whatsapp

Seydişehir’in değişen yüzü

KÜLTÜR - SANAT 08.10.2019 - 01:51, Güncelleme: 09.09.2021 - 14:46
 

Seydişehir’in değişen yüzü

Yükselen yapılar arasında kaybolan tarihi kültür mekânları!
Seydişehir’in ilk yıllarına ait tarihi jumbalı evler, Alüminyum fabrikasının kurulmasından sonra sanayinin getirdiği kültürle çok katlı yapılaşma baskısının yıkımına maruz kaldı. Zaman içerisinde bir kısmı yok edilen tarihi yapıların kalanı da, yükselen binaların gölgesinde kendini gösteremez hale geldi. Seydişehir, insanlık tarihinin en eski yıllarına tanıklık eden tarım, hayvancılık ve sanayi şehri. Kent merkezi olarak bilinen çarşı merkezi ve hükümet meydanı ve çevresi de, tarihi yapıların yoğunlaştığı bölgeydi. Yine Seydişehir merkez ve köylerinde tarih boyunca yaşayan toplumların izlerini kentin dört bir yanında görmek mümkündü. Ama bir dönem sonrası kentin tarihi silüetinin üzerini yoğun ve yüksek katlı binalar gölgelemeye başladı. Bendeki bulunan eski şehir fotolarına baktığım an Seydişehir’in özellikle sanayi sonrası hızla yenilenen ve çok katlı yapılaşma baskısının tarihi dokuya verdiği zararı çarpıcı bir şekilde yansıtıyor. Kentin yapıları, sokakları, mahalleleri değişti. Ne yazık ki bu değişim hakkında, mimari ve mekân kalitesi bağlamında olumlu şeyler söylemek mümkün değil. Ancak tabii ki yapılı çevre kendi kendine değişmiyor. Onu toplum değiştiriyor, yeniden üretiyor. Dolayısıyla yapılı çevredeki değişim aslında toplumdaki değişimin bir yansıması olmuş. Tabii ki bu değişim süreçlerinde kaybettiğimiz kentsel değerleri de tekrar hatırlatmak, bu konuya dikkat çekmek istedik.  Bu yıl kent merkezine odaklandık. Bir türlü Seyyit Harun çevre projesi neyi getirecek? Neyi değiştirecek? Eskiyi yerine koyabilecek mi? Onu merak ediyoruz. Bugünkü geldiğimiz nokta, toplumumuzun artan iletişim ve ulaşım olanaklarının yanı sıra meslek odalarının ve diğer kurumların çabalarıyla mekân kültürü ve koruma konusunda geçen yüzyıla göre daha bilinçli olduğunu düşünüyorum.   En azından artık sağlıksız kentleşmeye itiraz eden, daha yaşanabilir çevreler talep eden ciddi bir nüfus var. Ancak yine de bugün hala kentlerimizi çağdaş ülkelerdeki standartlara yaklaşabildiğimizi söyleyemeyiz. Bu çelişkinin karmaşık ve birbiri ile bağlantılı bir nedenler ağına sahip olduğunu düşünüyorum. Ama sanırım en önemli nedenler, inşaat sektörünün finans sektörü ile kurduğu sorunlu ilişki ve eğitim sistemimizin mekân kültürü ve estetik değerleri geliştirecek programlardan yoksun olmasıdır. Belediye başkanlarının daha deneyimli kültürlü adam çalıştırmamasıdır. Şehiri yönetenlerin yerleşimleri tarihi dokuya değil başka yerlere kaydırması ve tarihi dokuyu ön plana çıkarmaları gerekiyor. Ayrıca tarihi dokuya sahip çıkacak projelerin de hızlandırmaları lazım. Her ne kadar geç kalsak da belki kalanları kurtarabiliriz. Özellikle kentteki değişimin ne yöne doğru gittiğini tespit ederek bu değişim insanları nasıl etkilediğini iyi saptayıp planlama ona göre yapılmalıdır. Şehri Tüketiyoruz! Kentte artan yapılaşma en çok meydanları etkiliyor. Mesela Hükümet konağı önündeki Atatürk büstü bir dönem devasa heybetli halinde iken şimdi etrafı yüksek yapılar arasında minyatür haline gelmiş. Diğer taraftan eski garajdaki o büyük meydana yapılan 10 katlı bina ise şimdiki belediye başkanının söz dinlememesine kurban gitti. Kısa zamanda da olsa değişimi fark ediyorsunuz. İnsanlar yaşadıkları kenti tanımak istiyorsa sahip çıksın. Kentin sakinleri değil sahipleri olsun. Nemelazımcılık şehri sadece tüketir. Şu anda biz bu şehri tüketiyoruz. Rant çevrelerince başkan kullanılabilir ama meclis üyeleri şehir adına uyanık olmalı. Yok sa bu dönemde yanlış yapılanlardan onlarda sorumludur.
Yükselen yapılar arasında kaybolan tarihi kültür mekânları!

