whatsapp

Alman subaylarının kaleminde Çarşamba kanal projesi

SİVİL TOPLUM (SG) - Seydişehir Gündem | 18.05.2022 - 20:53, Güncelleme: 18.05.2022 - 20:56
 

Alman subaylarının kaleminde Çarşamba kanal projesi

Berlin 1. Dünya savaşları arşivleri ve Leipzig unıversty basımlı Alman subaylarının Osmanlı topraklarındaki siyasal ve askeri çalışmalarını kaleme alan ve Çarşamba kanal proje notlarını siz gönül dostlarıyla paylaşıyorum.
Araştırmacı tarihçi yazar; mehmet Kiraz -Prof Dr: Adler Bader -İnşaat müh.: Carl Drexler -Yüzbaşı: Franz Eisler -Mimar: Laurenz Graf Ustabaşı: Dominic Fans Heller Mak. Müh: Adolf Kolh     ‘’İlk defa İstanbul’dan ayrılacaktım. İstanbul’un boğazı, yeşilliği, kayıkları, petrası, taksimi Berlinden daha güzel, daha mistik, daha gizemli bir şehirdi. İlginç mimarisi, Galata kulesi, Ayasoyfası ve camileriyle insanı içine hapseden bir şehirdi.7 günde Almanya’dan İstanbul’a gelmiş, 7 aydır evimden uzakta kalsam asla sıkılmamış, sağlığımla ilgili bir sorun yaşamamıştım. Benden önce Osmanlı ülkesine gelen Alman dostlarım ve meslektaşlarım Anadolu’da, Suriye’de, Irak’ta bulunmuşlar, Osmanlının arka yüzünü daha görmedin. İstanbul Osmanlının haraç memuru diyerek bana takılıyorlardı.’’              6 Eylül 190 Kostantinepolis              Mimar:Laurenz Graf     ‘’ Bugün Prof Dr Adler Bader beni Alman sefaretine davet etti. Padişah hazretleri ve Büyük Alman İmp. Arasında büyük bir antlaşma yapılmış, artık Osmanlı en büyük müttefikimiz olmuştu. Bu müttefiklik sadece askeri anlamda değil, ulaşım, tarım, sulama alanlarında Anadolu’da farklı yatırımlar yapılacağını, Alman bankalarının İstanbul’da açılacağını, İmar ve iskan konularında büyük krediler açıldığını, Anadolu’daki yatırımlarda benimde baş mühendis olarak görevlendirildiğimi, birkaç hafta içinde Konya vilayetine ekibimle gönderileceğimi yazılı olarak beyan ettiler.’’            8 Ekim 1906 İstanbul            İnşaat müh. Carl Drexler     ‘’Yeni Şan eyaletinden İstanbula döndüm. Birkaç gün ya geçti yâda geçmedi. Büyük birleşik Alman İmp. Genelkurmayı Osmanlı imp. Karargâhından çok ivedi ve gizli bir yazı aldım. Alman İmp. İstanbul sefaretine gidip büyükelçi hazretleriyle görüştüm. Bana Osmanlı İmp. Padişah hazretlerinin Orta-Anadolu sulama projelerini bize verdiklerini, benim hicaz demiryolu komutanlığımdan memnun olduğunu, Yüzbaşılık rütbemden Binbaşılığa terfi ettiğimi, en kısa zamanda Konya vilayeti Beyşehir-Seydişehir sulama projelerinde asayiş komutanı olarak görevlendirildiğimi yazılı ve sözlü bildirdiler. Hem sevinmiş, hemde üzülmüştüm. Sevinçli olma sebebim cephe gerisi, saldırı ve baskın veya isyanların olmadığı bir yere gidecektim. Arap vilayetlerine göre iklimi serin, nüfusu Türkmenlerin olduğu bir bölge olmasıydı. Çünkü Suriye ve Irak bölgesinde iklim berbat sıcak, insanları kaba, saygısız, görgüsüz ve çoğu İngilizlerle işbirliği içindeydi. Türkler misafirperver, sadık, vefalı, sıcakkanlı insanlardı. Hem baskın, isyan gibi olayları yaşamayacaktık. Ayrıca bölgenin antik döneme ait tarihini araştırma imkânlarım olacaktı. Tek kötü yanı ise Almanya Bavyera’da bulunan eşim ve kızımı çok özlemiş ve 3 yıldır görememiştim.’’            