whatsapp

Haçlılar-5

İZ BIRAKANLAR (SG) - Seydişehir Gündem | 07.02.2023 - 09:54, Güncelleme: 07.02.2023 - 09:54
 

Haçlılar-5

Son Haçlı Seferleri. el-Melikü’l-Eşref’in 1291’de Haçlılar’ın Filistin’deki hâkimiyetine son verip Akkâ’yı fethetmesi Avrupa’da büyük üzüntü meydana getirdi; fakat 1187’de Kudüs’ün kaybı gibi büyük yankı uyandırmadı, zira sonuç görünüyordu. Papa IV. Nicolaus, 1291’den önce Doğu’ya yardım sağlamak için çok gayret sarfetmişti.
Tarihçi yazar: Mehmet Kiraz.. Fakat ne kendisi ne de halefleri yeterince yardım temin edebildiler. Yine de Avrupa’da Haçlı seferi propagandaları sürüp gitti. Yıllarca değişik projeler üretildi. Meselâ Fransız misyoneri Ramon Lull Liber de Fine adlı eserinde, askerî güç kadar etkili vaazların da yer alacağı bir programın uygulanması gerektiğini ileri sürdü. Fransız hukukçusu Pierre Dubois, Fransa Kralı IV. Philippe’in liderliğinde yapılacak bir sefer için ayrıntılı bir proje hazırladı. Templier tarikatının üstadı Jacob de Molay, 1307’de papaya sunduğu raporda önce Akdeniz’de deniz üstünlüğünün sağlanmasını, ardından Batı krallarının büyük kuvvetlerle Kıbrıs’ta toplanıp yeniden Suriye’de karaya çıkmalarını tavsiye ediyordu. 1321’de tarihçi Marino Sanudo Secreta Fidelium Crucis adlı eserinde, Mısır’a ekonomik ambargo uygulanmak suretiyle Doğu’nun zayıflatılabileceğini iddia ediyordu. Ancak bu projelerin hiçbiri uygulanamadı. Avrupa’da heyecan uyandıran bu propagandalardan, yeni bir Haçlı seferi düzenleyeceğini söyleyerek kiliseden durmadan para çeken Fransa Kralı Philippe yararlandı. İngiltere Kralı Edward ise ülkesinde yeni bir Haçlı seferiyle ilgilenemeyecek kadar İskoçya sorunlarıyla meşguldü. Ayrıca Fransa ve İngiltere arasındaki rekabet 1337’de bu iki ülkeyi Yüzyıl savaşlarına sürükleyecekti. Kutsal ülkede savaşmak amacıyla kurulmuş şövalye tarikatları da Doğu’yu bir yana bırakmışlardı. Alman şövalye tarikatı, Akkâ’nın kaybından sonra faaliyetlerine Baltık bölgesinde devam etmekteydi. Hospitalier şövalyeleri önce Kıbrıs’ta karargâh kurmuşlar, 1308’de Rodos adasını ele geçirip merkezlerini buraya taşımışlardı. Templier tarikatına gelince, bu tarikatın mensupları 1308’de Kral IV. Philippe’in zulmüne uğrayıp önce Fransa’da, daha sonra diğer Avrupa ülkelerinde tutuklandılar ve öldürüldüler, malları ve mülkleri ellerinden alındı. 1312’de Papa V. Clementius bir emirnâme ile bu tarikata son verdi. Bu gelişmeler sonucunda ismen Kudüs kralı unvanını taşıyan Kıbrıs kralları, kutsal ülkeyi yeniden ele geçirme faaliyetlerini Doğu’da yürütebilecek yegâne kişiler olarak kaldılar. Yeni bir Haçlı seferinin düzenlenmesini yıllarca bekleyen ve bu iş için Doğu’da önemli bir üs teşkil eden Kıbrıs uzun süre müslümanlardan ciddi bir tehditle karşılaşmadı. 1359’da Kıbrıs kralı olan I. Pierre yüreği Haçlı ateşiyle yanan bir kişiydi. İlk savaşlarını, Ermeniler’den Korykos Kalesi’ni satın almak suretiyle ayak bastığı Anadolu’da Türkler’e karşı yaptı. 1362’de, yeni bir Haçlı seferini gerçekleştirmek amacıyla Batı ülkelerini dolaşmaya başladı. Rodos, Venedik, Cenova’dan sonra Fransa’da papa ve Kral II. Jean ile görüştü. Kral Haçlı seferi konusunda iş birliği vaad etti ve birçok asilzadesiyle birlikte Haçlı yemini etti. Papa da kutsal savaş çağrısında bulundu. Daha sonra Pierre İngiltere ve Almanya’ya giderek her taraftan Haçlı seferi için vaadler aldı. 1365’te Doğu’ya dönerken Venedik’te güçlü bir Haçlı ordusu toplanmış bulunuyordu. Ordu önce Rodos’a geldi ve orada gizli tutulan hedefin İskenderiye olduğu açıklandı. 