whatsapp

HEGEL: insanlığın varlığının anlamı, özgürlük ve ahlaktır

İZ BIRAKANLAR (SG) - Seydişehir Gündem | 02.03.2023 - 12:21, Güncelleme: 02.03.2023 - 12:21
 

HEGEL: insanlığın varlığının anlamı, özgürlük ve ahlaktır

Aydınlanmacı felsefenin en kapsamlı kavramı özgürlük kavramıdır.
Tarihçi yazar: Mehmet Kiraz Modernliğin en kapsamlı ve evrensel kavramı olarak kabul edilen akıl kavramı bile ancak özgürlük kavramı çerçevesinde ele alınırsa gerçek anlamda akıl kavramı olarak bir işleve sahip olabilir; eş deyişle özgürlüğü ve dolayısıyla ahlakı mümkün kılan bir kavram olarak iş görür. Yoksa yaygın olarak yapıldığı gibi her akıl yürütmeyi, örneğin Frankfurt Okulu temsilcilerinin yaptığı gibi Nazilerin akıl yürütme tarzını bile modernliğe atfedilen bir rasyonalite tipi olarak görmek zorunda kalırız. Veya Weberci basit teknik ve araçsal düşünme tarzını Aydınlanmacı felsefe geleneği içinde görürüz. Oysa Nazizm, modernlikte bilime ve bilimselliğe, insancıl olana dair ne varsa, onun yıkımından başka bir anlama gelmez. Weberci düşünme tarzı ise Aydınlanmacı özgürlük rasyonelitesinin yıkımından başka birşey değildir. Modern felsefenin üst uğrağı Hegelci felsefedir. Hegel toplumun varlığının anlamını, “özgürlüğün gerçekleşmesi” olarak belirler ve bunu aklın koşulsuz ereği olarak tanımlar. Görüldüğü gibi Hegel akıl ve özgürlük kavramlarını bir birbirlerini koşullayan kavramlar olarak ele almaktadır. Bir düşünme ve akıl yürütme tarzı, kısacası bir rasyonalite tipi olarak akıl özgürlüğün gerçekleşmesini amaçladığı oranda akıl olma özelliğini elde etmektedir. Kendi sözleriyle aktaracak olursak tam olarak şöyle diyor Hegel: >>“Aslında ve kendi başına olan devlet, ahlaksal bütünlüktür, özgürlüğün gerçekleşmesidir ve özgürlüğün gerçek olması aklın mutlak ereğidir. Devlet, dünyanın üstünde dikili duran ve kendisini onun üstünde bilinçli olarak gerçekleştiren tindir.” >>Hegel burada devlet kavramını kendisine sıkça atfedildiğinin tersine Hobbesçu anlamda leviathan olarak ele almamaktadır; tersine, Hegel kavramı örneğin Cicero’nun Devlet diyalogunda kullandığı klasik anlamında, yani örgütlü yurttaşlar toplumu anlamında kullanmaktadır. Hegel’in bu belirlemesi ancak bu anlamda alınırsa bir anlam ifade eder. Devleti, kendisini dünyanın “üstünde bilinçli olarak gerçekleştiren tindir” belirlemesinde insanlık anlamında kullanır. Burada insanlığa “tin” olarak gönderme yapmasının nedeni, insanlığın kavramsal düşünme yetisine vurgu yapmak istemesidir. Hegel burada insanlığa “tin” olarak gönderme yapar, çünkü insanlığı içinde bulunduğu yerde sürünür halinden kurtarıp yüceltmek ister ve insanlığı yüceltenin kavramlarla, yani akılla veya Hegelci anlamda mantıkla özgürce düşünebilme olduğundan hareket etmektedir. O halde, Hegel, insanlığın varlığının ereğinin dünyada veya doğada, daha doğrusu doğa güçleri ve insanın toplumda beraber yaşamak zorunda oluşundan kaynaklanan toplumsal güçler karşısında kendi özgürlüğünü tesis edebildiği, yani kendi başına olmayı başarabildiği oranda kendi özgürlük uygarlığını gerçekleştirip ahlaklılığı da tesis edebilir. Spinoza’nın “Ben birşeyi, eğer o kendi doğasının zorunluluğuyla var oluyorsa ve eyliyorsa özgür olarak adlandırıyorum; eğer onun var olması ve eylemesi bir başkası tarafından belirleniyorsa, ona zorlanmış diyorum.” belirlemesini tam da bu anlamda almak gerekir. İnsan kendisini dış veya doğa ve iç veya toplumsal güçlerin zorlamasından kurtarabildiği oranda kendi doğasının zorunluluğuyla düşünüp eyleyebilir. Modern veya aydınlanmacı felsefenin kendi içinde yaşadığı 3 yüz yıllık tartışma sonucu ulaştığı üst nokta bu Hegelci felsefi bakıştır.
Aydınlanmacı felsefenin en kapsamlı kavramı özgürlük kavramıdır.