Yüzbaşı Franz Eısler- 14 Ekim 1906     Osmanlı İmp. Ve Alman İmp. Arasında yapılan antlaşmalar sonucu İç-Anadolu sulama projeleri düşünceden, antlaşmaya, antlaşmadan pratiğe geçme sürecinde Alman akademik ve Kurmay kadrolarının kısa günlüklerini sizlerle paylaşıyorum…      13 Mart 1907, Haydarpaşa garı yine belirsizliğe beklide ölüme insanları götürüyor. İçimden bu trene binip’te acaba kaç kişi geri dönecek diye düşündüm. Belki Bozüyük garına varmadan  ölümler başlayacak.. 6 vagonlu kömürle çalışan Leipzig’de Ülkemin değerli işçilerinin yaptığı, Osmanlının kara tren dediği tren bugün 13 Martta saat 15:00’te bilinmezliğe doğru hareket edecek. İlk 2 vagonu biz Alman heyetine tahsis edilen, 2 vagonu Trakya, Balkanlardan toplanmış bıyıkları bile terlememiş körpe çocuklar kendi aralarında kümelenmiş, farklı farklı dillerde konuşuyorlar.      Yanımda bulunan ve harbiye den yeni mezun genç subay Teğmen Halit Bey bu askerlerin Boşnak, Arnavut, Mekadon, Bulgar’dan gelen Müslüman Türk çocukları Irak ve Hicaz cephesine gidiyor olduklarını söyledi. Sanırım bu askerler kendi memleketlerine göre kümelense de dini ibadetlerinde hep aynı safa durup Arapça dualar eden bir din adamı eşliğinde ritüellerini ifa ediyorlar. Bu ritüeli Osmanlı coğrafyasında sadece erkekler yaparken hiç kadınları görmedim. Bu ibadete kendi aralarında namaz diyorlar. Son iki vagonda bu askerler ve bize ait mühimmatlar var. Takriben 36 saat sonra Konya vilayetinde olacağız. Biz inince belki bizim yerimize Bağdat’a kadar yeni askerler trene binecek.      Kaytan bıyıklı orta yaşlarda biri elinde kafamızı tırmalayan bir sesi olan düdüğünü öttürmeye başladı. Avaz avaz bağırıyor ne dediğini anlamıyorduk. Teğmen Halit bize Almanca ’ya tercüme edip trenin En kısa sürede hareket edeceğini söyledi. Trenin Bozüyük garına kadar durmayacağını, trende vagon ağaları olacağını ve merak ettiklerimizi ve ihtiyaçlarımızı bu ağalara iletebileceğimizi söyledi.     Bize tahsis edilen 2 vagonda 3 görevli kişi vardı. Temiz bakımlı askerlerdi. Sayımlar yapıp, liste karşılaştırmaları yapılınca tren yavaş yavaş hareket etmeye başladı. İstanbul’u çıkmadan sık ormanlar arasında tren yol alırken şiddetli yağmurlar başladı. Dostumuz Teğmen Halid Bey her sorumuza açıklayıcı cevaplar veriyordu. Bende buna karşılık Fransız dominyonlarından getirilmiş prodan Halit beye ikram ettim. Ama Halit bey çok sert içemiyorum deyip üniformasının içinde sigarasını çıkarıp banada ikram etti. Arapça yazılı filitresiz bir sigaraydı. Sigaraları yaktık hafif içimli keyfli bir sigaraydı. Bozhüyüğe kadar kompartmanda tanışma, sorma, merak gerektiren sorular ve sohbetle geçti. Trenimiz Bozhüyük garına gelince mola verdi. Bu mola 1 saat falan olacaktı. Askerler vagonlardan inip gar meydanında topluca ibadete başladılar. Müslümanlık çok garip ve zor bir din olmalı çünkü günde 5 defa bu ibadet ritüellerini ısrar ve inatla yapmaları garip bir durum. Bizde kumanyalarımızdan bir şeyler atıştırdık, tuvalet ihtiyaçlarımızı giderdik. Tren hareket etti zaten gece karanlık iyice bastırmış, sessizlik hâkim olmuştu. Bende notlarımı aldıktan sonra biraz uyumaya karar verdim.                  