156 gemiden oluşan donanma 9 Ekim’de İskenderiye önlerine geldi. Şehir halkı ve garnizon gafil avlanmıştı. Ertesi gün Haçlılar’ın karaya çıkmasına engel olmaya çalışan garnizon kahramanca savaştıysa da başarı sağlayamayıp surların gerisine çekildi. Haçlılar surlara saldırdılar ve çok az sayıda askerin savunduğu doğu surlarını aşıp İskenderiye’ye girdiler. 11 Ekim günü bütün şehir Haçlılar’ın eline geçmiş bulunuyordu. Haçlılar zaferlerini görülmemiş bir vahşet ve zulümle kutladılar. 250 yıllık kutsal savaş Haçlılar’a insanlığın ne olduğunu öğretememişti. Haçlılar şehrin zenginliği karşısında çılgına döndüler. Müslümanların yanı sıra yerli hıristiyanlar ve yahudiler de onların vahşetinin kurbanı oldular. Camiler, türbeler yağmalandı; halk kılıçtan geçirildi. Müslüman, hıristiyan ve yahudi 5000’in üstünde insan esir alındı. Bütün eşyalar limandaki gemilere taşındı. Haçlılar, ele geçirdikleri muazzam ganimetle yurtlarına geri dönmekten başka bir şey düşünmüyorlardı. Öte yandan Kahire’den yola çıkan Memlük ordusu şehre yaklaşmaktaydı. Haçlılar 16 Ekim’de gemilerine binip önce Kıbrıs’a gittiler, oradan da ülkelerine döndüler. İskenderiye’nin yağmalandığı haberi başta papa olmak üzere Avrupa’da pek çok kişiyi sevindirmişti. Ancak kısa sürede bütün Avrupa bu seferin sonuçlarından etkilendi. Akdeniz ticareti durdu ve Doğu’dan mal gelmez oldu. Bu arada Kral Pierre yeniden bir sefer düzenlemek istediyse de artık Avrupa’dan yardım beklemek boşuna idi. Hedefi kutsal ülkeyi geri almak olan Haçlı seferlerinin sonuncusunu teşkil eden İskenderiye katliamı, yarım yüzyıldan beri Memlükler ile Kıbrıs ve Avrupa arasında barış içinde süregelen hayatı olumsuz etkiledi. O zamana kadar müslüman ülkesinde yaşayan hıristiyan tebaaya iyi muamele edilmişti. Hacılar hiçbir engelle karşılaşmadan kutsal yerleri ziyaret etmişlerdi. Doğu ve Batı arasındaki ticaret çok gelişmişti. Bu olay üzerine yerli hıristiyanlar için güç bir dönem başladı. Kutsal Mezar Kilisesi üç yıl süreyle kapatıldı. Ticarî ilişkiler kesildi. Kıbrıs Krallığı ortadan kaldırılması gereken bir düşman olarak görüldü. Memlükler 1426’da Kıbrıs’ı tahrip ederek İskenderiye’nin intikamını aldılar. Bu sırada Akdeniz’in doğusunda Çukurova’da varlıklarını sürdüren Ermeniler de devlet olarak ortadan kalktı. Bütün XIII. yüzyıl boyunca Haçlılar’ın ve Moğollar’ın en yakın dostu olan Ermeniler, Haçlı Krallığı’nın son bulmasından ve Moğol hâkimiyetinin çöküşünden sonra 1337’de topraklarının büyük bir kısmını Türkler’e kaptırdılar. 1375’te ise birbiriyle anlaşan Türkler ile Memlükler tarafından bütün Ermeni ülkesi itaat altına alındı. XIV. yüzyılın sonlarına doğru Batı dünyasının dikkati Kudüs’ten ziyade Balkanlar’a çevrildi. Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılması üzerine Anadolu’da kurulan Türk beyliklerinden Osmanlılar kısa zamanda büyük gelişme gösterdi. 1354’ten sonra Balkan yarımadasında ilerleyen Osmanlı Türkleri 1390’da Vidin’i fethederek Tuna kıyısına vardılar. Macar kralının yardım çağrısı üzerine Avrupalılar Türkler’e karşı yeni bir Haçlı seferi düzenledilerse de 1396’da Niğbolu’da Yıldırım Bayezid kumandasındaki Türk ordusu karşısında kesin bir yenilgiye uğradılar. Daha sonra Avrupa yeniden bir Haçlı ordusu toplayıp bu defa II. Murad’ın kumandasındaki Türkler’in üzerine yürüdüler, fakat 1444’te Varna’da yapılan savaşta tekrar hezimete uğradılar. Bu Batı’nın düzenlediği son Haçlı seferi olmuştu. 