Tarihçi yazar: Mehmet Kiraz

Modernliğin en kapsamlı ve evrensel kavramı olarak kabul edilen akıl kavramı bile ancak özgürlük kavramı çerçevesinde ele alınırsa gerçek anlamda akıl kavramı olarak bir işleve sahip olabilir; eş deyişle özgürlüğü ve dolayısıyla ahlakı mümkün kılan bir kavram olarak iş görür. Yoksa yaygın olarak yapıldığı gibi her akıl yürütmeyi, örneğin Frankfurt Okulu temsilcilerinin yaptığı gibi Nazilerin akıl yürütme tarzını bile modernliğe atfedilen bir rasyonalite tipi olarak görmek zorunda kalırız. Veya Weberci basit teknik ve araçsal düşünme tarzını Aydınlanmacı felsefe geleneği içinde görürüz. Oysa Nazizm, modernlikte bilime ve bilimselliğe, insancıl olana dair ne varsa, onun yıkımından başka bir anlama gelmez. Weberci düşünme tarzı ise Aydınlanmacı özgürlük rasyonelitesinin yıkımından başka birşey değildir.

Modern felsefenin üst uğrağı Hegelci felsefedir. Hegel toplumun varlığının anlamını, “özgürlüğün gerçekleşmesi” olarak belirler ve bunu aklın koşulsuz ereği olarak tanımlar. Görüldüğü gibi Hegel akıl ve özgürlük kavramlarını bir birbirlerini koşullayan kavramlar olarak ele almaktadır. Bir düşünme ve akıl yürütme tarzı, kısacası bir rasyonalite tipi olarak akıl özgürlüğün gerçekleşmesini amaçladığı oranda akıl olma özelliğini elde etmektedir. Kendi sözleriyle aktaracak olursak tam olarak şöyle diyor Hegel:

>>“Aslında ve kendi başına olan devlet, ahlaksal bütünlüktür, özgürlüğün gerçekleşmesidir ve özgürlüğün gerçek olması aklın mutlak ereğidir. Devlet, dünyanın üstünde dikili duran ve kendisini onun üstünde bilinçli olarak gerçekleştiren tindir.”

>>Hegel burada devlet kavramını kendisine sıkça atfedildiğinin tersine Hobbesçu anlamda leviathan olarak ele almamaktadır; tersine, Hegel kavramı örneğin Cicero’nun Devlet diyalogunda kullandığı klasik anlamında, yani örgütlü yurttaşlar toplumu anlamında kullanmaktadır. Hegel’in bu belirlemesi ancak bu anlamda alınırsa bir anlam ifade eder. Devleti, kendisini dünyanın “üstünde bilinçli olarak gerçekleştiren tindir” belirlemesinde insanlık anlamında kullanır. Burada insanlığa “tin” olarak gönderme yapmasının nedeni, insanlığın kavramsal düşünme yetisine vurgu yapmak istemesidir. Hegel burada insanlığa “tin” olarak gönderme yapar, çünkü insanlığı içinde bulunduğu yerde sürünür halinden kurtarıp yüceltmek ister ve insanlığı yüceltenin kavramlarla, yani akılla veya Hegelci anlamda mantıkla özgürce düşünebilme olduğundan hareket etmektedir. O halde, Hegel, insanlığın varlığının ereğinin dünyada veya doğada, daha doğrusu doğa güçleri ve insanın toplumda beraber yaşamak zorunda oluşundan kaynaklanan toplumsal güçler karşısında kendi özgürlüğünü tesis edebildiği, yani kendi başına olmayı başarabildiği oranda kendi özgürlük uygarlığını gerçekleştirip ahlaklılığı da tesis edebilir. Spinoza’nın “Ben birşeyi, eğer o kendi doğasının zorunluluğuyla var oluyorsa ve eyliyorsa özgür olarak adlandırıyorum; eğer onun var olması ve eylemesi bir başkası tarafından belirleniyorsa, ona zorlanmış diyorum.” belirlemesini tam da bu anlamda almak gerekir. İnsan kendisini dış veya doğa ve iç veya toplumsal güçlerin zorlamasından kurtarabildiği oranda kendi doğasının zorunluluğuyla düşünüp eyleyebilir. Modern veya aydınlanmacı felsefenin kendi içinde yaşadığı 3 yüz yıllık tartışma sonucu ulaştığı üst nokta bu Hegelci felsefi bakıştır.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirgundem.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.