Sanırım gün yavaş yavaş ağarıyor. Trende üşümüşüm, Orta-Anadolu iklimi sanırım İstanbul’un iklimine benzemiyor. Sert bir havası var. Vagonda herkes yavaş yavaş uyanmaya başladılar. Kumanyamızda peksimet, marmelat, sos, kurutulmuş salam ve Osmanlı ekmeği ve harika çok sevdiğim Türk peyniri. Karnımızı doyurduk, bu arada görevli kendi dilinde 6 saat sonra Konya vilayetinde olacağımızı söyledi. Ben pencereden dışarıyı izliyorum. Ara ara höyükler üzerinde kümelerinmiş 5-10 evlik küçük köyler görünce aklıma Frigyalılar, Hititler, Lidyalılar aklıma geliyor.     Saat 17:00 civarlarında bir dönem Selçuklu Türklerine başkentlik yapmış Konya vilayetine geldik. Garda bizi vali vekili Vasfi Bey ve asayiş kurmay heyeti karşıladı. Bizimle gelen askerler askeri bir kışlaya götürüleceğini, trende kalanların ise Adana-Suriye-Irak hattına gideceklerini öğrendik. Gardan bize tahsis edilen atlı tramvaya 15 kişi bindik. Konya valilik binasına geldik harika bir taş işçiliği olan valilikte kalabalık bir heyet bizi karşıladı. Bu heyet içinde vali Atıf efendi’de bizi karşılayanlardandı. Adımıza verilen güzel bir yemekten sonra Sınayi mektebi misafirhanesinde 1 gece ağırlanıp yarın Beyşehir ilçesine hareket edeceğimiz iletildi. Gece valizimde bulunan Fransız şarabımdan Teğmen Halit beye ikram edip karşılıklı şarap içtik. Sabah saat 08:00 gibi kalkıp bize ikram edilen sıcak harika Türk çorbasını içtik. Sonra tekrar valilik binasına geldiğimizde 30-40 at ve katırlardan oluşan bir kervan oluşturulmuş güvenliğimiz için 15 zabit, bize ait erzak, malzemelerimiz atlara yüklenmiş bizleri bekliyorlardı. Zaten kanal çalışmalarla ilgili malzemeler bizim plan proje çalışmalarımızdan sonra geleceğini biliyorduk. 9 Saatlik uzun bir yolculuktan sonra Beyşehir ilçesine geldik. Küçük göl kenarında şirin bir ilçeydi. Kaymakam Mustafa Efendi bizi karşıladı ve şahsımıza valilik emriyle tahsis edilen şehir merkezinde taş yapılı güzel bir eve yerleştik.     35 gündür Beyşehir ilçesindeyiz ve burada son günümüz. Beyşehir gölünden Karabulak, Manastır, Dere köylerine kadar Beyşehir gölünden taşkınla oluşup kendiliğinden oluşmuş derenin zemin etüdlerini yaptık. Bundan sonra Seydişehir-Balıkova karyesine kadar olan bölgenin zemin etüdlerini ve Karaviran Gölü tahliye kanal projeleri için yarın yola çıkacağız. Sanırım 40 km mesafelik yer için ortada bulunan Karaviran köyünde karargâh kuracağız. Bölgenin en büyük köyü ve hanı olduğu için bizim için en iyi bölgenin burası olduğunu yerel yetkililer belirtti.     Bizim takvimimize göre 1907 tarihi.. Beyşehir’de fazla işlerimiz sürmedi. Çünkü gölün taşması sonucu Seydişehir’e kadar kendi deresini oluşturmuş bir ırmak var. Düzenli derinliği olmadığı için taşkınlarda köylülerin arazilerine çok zararlar verdiği anlaşılıyor. Önemli olan Seydişehir-Balıkova, Balıkova-Çumra ovası kanal etütleri. Bizlerde yerel yöneticilerin tavsiyesi doğrultusunda Karaviran köyüne Alman mühendis ve erkânı karargâhı kurmuş bulunuyoruz.     