1453’te II. Mehmed’in İstanbul’u fethiyle Osmanlılar’ın Avrupa’daki üstünlüğü ispatlanmış ve Doğu Akdeniz hâkimiyeti Türkler’in eline geçmişti. Haçlı Seferlerinin Sonuçları. Bu seferler dolayısıyla Doğu’da kurulan Latin hâkimiyetinin iki yüzyıla yakın süren varlığı hem bölgede hem de Avrupa’da birçok yönden etkili oldu. Doğu hıristiyanlarına yardım sloganıyla başlayan Haçlı hareketi Doğulu hıristiyanlara faydadan çok zarar vermiştir. Anadolu, Suriye ve Filistin’de yaşayan hıristiyanlar, başlangıçta Haçlılar’ın kendilerini Türk ve Bizans hâkimiyetinden kurtarıp bağımsızlıklarına kavuşturacaklarını sanmışlardı. Fakat kısa zamanda amaçlarının Doğu’da kendi çıkarlarına uygun bir düzen kurmak olduğunu gördüler. Haçlılar, tesis ettikleri devletlerin tebaasını oluşturan yerli hıristiyanlara halifelerden ve Türk idaresinden daha sert davrandılar. Onların dinî geleneklerine müdahale ettiler. Yerli hıristiyanları mevkilerinden uzaklaştırdılar; hatta en acımasız şekilde öldürmekten çekinmediler. Ancak Haçlılar’ın asıl kötülüğü Bizans’a oldu. Hareketin başından itibaren İstanbul’u zaptetme düşüncesini ve Bizans’a duydukları nefreti her fırsatta ortaya koyan Haçlılar, vazgeçemedikleri bu tutkularını Dördüncü Haçlı Seferi sırasında gerçekleştirme imkânını buldular. Bizans İmparatorluğu ortadan kaldırıldığı gibi İstanbul görülmemiş bir vahşetle yağmalandı. Bizans’a yardım sözünü dillerinden düşürmeyen Avrupalılar, imparatorluğu bir daha eski gücüne kavuşamayacak şekilde mahvetmişlerdi. Bundan sonra Bizans artık komşularına karşı kendini savunmaya çalışan sıradan bir devlet olarak varlığını sürdürdü. Haçlı seferleri başlangıçta Anadolu Türkleri üzerinde olumsuz etki yaptı ve baskın niteliğinde gelişen saldırıları ile Anadolu Selçuklu Devleti’ne gerçekten bir darbe vurdu. Türkler Orta Anadolu’ya çekilmek zorunda kaldılar. Haçlılar 1097’de Selçuklu topraklarından geçerek Suriye’ye indiler. Ancak I. Kılıcarslan, dört yıl sonra gelen Haçlı ordularını arka arkaya imha ederek Anadolu topraklarını Haçlılar’a tamamıyla kapattı. Haçlı tehdidi Üçüncü Haçlı Seferi’ne kadar sürdüyse de bu durum Türkler’in Anadolu’da kökleşmesini engelleyemedi. Avrupa’daki tesirleri çeşitli alanlarda görülen Haçlı seferleri, XII ve XIII. yüzyıllarda Avrupa toplumunun değişen yapısını kısmen etkiledi. Toplumda huzursuzluk meydana getiren saldırgan kişilerin, sefalet içindeki köylülerin I. Haçlı Seferi ile sayıları yüz binleri bulan büyük kitleler halinde Doğu’ya gidişi, Avrupa’da özellikle Fransa’da kralın ve feodal beylerin düzeni sağlamasında ve otoritelerini güçlendirmesinde faydalı oldu. Sefere çıkanlar mallarını ya sattılar veya bağışladılar. Geri dönenler olmakla birlikte çoğu Doğu’da kaldı veya savaşlarda öldü. Böylece birçok eski ailenin yerine yenileri ortaya çıktı. Haçlı seferlerinin başlangıçtaki başarısı hareketin öncülüğünü yapan papalığa prestij kazandırdı. Fakat arkadan gelen başarısızlıklar kilisenin gücünü azalttı. Ayrıca dinî kuruluşlardan alınan vergiler tepkilere yol açtı. Haçlı hareketinin sağladığı imkânla Dominican ve Franciscan keşişlerinin XIII. yüzyılda Doğu’da yerleşmesi, bunların Haçlı bölgelerinde misyonerlik faaliyetinde bulunmalarına fırsat verdi. Papalar, Doğu hükümdarlarına gönderdikleri mektuplarla misyoner keşişlere özel imkânlar tanınmasını sağladılar. Bunlar çok defa Moğollar’ın Hıristiyanlık propagandasına müsamaha göstermesinden faydalanarak İtalyan tâcirleriyle birlikte İran’a, Asya içlerine, hatta Çin’e kadar gittiler. Buralarda misyonlar kurdular. Böylece Roma kilisesinin hâkimiyet alanını genişlettiler. Bu faaliyet, milletlerarası temele oturtulan kilise hukukunun gelişmesinde önemli rol oynadı. Fakat İslâm kanunları din propagandasını yasakladığı için keşişler müslümanlar arasında faaliyette bulunamadılar. Haçlılar’ın savaşlar ve ticarî ilişkiler dışında