Seydişehir’in ilk yıllarına ait tarihi jumbalı evler, Alüminyum fabrikasının kurulmasından sonra sanayinin getirdiği kültürle çok katlı yapılaşma baskısının yıkımına maruz kaldı.

Zaman içerisinde bir kısmı yok edilen tarihi yapıların kalanı da, yükselen binaların gölgesinde kendini gösteremez hale geldi.

Seydişehir, insanlık tarihinin en eski yıllarına tanıklık eden tarım, hayvancılık ve sanayi şehri.

Kent merkezi olarak bilinen çarşı merkezi ve hükümet meydanı ve çevresi de, tarihi yapıların yoğunlaştığı bölgeydi. Yine Seydişehir merkez ve köylerinde tarih boyunca yaşayan toplumların izlerini kentin dört bir yanında görmek mümkündü. Ama bir dönem sonrası kentin tarihi silüetinin üzerini yoğun ve yüksek katlı binalar gölgelemeye başladı.

Bendeki bulunan eski şehir fotolarına baktığım an Seydişehir’in özellikle sanayi sonrası hızla yenilenen ve çok katlı yapılaşma baskısının tarihi dokuya verdiği zararı çarpıcı bir şekilde yansıtıyor.

Kentin yapıları, sokakları, mahalleleri değişti. Ne yazık ki bu değişim hakkında, mimari ve mekân kalitesi bağlamında olumlu şeyler söylemek mümkün değil. Ancak tabii ki yapılı çevre kendi kendine değişmiyor. Onu toplum değiştiriyor, yeniden üretiyor. Dolayısıyla yapılı çevredeki değişim aslında toplumdaki değişimin bir yansıması olmuş.

Tabii ki bu değişim süreçlerinde kaybettiğimiz kentsel değerleri de tekrar hatırlatmak, bu konuya dikkat çekmek istedik.  Bu yıl kent merkezine odaklandık. Bir türlü Seyyit Harun çevre projesi neyi getirecek? Neyi değiştirecek? Eskiyi yerine koyabilecek mi? Onu merak ediyoruz.

Bugünkü geldiğimiz nokta, toplumumuzun artan iletişim ve ulaşım olanaklarının yanı sıra meslek odalarının ve diğer kurumların çabalarıyla mekân kültürü ve koruma konusunda geçen yüzyıla göre daha bilinçli olduğunu düşünüyorum.

 

En azından artık sağlıksız kentleşmeye itiraz eden, daha yaşanabilir çevreler talep eden ciddi bir nüfus var. Ancak yine de bugün hala kentlerimizi çağdaş ülkelerdeki standartlara yaklaşabildiğimizi söyleyemeyiz. Bu çelişkinin karmaşık ve birbiri ile bağlantılı bir nedenler ağına sahip olduğunu düşünüyorum. Ama sanırım en önemli nedenler, inşaat sektörünün finans sektörü ile kurduğu sorunlu ilişki ve eğitim sistemimizin mekân kültürü ve estetik değerleri geliştirecek programlardan yoksun olmasıdır. Belediye başkanlarının daha deneyimli kültürlü adam çalıştırmamasıdır.

Şehiri yönetenlerin yerleşimleri tarihi dokuya değil başka yerlere kaydırması ve tarihi dokuyu ön plana çıkarmaları gerekiyor. Ayrıca tarihi dokuya sahip çıkacak projelerin de hızlandırmaları lazım. Her ne kadar geç kalsak da belki kalanları kurtarabiliriz.
Özellikle kentteki değişimin ne yöne doğru gittiğini tespit ederek bu değişim insanları nasıl etkilediğini iyi saptayıp planlama ona göre yapılmalıdır.

Şehri Tüketiyoruz!
Kentte artan yapılaşma en çok meydanları etkiliyor. Mesela Hükümet konağı önündeki Atatürk büstü bir dönem devasa heybetli halinde iken şimdi etrafı yüksek yapılar arasında minyatür haline gelmiş. Diğer taraftan eski garajdaki o büyük meydana yapılan 10 katlı bina ise şimdiki belediye başkanının söz dinlememesine kurban gitti.

Kısa zamanda da olsa değişimi fark ediyorsunuz. İnsanlar yaşadıkları kenti tanımak istiyorsa sahip çıksın. Kentin sakinleri değil sahipleri olsun. Nemelazımcılık şehri sadece tüketir. Şu anda biz bu şehri tüketiyoruz.

Rant çevrelerince başkan kullanılabilir ama meclis üyeleri şehir adına uyanık olmalı. Yok sa bu dönemde yanlış yapılanlardan onlarda sorumludur.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirgundem.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.