Karaviran köyü Orta, aşağı, baş diye ayrılmış yönlere göre isim almış Avşar Türkmenlerinin bazıları konar-göçer,  bazıları zorunlu iskân politikaları sonucu Adana, Ermenek, Mersin, Karaman bölgesinde ve Toros dağlarından gelmiş Türkmenler oluşturmaktadır. İstanbul, yâda Suriye-Irak toplum yapısından tamamen farklı, ağırlık küçükbaş hayvancılıkla uğraşan, çoğu bir birleriyle akraba birkaç aileden oluşmuş, dışa karşı kapalı ama kendi içlerinde sosyal, dayanışmacı, İstanbul ve Arap bölgeleri gibi çok dindar değil, Türk Avşar gelenek göreneklerine göre yaşayan insanlar.  Okur-Yazar çok az diyecek şekilde az, sadece birkaç din adamı olan bir köy. Yeni yeni tarımla uğraşmaya başlamışlar, bu tamamen kendi ihtiyaçlarına göre sınırlı kalmış. Burası daha önceleri Karamanlı Rumlarının yaşadığı ama neolitik çağdan buyana yaşam olduğuna dair höyüklerin bulunduğu Akkilise, Arvana, İsauria (Bozkır) gibi Karamanlı Rumlarının yaşadığı bölgeler.     3-4 küçük mahalleden oluşan Karaviran Köyü merkezine yakın Han civarına yakın atıl harabe bir ev yerini Seydişehir’den gelen hükümet yetkililerinin ve yerel ustalarının yardımıyla kendimize 5 odalı ve 3 odalı tek katlı yarı kerpiç denilen çamur ve taş karışımı evleri en kısa zamanda inşa ettik. İlk birkaç hafta köye ait han ve köy odalarında geçici kaldık. İlk zamanlarda bize karşı mesafeli olan halktan et için canlı koyun, tahıl ve işciler çalıştırmaya başlayınca ilişkilerimiz kısa sürede gelişti. Buradaki ticari ilişkiler asla parayla olmamış takas ve karşılıklı alış-verişle olunca halk bu durumu ilk zamanlar tuhaf karşılıyordu. Ama zamanla yerel halk her alış –verişlerimiz kayme ve mangırla olunca ve bizimle Konya’dan gelen Müslüman Türk personel olunca uyum sorunu kısa zamanda çözülmüştü. Köylülerden düzenli Bulgur, patates, sebze, meyve, et alıyorduk. Çoğu sebze ve meyvelerden para falan almıyorlardı. Bu durum bizi çok şaşırtmıştı. Çünkü Arap coğrafyasında her şeyi parayla zorla alabiliyorduk. Köyde 1 berber, 1 terzi, bir tüccar, 1 nalbur,2 demirci, 1 küçük bakkaliye,1 keçe imalatçısı, 3 köy odası, 3 cami bu camilerin 2 tanesi taş bir tanesi ahşap,1 yün işlemecisi, otel dediğimiz bizi en çok şaşırtanda köy odası denilen yerler ücretsizdi. Halkı göçebe kültürü hala yaşıyor, yaz mevsimlerinde yayla denilen dağlık bölgelere dönemsel göçüyorlar. Yaz mevsiminde köyde fazla kimse olmuyor camiler sadece özel gün kabul edilen Cuma günü kalabalık oluyor, köy erkekleri akşamları kendi aralarında toplanıp eğlenceler tertip ediyorlar bazen bizleri ’de davet ettikleri oluyordu. Bu Bölge’de tam 13 ay kaldık. Bu dönem sürecinde Karaviran halkıyla çok derin dostluklar kurduk. Çok sade, doğal, insani kendi iç kültür ilişkileri ve gelenekleriyle yaşayan bir köydü. 13 ay sonra Çumra bölgesine geçtik.''          Yüzbaşı Franz EISLER BU ÇALIŞMALARDA SADECE ÇARŞAMBA KANALI ETÜD ÇALIŞMASINDA BULUNAN VE ANILARINI YAZAN ALMAN HEYETİNİN KISA ANILARININ ALINTILARINI PAYLAŞTIM DERLEYEN: MEHMET KİRAZ KARAVİRAN CUMHURİYETİ sayfasından alıntı
Berlin 1. Dünya savaşları arşivleri ve Leipzig unıversty basımlı Alman subaylarının Osmanlı topraklarındaki siyasal ve askeri çalışmalarını kaleme alan ve Çarşamba kanal proje notlarını siz gönül dostlarıyla paylaşıyorum.