müslümanlarla teması hemen hiç olmadı. Latin Doğu, Sicilya ve İspanya’nın aksine İslâm dünyasının bilim ve felsefesini anlamadı ve bu konuların Batı’ya aktarılmasında herhangi bir rolü olmadı. Aynı şekilde İslâm dünyası da istilâcı Haçlılar’a yabancı kaldı, bunlarla ilgili konulara merak duymadı. Zaman zaman görülen dostluk ilişkileri ise ticaretle sınırlı kaldı. Haçlı seferleri döneminden önce de Venedik, Cenova, Pisa ve Amalfi deniz cumhuriyetlerinin müslümanlarla ticarî ilişkileri vardı. Fakat Haçlı devletleri sayesinde Avrupa’nın Doğu ticareti olağan üstü gelişme gösterdi. Avrupalı tâcirler bu sayede ilk defa Doğu şehirlerinde yerleşip Haçlılar’ın kendilerine sağladığı imtiyazlardan faydalanarak bu alanda üstünlüğü ele geçirdiler. Gelişen ticaretle birlikte nakliye konusundaki ihtiyaçlar gemi inşaat tekniğine yenilikler getirdi. Ticaretin gelişmesiyle zenginlik arttı. Para bollaştı ve bankacılık faaliyetleri başladı. Haçlılar şeker kamışını ilk defa Filistin’de görüp tanıdılar. Kısa zamanda şeker kamışı yetiştirmesini ve öz suyunu çıkarmasını öğrendiler. XII. yüzyıldan itibaren Suriye’den gelen şeker ve çeşitli meyveler Batı sofralarını süsledi. Avrupa’da önceden de az çok bilinen Doğu’nun şifalı bitkileri Haçlılar vasıtasıyla Batı’da iyice tanındı ve bollaştı. XIV. yüzyılda yaşayan bir tâcirin kitabında 300’ün üstünde baharat çeşidinin Avrupa’ya taşınmakta olduğu kaydedilir. “Baharat yolu” adıyla meşhur olan bu ticaret yolu, baharatın yanı sıra Doğu’nun egzotik kokularını ve boya maddelerini de Avrupa’ya ulaştırmaktaydı. İpekli ve pamuklu kumaşlar, ipek halılar, zarif çanak çömlek, porselen ve cam eşya Avrupa’da giyime ve evlerin tefrişine yenilikler getirdi. Öte yandan Doğu’da yerleşen Haçlılar zamanla mahallî âdetlere alıştılar; yerli kıyafetler giymeye, mahallî yemekler yemeye başladılar. Bunlar yerli doktorlara tedavi oluyor ve çoğu yerli hıristiyan kadınlarla evleniyordu. İslâm dünyasıyla bilhassa ticarî alandaki temas sonunda bunların bir kısmı Arapça öğrendi. Bu dilden birçok kelime ve terim Avrupa dillerine girip yerleşti. Fakat Haçlılar yine de Batılı atalarının geleneklerini devam ettirdiler. Yazışmalarda Latince kullanılıyordu. XIII. yüzyılda hazırlanan kanun mecmuası Assises de Jérusalem ise Fransızca kaleme alınmıştı. Haçlı seferleri döneminde bu konuyu işleyen pek çok tarih kitabı yazıldı. Avrupa’da tarihî edebiyat gelişti. Arap edebiyatı vasıtasıyla Doğu’nun çeşitli hikâyeleri, masalları Avrupa’ya yayıldı. Haçlılar Avrupa’ya askerî alanda da yenilikler getirdiler. O zamana kadar Batı’da mevcut savunma mevkii dört köşe bir kuleden ibaretti. Büyük kalelerin yapılması, savunma ve kuşatma taktikleri, ziftin kullanılması Avrupa’ya gelen yeniliklerdi. Ayrıca Haçlılar kiliselerin inşasında Doğulu ustalardan öğrendikleri sivri kemer kullanmasını Batı’ya taşıdılar. Bunun ilk örnekleri, 1115’te Boulogne’da yapılan Wast ve St. Ulmer kiliselerinde görülür. Aynı dönemde yapılan Cluny Manastırı’nda da sivri kemerler kullanılmıştır. Sonuç olarak Haçlılar, Ortaçağ Avrupası’na Doğu’nun kültürünü taşımakta etkili olmuşlar, bu dönemde ticaret yollarının açtığı imkânla Doğu’nun en uzak köşelerine kadar giden seyyahlar Doğu’nun güzelliğini, zenginliğini, sanat ve ilmini Batı’ya tanıtmışlardır.
Son Haçlı Seferleri. el-Melikü’l-Eşref’in 1291’de Haçlılar’ın Filistin’deki hâkimiyetine son verip Akkâ’yı fethetmesi Avrupa’da büyük üzüntü meydana getirdi; fakat 1187’de Kudüs’ün kaybı gibi büyük yankı uyandırmadı, zira sonuç görünüyordu. Papa IV. Nicolaus, 1291’den önce Doğu’ya yardım sağlamak için çok gayret sarfetmişti.

