiği kuşatma aletleri ve mancınıklarla takviye ettiği ordusuna Dımaşk ve Hama birlikleri de katıldı. Akkâ önüne ulaşan müslüman ordusu 6 Nisan’da şehri kuşattı. Aralarındaki anlaşmazlıkları bir yana bırakan Akkâlı baronlar, Templier, Hospitalier ve Alman tarikat şövalyeleri, Venedikliler ve Pisalılar, Kral Henri ile birlikte Kıbrıslı şövalyeler, ayrıca eli silâh tutan şehir halkı savunmaya katıldılar. Bir buçuk ay süren çatışmalardan sonra 18 Mayıs 1291’de Akkâ fethedildi. Şehirde bulunanların çoğu öldürüldü; geri kalanlar esir alındı. Daha sonra el-Melikü’l-Eşref’in gönderdiği bir ordu 14 Temmuz’da Sûr şehrini ve 31 Temmuz’da Beyrut’u ele geçirdi. Bu sırada sultan hiçbir direnişle karşılaşmadan Hayfa’yı aldı. Son olarak da Templier şövalyelerine ait iki büyük kale Antartus (Tortosa) 3 Ağustos’ta, Aslîs 14 Ağustos’ta zaptedildi. Sultanın askerleri birkaç ay boyunca kıyı bölgelerinde dolaşıp muhtemel bir Haçlı saldırısına yararlı olabilecek her şeyi imha ettiler. Kaleler yıkıldı, meyvelikler kesildi, su tesisleri kullanılmaz hale getirildi.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirgundem.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.