Araştırmacı tarihçi yazar; mehmet Kiraz

-Prof Dr: Adler Bader

-İnşaat müh.: Carl Drexler

-Yüzbaşı: Franz Eisler

-Mimar: Laurenz Graf

Ustabaşı: Dominic Fans Heller

Mak. Müh: Adolf Kolh

    ‘’İlk defa İstanbul’dan ayrılacaktım. İstanbul’un boğazı, yeşilliği, kayıkları, petrası, taksimi Berlinden daha güzel, daha mistik, daha gizemli bir şehirdi. İlginç mimarisi, Galata kulesi, Ayasoyfası ve camileriyle insanı içine hapseden bir şehirdi.7 günde Almanya’dan İstanbul’a gelmiş, 7 aydır evimden uzakta kalsam asla sıkılmamış, sağlığımla ilgili bir sorun yaşamamıştım. Benden önce Osmanlı ülkesine gelen Alman dostlarım ve meslektaşlarım Anadolu’da, Suriye’de, Irak’ta bulunmuşlar, Osmanlının arka yüzünü daha görmedin. İstanbul Osmanlının haraç memuru diyerek bana takılıyorlardı.’’

             6 Eylül 190 Kostantinepolis

             Mimar:Laurenz Graf

    ‘’ Bugün Prof Dr Adler Bader beni Alman sefaretine davet etti. Padişah hazretleri ve Büyük Alman İmp. Arasında büyük bir antlaşma yapılmış, artık Osmanlı en büyük müttefikimiz olmuştu. Bu müttefiklik sadece askeri anlamda değil, ulaşım, tarım, sulama alanlarında Anadolu’da farklı yatırımlar yapılacağını, Alman bankalarının İstanbul’da açılacağını, İmar ve iskan konularında büyük krediler açıldığını, Anadolu’daki yatırımlarda benimde baş mühendis olarak görevlendirildiğimi, birkaç hafta içinde Konya vilayetine ekibimle gönderileceğimi yazılı olarak beyan ettiler.’’

           8 Ekim 1906 İstanbul

           İnşaat müh. Carl Drexler

    ‘’Yeni Şan eyaletinden İstanbula döndüm. Birkaç gün ya geçti yâda geçmedi. Büyük birleşik Alman İmp. Genelkurmayı Osmanlı imp. Karargâhından çok ivedi ve gizli bir yazı aldım. Alman İmp. İstanbul sefaretine gidip büyükelçi hazretleriyle görüştüm. Bana Osmanlı İmp. Padişah hazretlerinin Orta-Anadolu sulama projelerini bize verdiklerini, benim hicaz demiryolu komutanlığımdan memnun olduğunu, Yüzbaşılık rütbemden Binbaşılığa terfi ettiğimi, en kısa zamanda Konya vilayeti Beyşehir-Seydişehir sulama projelerinde asayiş komutanı olarak görevlendirildiğimi yazılı ve sözlü bildirdiler. Hem sevinmiş, hemde üzülmüştüm. Sevinçli olma sebebim cephe gerisi, saldırı ve baskın veya isyanların olmadığı bir yere gidecektim. Arap vilayetlerine göre iklimi serin, nüfusu Türkmenlerin olduğu bir bölge olmasıydı. Çünkü Suriye ve Irak bölgesinde iklim berbat sıcak, insanları kaba, saygısız, görgüsüz ve çoğu İngilizlerle işbirliği içindeydi. Türkler misafirperver, sadık, vefalı, sıcakkanlı insanlardı. Hem baskın, isyan gibi olayları yaşamayacaktık. Ayrıca bölgenin antik döneme ait tarihini araştırma imkânlarım olacaktı. Tek kötü yanı ise Almanya Bavyera’da bulunan eşim ve kızımı çok özlemiş ve 3 yıldır görememiştim.’’