Tarihçi yazar: Mehmet Kiraz..

Fakat ne kendisi ne de halefleri yeterince yardım temin edebildiler. Yine de Avrupa’da Haçlı seferi propagandaları sürüp gitti. Yıllarca değişik projeler üretildi. Meselâ Fransız misyoneri Ramon Lull Liber de Fine adlı eserinde, askerî güç kadar etkili vaazların da yer alacağı bir programın uygulanması gerektiğini ileri sürdü. Fransız hukukçusu Pierre Dubois, Fransa Kralı IV. Philippe’in liderliğinde yapılacak bir sefer için ayrıntılı bir proje hazırladı. Templier tarikatının üstadı Jacob de Molay, 1307’de papaya sunduğu raporda önce Akdeniz’de deniz üstünlüğünün sağlanmasını, ardından Batı krallarının büyük kuvvetlerle Kıbrıs’ta toplanıp yeniden Suriye’de karaya çıkmalarını tavsiye ediyordu. 1321’de tarihçi Marino Sanudo Secreta Fidelium Crucis adlı eserinde, Mısır’a ekonomik ambargo uygulanmak suretiyle Doğu’nun zayıflatılabileceğini iddia ediyordu. Ancak bu projelerin hiçbiri uygulanamadı. Avrupa’da heyecan uyandıran bu propagandalardan, yeni bir Haçlı seferi düzenleyeceğini söyleyerek kiliseden durmadan para çeken Fransa Kralı Philippe yararlandı. İngiltere Kralı Edward ise ülkesinde yeni bir Haçlı seferiyle ilgilenemeyecek kadar İskoçya sorunlarıyla meşguldü. Ayrıca Fransa ve İngiltere arasındaki rekabet 1337’de bu iki ülkeyi Yüzyıl savaşlarına sürükleyecekti. Kutsal ülkede savaşmak amacıyla kurulmuş şövalye tarikatları da Doğu’yu bir yana bırakmışlardı. Alman şövalye tarikatı, Akkâ’nın kaybından sonra faaliyetlerine Baltık bölgesinde devam etmekteydi. Hospitalier şövalyeleri önce Kıbrıs’ta karargâh kurmuşlar, 1308’de Rodos adasını ele geçirip merkezlerini buraya taşımışlardı. Templier tarikatına gelince, bu tarikatın mensupları 1308’de Kral IV. Philippe’in zulmüne uğrayıp önce Fransa’da, daha sonra diğer Avrupa ülkelerinde tutuklandılar ve öldürüldüler, malları ve mülkleri ellerinden alındı. 1312’de Papa V. Clementius bir emirnâme ile bu tarikata son verdi. Bu gelişmeler sonucunda ismen Kudüs kralı unvanını taşıyan Kıbrıs kralları, kutsal ülkeyi yeniden ele geçirme faaliyetlerini Doğu’da yürütebilecek yegâne kişiler olarak kaldılar. Yeni bir Haçlı seferinin düzenlenmesini yıllarca bekleyen ve bu iş için Doğu’da önemli bir üs teşkil eden Kıbrıs uzun süre müslümanlardan ciddi bir tehditle karşılaşmadı.

1359’da Kıbrıs kralı olan I. Pierre yüreği Haçlı ateşiyle yanan bir kişiydi. İlk savaşlarını, Ermeniler’den Korykos Kalesi’ni satın almak suretiyle ayak bastığı Anadolu’da Türkler’e karşı yaptı. 1362’de, yeni bir Haçlı seferini gerçekleştirmek amacıyla Batı ülkelerini dolaşmaya başladı. Rodos, Venedik, Cenova’dan sonra Fransa’da papa ve Kral II. Jean ile görüştü. Kral Haçlı seferi konusunda iş birliği vaad etti ve birçok asilzadesiyle birlikte Haçlı yemini etti. Papa da kutsal savaş çağrısında bulundu. Daha sonra Pierre İngiltere ve Almanya’ya giderek her taraftan Haçlı seferi için vaadler aldı. 1365’te Doğu’ya dönerken Venedik’te güçlü bir Haçlı ordusu toplanmış bulunuyordu. Ordu önce Rodos’a geldi ve orada gizli tutulan hedefin İskenderiye olduğu açıklandı. 156 gemiden oluşan donanma 9 Ekim’de İskenderiye önlerine geldi. Şehir halkı ve garnizon gafil avlanmıştı. Ertesi gün Haçlılar’ın karaya çıkmasına engel olmaya çalışan garnizon kahramanca savaştıysa da başarı sağlayamayıp surların gerisine çekildi. Haçlılar surlara saldırdılar ve çok az sayıda askerin savunduğu doğu surlarını aşıp İskenderiye’ye girdiler.

11 Ekim günü bütün şehir Haçlılar’ın eline geçmiş bulunuyordu. Haçlılar zaferlerini görülmemiş bir vahşet ve zulümle kutladılar. 250 yıllık kutsal savaş Haçlılar’a insanlığın ne olduğunu öğretememişti. Haçlılar şehrin zenginliği karşısında çılgına döndüler. Müslümanların yanı sıra yerli hıristiyanlar ve yahudiler de onların vahşetinin kurbanı oldular. Camiler, türbeler yağmalandı; halk kılıçtan geçirildi. Müslüman, hıristiyan ve yahudi 5000’in üstünde insan esir alındı. Bütün eşyalar limandaki gemilere taşındı. Haçlılar, ele geçirdikleri muazzam ganimetle yurtlarına geri dönmekten başka bir şey düşünmüyorlardı. Öte yandan Kahire’den yola çıkan Memlük ordusu şehre yaklaşmaktaydı. Haçlılar 16 Ekim’de gemilerine binip önce Kıbrıs’a gittiler, oradan da ülkelerine döndüler. İskenderiye’nin yağmalandığı haberi başta papa olmak üzere Avrupa’da pek çok kişiyi sevindirmişti. Ancak kısa sürede bütün Avrupa bu seferin sonuçlarından etkilendi. Akdeniz ticareti durdu ve Doğu’dan mal gelmez oldu. Bu arada Kral Pierre yeniden bir sefer düzenlemek istediyse de artık Avrupa’dan yardım beklemek boşuna idi.

Hedefi kutsal ülkeyi geri almak olan Haçlı seferlerinin sonuncusunu teşkil eden İskenderiye katliamı, yarım yüzyıldan beri Memlükler ile Kıbrıs ve Avrupa arasında barış içinde süregelen hayatı olumsuz etkiledi. O zamana kadar müslüman ülkesinde yaşayan hıristiyan tebaaya iyi muamele edilmişti. Hacılar hiçbir engelle karşılaşmadan kutsal yerleri ziyaret etmişlerdi. Doğu ve Batı arasındaki ticaret çok gelişmişti. Bu olay üzerine yerli hıristiyanlar için güç bir dönem başladı. Kutsal Mezar Kilisesi üç yıl süreyle kapatıldı. Ticarî ilişkiler kesildi. Kıbrıs Krallığı ortadan kaldırılması gereken bir düşman olarak görüldü. Memlükler 1426’da Kıbrıs’ı tahrip ederek İskenderiye’nin intikamını aldılar.

Bu sırada Akdeniz’in doğusunda Çukurova’da varlıklarını sürdüren Ermeniler de devlet olarak ortadan kalktı. Bütün XIII. yüzyıl boyunca Haçlılar’ın ve Moğollar’ın en yakın dostu olan Ermeniler, Haçlı Krallığı’nın son bulmasından ve Moğol hâkimiyetinin çöküşünden sonra 1337’de topraklarının büyük bir kısmını Türkler’e kaptırdılar. 1375’te ise birbiriyle anlaşan Türkler ile Memlükler tarafından bütün Ermeni ülkesi itaat altına alındı.

XIV. yüzyılın sonlarına doğru Batı dünyasının dikkati Kudüs’ten ziyade Balkanlar’a çevrildi. Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılması üzerine Anadolu’da kurulan Türk beyliklerinden Osmanlılar kısa zamanda büyük gelişme gösterdi. 1354’ten sonra Balkan yarımadasında ilerleyen Osmanlı Türkleri 1390’da Vidin’i fethederek Tuna kıyısına vardılar. Macar kralının yardım çağrısı üzerine Avrupalılar Türkler’e karşı yeni bir Haçlı seferi düzenledilerse de 1396’da Niğbolu’da Yıldırım Bayezid kumandasındaki Türk ordusu karşısında kesin bir yenilgiye uğradılar. Daha sonra Avrupa yeniden bir Haçlı ordusu toplayıp bu defa II. Murad’ın kumandasındaki Türkler’in üzerine yürüdüler, fakat 1444’te Varna’da yapılan savaşta tekrar hezimete uğradılar. Bu Batı’nın düzenlediği son Haçlı seferi olmuştu. 1453’te II. Mehmed’in İstanbul’u fethiyle Osmanlılar’ın Avrupa’daki üstünlüğü ispatlanmış ve Doğu Akdeniz hâkimiyeti Türkler’in eline geçmişti.