           Yüzbaşı Franz Eısler- 14 Ekim 1906

    Osmanlı İmp. Ve Alman İmp. Arasında yapılan antlaşmalar sonucu İç-Anadolu sulama projeleri düşünceden, antlaşmaya, antlaşmadan pratiğe geçme sürecinde Alman akademik ve Kurmay kadrolarının kısa günlüklerini sizlerle paylaşıyorum…

     13 Mart 1907, Haydarpaşa garı yine belirsizliğe beklide ölüme insanları götürüyor. İçimden bu trene binip’te acaba kaç kişi geri dönecek diye düşündüm. Belki Bozüyük garına varmadan  ölümler başlayacak.. 6 vagonlu kömürle çalışan Leipzig’de Ülkemin değerli işçilerinin yaptığı, Osmanlının kara tren dediği tren bugün 13 Martta saat 15:00’te bilinmezliğe doğru hareket edecek. İlk 2 vagonu biz Alman heyetine tahsis edilen, 2 vagonu Trakya, Balkanlardan toplanmış bıyıkları bile terlememiş körpe çocuklar kendi aralarında kümelenmiş, farklı farklı dillerde konuşuyorlar.

     Yanımda bulunan ve harbiye den yeni mezun genç subay Teğmen Halit Bey bu askerlerin Boşnak, Arnavut, Mekadon, Bulgar’dan gelen Müslüman Türk çocukları Irak ve Hicaz cephesine gidiyor olduklarını söyledi. Sanırım bu askerler kendi memleketlerine göre kümelense de dini ibadetlerinde hep aynı safa durup Arapça dualar eden bir din adamı eşliğinde ritüellerini ifa ediyorlar. Bu ritüeli Osmanlı coğrafyasında sadece erkekler yaparken hiç kadınları görmedim. Bu ibadete kendi aralarında namaz diyorlar. Son iki vagonda bu askerler ve bize ait mühimmatlar var. Takriben 36 saat sonra Konya vilayetinde olacağız. Biz inince belki bizim yerimize Bağdat’a kadar yeni askerler trene binecek.

     Kaytan bıyıklı orta yaşlarda biri elinde kafamızı tırmalayan bir sesi olan düdüğünü öttürmeye başladı. Avaz avaz bağırıyor ne dediğini anlamıyorduk. Teğmen Halit bize Almanca ’ya tercüme edip trenin En kısa sürede hareket edeceğini söyledi. Trenin Bozüyük garına kadar durmayacağını, trende vagon ağaları olacağını ve merak ettiklerimizi ve ihtiyaçlarımızı bu ağalara iletebileceğimizi söyledi.

    Bize tahsis edilen 2 vagonda 3 görevli kişi vardı. Temiz bakımlı askerlerdi. Sayımlar yapıp, liste karşılaştırmaları yapılınca tren yavaş yavaş hareket etmeye başladı. İstanbul’u çıkmadan sık ormanlar arasında tren yol alırken şiddetli yağmurlar başladı. Dostumuz Teğmen Halid Bey her sorumuza açıklayıcı cevaplar veriyordu. Bende buna karşılık Fransız dominyonlarından getirilmiş prodan Halit beye ikram ettim. Ama Halit bey çok sert içemiyorum deyip üniformasının içinde sigarasını çıkarıp banada ikram etti. Arapça yazılı filitresiz bir sigaraydı. Sigaraları yaktık hafif içimli keyfli bir sigaraydı. Bozhüyüğe kadar kompartmanda tanışma, sorma, merak gerektiren sorular ve sohbetle geçti. Trenimiz Bozhüyük garına gelince mola verdi. Bu mola 1 saat falan olacaktı. Askerler vagonlardan inip gar meydanında topluca ibadete başladılar. Müslümanlık çok garip ve zor bir din olmalı çünkü günde 5 defa bu ibadet ritüellerini ısrar ve inatla yapmaları garip bir durum. Bizde kumanyalarımızdan bir şeyler atıştırdık, tuvalet ihtiyaçlarımızı giderdik. Tren hareket etti zaten gece karanlık iyice bastırmış, sessizlik hâkim olmuştu. Bende notlarımı aldıktan sonra biraz uyumaya karar verdim.