Haçlı Seferlerinin Sonuçları. Bu seferler dolayısıyla Doğu’da kurulan Latin hâkimiyetinin iki yüzyıla yakın süren varlığı hem bölgede hem de Avrupa’da birçok yönden etkili oldu. Doğu hıristiyanlarına yardım sloganıyla başlayan Haçlı hareketi Doğulu hıristiyanlara faydadan çok zarar vermiştir. Anadolu, Suriye ve Filistin’de yaşayan hıristiyanlar, başlangıçta Haçlılar’ın kendilerini Türk ve Bizans hâkimiyetinden kurtarıp bağımsızlıklarına kavuşturacaklarını sanmışlardı. Fakat kısa zamanda amaçlarının Doğu’da kendi çıkarlarına uygun bir düzen kurmak olduğunu gördüler. Haçlılar, tesis ettikleri devletlerin tebaasını oluşturan yerli hıristiyanlara halifelerden ve Türk idaresinden daha sert davrandılar. Onların dinî geleneklerine müdahale ettiler. Yerli hıristiyanları mevkilerinden uzaklaştırdılar; hatta en acımasız şekilde öldürmekten çekinmediler. Ancak Haçlılar’ın asıl kötülüğü Bizans’a oldu. Hareketin başından itibaren İstanbul’u zaptetme düşüncesini ve Bizans’a duydukları nefreti her fırsatta ortaya koyan Haçlılar, vazgeçemedikleri bu tutkularını Dördüncü Haçlı Seferi sırasında gerçekleştirme imkânını buldular. Bizans İmparatorluğu ortadan kaldırıldığı gibi İstanbul görülmemiş bir vahşetle yağmalandı. Bizans’a yardım sözünü dillerinden düşürmeyen Avrupalılar, imparatorluğu bir daha eski gücüne kavuşamayacak şekilde mahvetmişlerdi. Bundan sonra Bizans artık komşularına karşı kendini savunmaya çalışan sıradan bir devlet olarak varlığını sürdürdü.

Haçlı seferleri başlangıçta Anadolu Türkleri üzerinde olumsuz etki yaptı ve baskın niteliğinde gelişen saldırıları ile Anadolu Selçuklu Devleti’ne gerçekten bir darbe vurdu. Türkler Orta Anadolu’ya çekilmek zorunda kaldılar. Haçlılar 1097’de Selçuklu topraklarından geçerek Suriye’ye indiler. Ancak I. Kılıcarslan, dört yıl sonra gelen Haçlı ordularını arka arkaya imha ederek Anadolu topraklarını Haçlılar’a tamamıyla kapattı. Haçlı tehdidi Üçüncü Haçlı Seferi’ne kadar sürdüyse de bu durum Türkler’in Anadolu’da kökleşmesini engelleyemedi.

Avrupa’daki tesirleri çeşitli alanlarda görülen Haçlı seferleri, XII ve XIII. yüzyıllarda Avrupa toplumunun değişen yapısını kısmen etkiledi. Toplumda huzursuzluk meydana getiren saldırgan kişilerin, sefalet içindeki köylülerin I. Haçlı Seferi ile sayıları yüz binleri bulan büyük kitleler halinde Doğu’ya gidişi, Avrupa’da özellikle Fransa’da kralın ve feodal beylerin düzeni sağlamasında ve otoritelerini güçlendirmesinde faydalı oldu. Sefere çıkanlar mallarını ya sattılar veya bağışladılar. Geri dönenler olmakla birlikte çoğu Doğu’da kaldı veya savaşlarda öldü. Böylece birçok eski ailenin yerine yenileri ortaya çıktı. Haçlı seferlerinin başlangıçtaki başarısı hareketin öncülüğünü yapan papalığa prestij kazandırdı. Fakat arkadan gelen başarısızlıklar kilisenin gücünü azalttı. Ayrıca dinî kuruluşlardan alınan vergiler tepkilere yol açtı. Haçlı hareketinin sağladığı imkânla Dominican ve Franciscan keşişlerinin XIII. yüzyılda Doğu’da yerleşmesi, bunların Haçlı bölgelerinde misyonerlik faaliyetinde bulunmalarına fırsat verdi. Papalar, Doğu hükümdarlarına gönderdikleri mektuplarla misyoner keşişlere özel imkânlar tanınmasını sağladılar. Bunlar çok defa Moğollar’ın Hıristiyanlık propagandasına müsamaha göstermesinden faydalanarak İtalyan tâcirleriyle birlikte İran’a, Asya içlerine, hatta Çin’e kadar gittiler. Buralarda misyonlar kurdular. Böylece Roma kilisesinin hâkimiyet alanını genişlettiler. Bu faaliyet, milletlerarası temele oturtulan kilise hukukunun gelişmesinde önemli rol oynadı. Fakat İslâm kanunları din propagandasını yasakladığı için keşişler müslümanlar arasında faaliyette bulunamadılar. Haçlılar’ın savaşlar ve ticarî ilişkiler dışında müslümanlarla teması hemen hiç olmadı. Latin Doğu, Sicilya ve İspanya’nın aksine İslâm dünyasının bilim ve felsefesini anlamadı ve bu konuların Batı’ya aktarılmasında herhangi bir rolü olmadı. Aynı şekilde İslâm dünyası da istilâcı Haçlılar’a yabancı kaldı, bunlarla ilgili konulara merak duymadı. Zaman zaman görülen dostluk ilişkileri ise ticaretle sınırlı kaldı. Haçlı seferleri döneminden önce de Venedik, Cenova, Pisa ve Amalfi deniz cumhuriyetlerinin müslümanlarla ticarî ilişkileri vardı. Fakat Haçlı devletleri sayesinde Avrupa’nın Doğu ticareti olağan üstü gelişme gösterdi. Avrupalı tâcirler bu sayede ilk defa Doğu şehirlerinde yerleşip Haçlılar’ın kendilerine sağladığı imtiyazlardan faydalanarak bu alanda üstünlüğü ele geçirdiler. Gelişen ticaretle birlikte nakliye konusundaki ihtiyaçlar gemi inşaat tekniğine yenilikler getirdi. Ticaretin gelişmesiyle zenginlik arttı. Para bollaştı ve bankacılık faaliyetleri başladı.

Haçlılar şeker kamışını ilk defa Filistin’de görüp tanıdılar. Kısa zamanda şeker kamışı yetiştirmesini ve öz suyunu çıkarmasını öğrendiler. XII. yüzyıldan itibaren Suriye’den gelen şeker ve çeşitli meyveler Batı sofralarını süsledi. Avrupa’da önceden de az çok bilinen Doğu’nun şifalı bitkileri Haçlılar vasıtasıyla Batı’da iyice tanındı ve bollaştı. XIV. yüzyılda yaşayan bir tâcirin kitabında 300’ün üstünde baharat çeşidinin Avrupa’ya taşınmakta olduğu kaydedilir. “Baharat yolu” adıyla meşhur olan bu ticaret yolu, baharatın yanı sıra Doğu’nun egzotik kokularını ve boya maddelerini de Avrupa’ya ulaştırmaktaydı. İpekli ve pamuklu kumaşlar, ipek halılar, zarif çanak çömlek, porselen ve cam eşya Avrupa’da giyime ve evlerin tefrişine yenilikler getirdi.

Öte yandan Doğu’da yerleşen Haçlılar zamanla mahallî âdetlere alıştılar; yerli kıyafetler giymeye, mahallî yemekler yemeye başladılar. Bunlar yerli doktorlara tedavi oluyor ve çoğu yerli hıristiyan kadınlarla evleniyordu. İslâm dünyasıyla bilhassa ticarî alandaki temas sonunda bunların bir kısmı Arapça öğrendi. Bu dilden birçok kelime ve terim Avrupa dillerine girip yerleşti. Fakat Haçlılar yine de Batılı atalarının geleneklerini devam ettirdiler. Yazışmalarda Latince kullanılıyordu. XIII. yüzyılda hazırlanan kanun mecmuası Assises de Jérusalem ise Fransızca kaleme alınmıştı. Haçlı seferleri döneminde bu konuyu işleyen pek çok tarih kitabı yazıldı. Avrupa’da tarihî edebiyat gelişti. Arap edebiyatı vasıtasıyla Doğu’nun çeşitli hikâyeleri, masalları Avrupa’ya yayıldı. Haçlılar Avrupa’ya askerî alanda da yenilikler getirdiler. O zamana kadar Batı’da mevcut savunma mevkii dört köşe bir kuleden ibaretti. Büyük kalelerin yapılması, savunma ve kuşatma taktikleri, ziftin kullanılması Avrupa’ya gelen yeniliklerdi. Ayrıca Haçlılar kiliselerin inşasında Doğulu ustalardan öğrendikleri sivri kemer kullanmasını Batı’ya taşıdılar. Bunun ilk örnekleri, 1115’te Boulogne’da yapılan Wast ve St. Ulmer kiliselerinde görülür. Aynı dönemde yapılan Cluny Manastırı’nda da sivri kemerler kullanılmıştır. Sonuç olarak Haçlılar, Ortaçağ Avrupası’na Doğu’nun kültürünü taşımakta etkili olmuşlar, bu dönemde ticaret yollarının açtığı imkânla Doğu’nun en uzak köşelerine kadar giden seyyahlar Doğu’nun güzelliğini, zenginliğini, sanat ve ilmini Batı’ya tanıtmışlardır.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirgundem.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.