           

     Sanırım gün yavaş yavaş ağarıyor. Trende üşümüşüm, Orta-Anadolu iklimi sanırım İstanbul’un iklimine benzemiyor. Sert bir havası var. Vagonda herkes yavaş yavaş uyanmaya başladılar. Kumanyamızda peksimet, marmelat, sos, kurutulmuş salam ve Osmanlı ekmeği ve harika çok sevdiğim Türk peyniri. Karnımızı doyurduk, bu arada görevli kendi dilinde 6 saat sonra Konya vilayetinde olacağımızı söyledi. Ben pencereden dışarıyı izliyorum. Ara ara höyükler üzerinde kümelerinmiş 5-10 evlik küçük köyler görünce aklıma Frigyalılar, Hititler, Lidyalılar aklıma geliyor.

    Saat 17:00 civarlarında bir dönem Selçuklu Türklerine başkentlik yapmış Konya vilayetine geldik. Garda bizi vali vekili Vasfi Bey ve asayiş kurmay heyeti karşıladı. Bizimle gelen askerler askeri bir kışlaya götürüleceğini, trende kalanların ise Adana-Suriye-Irak hattına gideceklerini öğrendik. Gardan bize tahsis edilen atlı tramvaya 15 kişi bindik. Konya valilik binasına geldik harika bir taş işçiliği olan valilikte kalabalık bir heyet bizi karşıladı. Bu heyet içinde vali Atıf efendi’de bizi karşılayanlardandı. Adımıza verilen güzel bir yemekten sonra Sınayi mektebi misafirhanesinde 1 gece ağırlanıp yarın Beyşehir ilçesine hareket edeceğimiz iletildi. Gece valizimde bulunan Fransız şarabımdan Teğmen Halit beye ikram edip karşılıklı şarap içtik. Sabah saat 08:00 gibi kalkıp bize ikram edilen sıcak harika Türk çorbasını içtik. Sonra tekrar valilik binasına geldiğimizde 30-40 at ve katırlardan oluşan bir kervan oluşturulmuş güvenliğimiz için 15 zabit, bize ait erzak, malzemelerimiz atlara yüklenmiş bizleri bekliyorlardı. Zaten kanal çalışmalarla ilgili malzemeler bizim plan proje çalışmalarımızdan sonra geleceğini biliyorduk. 9 Saatlik uzun bir yolculuktan sonra Beyşehir ilçesine geldik. Küçük göl kenarında şirin bir ilçeydi. Kaymakam Mustafa Efendi bizi karşıladı ve şahsımıza valilik emriyle tahsis edilen şehir merkezinde taş yapılı güzel bir eve yerleştik.

    35 gündür Beyşehir ilçesindeyiz ve burada son günümüz. Beyşehir gölünden Karabulak, Manastır, Dere köylerine kadar Beyşehir gölünden taşkınla oluşup kendiliğinden oluşmuş derenin zemin etüdlerini yaptık. Bundan sonra Seydişehir-Balıkova karyesine kadar olan bölgenin zemin etüdlerini ve Karaviran Gölü tahliye kanal projeleri için yarın yola çıkacağız. Sanırım 40 km mesafelik yer için ortada bulunan Karaviran köyünde karargâh kuracağız. Bölgenin en büyük köyü ve hanı olduğu için bizim için en iyi bölgenin burası olduğunu yerel yetkililer belirtti.

    Bizim takvimimize göre 1907 tarihi.. Beyşehir’de fazla işlerimiz sürmedi. Çünkü gölün taşması sonucu Seydişehir’e kadar kendi deresini oluşturmuş bir ırmak var. Düzenli derinliği olmadığı için taşkınlarda köylülerin arazilerine çok zararlar verdiği anlaşılıyor. Önemli olan Seydişehir-Balıkova, Balıkova-Çumra ovası kanal etütleri. Bizlerde yerel yöneticilerin tavsiyesi doğrultusunda Karaviran köyüne Alman mühendis ve erkânı karargâhı kurmuş bulunuyoruz.

    Karaviran köyü Orta, aşağı, baş diye ayrılmış yönlere göre isim almış Avşar Türkmenlerinin bazıları konar-göçer,  bazıları zorunlu iskân politikaları sonucu Adana, Ermenek, Mersin, Karaman bölgesinde ve Toros dağlarından gelmiş Türkmenler oluşturmaktadır. İstanbul, yâda Suriye-Irak toplum yapısından tamamen farklı, ağırlık küçükbaş hayvancılıkla uğraşan, çoğu bir birleriyle akraba birkaç aileden oluşmuş, dışa karşı kapalı ama kendi içlerinde sosyal, dayanışmacı, İstanbul ve Arap bölgeleri gibi çok dindar değil, Türk Avşar gelenek göreneklerine göre yaşayan insanlar.  Okur-Yazar çok az diyecek şekilde az, sadece birkaç din adamı olan bir köy. Yeni yeni tarımla uğraşmaya başlamışlar, bu tamamen kendi ihtiyaçlarına göre sınırlı kalmış. Burası daha önceleri Karamanlı Rumlarının yaşadığı ama neolitik çağdan buyana yaşam olduğuna dair höyüklerin bulunduğu Akkilise, Arvana, İsauria (Bozkır) gibi Karamanlı Rumlarının yaşadığı bölgeler.

    3-4 küçük mahalleden oluşan Karaviran Köyü merkezine yakın Han civarına yakın atıl harabe bir ev yerini Seydişehir’den gelen hükümet yetkililerinin ve yerel ustalarının yardımıyla kendimize 5 odalı ve 3 odalı tek katlı yarı kerpiç denilen çamur ve taş karışımı evleri en kısa zamanda inşa ettik. İlk birkaç hafta köye ait han ve köy odalarında geçici kaldık. İlk zamanlarda bize karşı mesafeli olan halktan et için canlı koyun, tahıl ve işciler çalıştırmaya başlayınca ilişkilerimiz kısa sürede gelişti. Buradaki ticari ilişkiler asla parayla olmamış takas ve karşılıklı alış-verişle olunca halk bu durumu ilk zamanlar tuhaf karşılıyordu. Ama zamanla yerel halk her alış –verişlerimiz kayme ve mangırla olunca ve bizimle Konya’dan gelen Müslüman Türk personel olunca uyum sorunu kısa zamanda çözülmüştü. Köylülerden düzenli Bulgur, patates, sebze, meyve, et alıyorduk. Çoğu sebze ve meyvelerden para falan almıyorlardı. Bu durum bizi çok şaşırtmıştı. Çünkü Arap coğrafyasında her şeyi parayla zorla alabiliyorduk. Köyde 1 berber, 1 terzi, bir tüccar, 1 nalbur,2 demirci, 1 küçük bakkaliye,1 keçe imalatçısı, 3 köy odası, 3 cami bu camilerin 2 tanesi taş bir tanesi ahşap,1 yün işlemecisi, otel dediğimiz bizi en çok şaşırtanda köy odası denilen yerler ücretsizdi. Halkı göçebe kültürü hala yaşıyor, yaz mevsimlerinde yayla denilen dağlık bölgelere dönemsel göçüyorlar. Yaz mevsiminde köyde fazla kimse olmuyor camiler sadece özel gün kabul edilen Cuma günü kalabalık oluyor, köy erkekleri akşamları kendi aralarında toplanıp eğlenceler tertip ediyorlar bazen bizleri ’de davet ettikleri oluyordu.

Bu Bölge’de tam 13 ay kaldık. Bu dönem sürecinde Karaviran halkıyla çok derin dostluklar kurduk. Çok sade, doğal, insani kendi iç kültür ilişkileri ve gelenekleriyle yaşayan bir köydü. 13 ay sonra Çumra bölgesine geçtik.''

         Yüzbaşı Franz EISLER

BU ÇALIŞMALARDA SADECE ÇARŞAMBA KANALI ETÜD ÇALIŞMASINDA BULUNAN VE ANILARINI YAZAN ALMAN HEYETİNİN KISA ANILARININ ALINTILARINI PAYLAŞTIM

DERLEYEN: MEHMET KİRAZ

KARAVİRAN CUMHURİYETİ sayfasından alıntı

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirgundem.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.