whatsapp

Fark etmek

SİVİL TOPLUM 13.05.2018 - 11:47, Güncelleme: 09.09.2021 - 14:46
 

Fark etmek

Farkında değiliz ki aslında karşımızdaki herkes bizim bir yansımamız, bize ayna vazifesi görüyor ve bizim kendimizi görmemiz için bir vesile.
Hiç düşündünüz mü neden pek çok çeşitli insan var dünyamızda. Kimisinin rengi farklı, kimisinin kültürü, kiminin tipi, dış görüşü, kimisinin algısı. Ama gerçek şu ki hepimiz bir arada iç içe yaşıyoruz. Her birimiz bir diğeriyle mutlaka temastayız, ilişki kuruyoruz, iletişim içindeyiz. Hep bir arada var olmaya çalışıyoruz. Görünüşe bakıldığında da pek beceremiyoruz. Çünkü benliklerimiz, kimliklerimiz devrede. Beğenmiyoruz, sevmiyoruz, eleştiriyoruz, yargılıyoruz, aşağılıyoruz bir diğeri dediklerimizi, karşımızda gördüklerimizi. Farkında değiliz ki aslında karşımızdaki herkes bizim bir yansımamız, bize ayna vazifesi görüyor ve bizim kendimizi görmemiz için bir vesile. Bu kadar kimliklerimize sarılmışken görebilmemiz mümkün mü ? Sorunlarımızın çözümlerini dışarıda arıyoruz. Olanı kontrol etmek ihtiyacı, sahip olduklarımız için kaybetme kaygısı. Çünkü tehdit algıladığımız her şey için karşımızdakine her türlü kötülüğü yapabilecek kadar korku doluyuz ve sevgisiziz. En büyük korkumuz sahip olduklarımızdan ötürü kaybetmek. Korkularımız bazen bir insan, bazen maddi bir değer ve bazen de kendimize yüklediğimiz anlamlardır. Kendi öz gücümüzü kaybetmiş olduğumuzu fark etmediğimiz için dışarıdan bizi var edecek maddesel şeylere bağlanıyoruz ve onlarla kendimizi özdeş yaparak var olmaya çalışıyoruz ve bu uğurda savaşıyoruz, birbirimizi incitiyoruz, yok sayıyoruz. Kimlikler oluşturuyoruz ve onun sanrıları arasında kayboluyoruz. Peki, bize bu hakkı kim veriyor?  Madde ile sahip olduğumuz güç bize bu hakkı vermiş olabilir mi? Madde ile daha iyi bir yaşam sürüyor olmamızın bizim ilişkilerimizde rolü ne? Nasıl olabilir ki bu dünyaya gelmiş ve karşılıklı sınanma sürecindeki rolünden ötürü bir varlık zarar verilebilir, yok sayılabilir, yok edilebilir. Biz kimiz de bunları yapabiliyoruz? Bu soruları kendimize sorduğumuzda içeriden gelen cevap ego ben‘e ait olacaktır ve yüklenmiş anlamlarla kimliklerimiz. Oysaki varoluştan bu yana bütün dinlerde temel öğreti bunun üzerinedir. İnsanı sevmek, değer vermek, haksızlık etmemek, hak yememek, saygı göstermek, olanı paylaşmak, nefsi terbiye etmek. Bunları gerçekleştirmek aynı zamanda kimliklerimizi de bırakmak demektir. Kendinden özgürleşmek, zihinden özgürleşmek. Fark edelim, fark ettirelim…
Farkında değiliz ki aslında karşımızdaki herkes bizim bir yansımamız, bize ayna vazifesi görüyor ve bizim kendimizi görmemiz için bir vesile.

Hiç düşündünüz mü neden pek çok çeşitli insan var dünyamızda. Kimisinin rengi farklı, kimisinin kültürü, kiminin tipi, dış görüşü, kimisinin algısı. Ama gerçek şu ki hepimiz bir arada iç içe yaşıyoruz. Her birimiz bir diğeriyle mutlaka temastayız, ilişki kuruyoruz, iletişim içindeyiz. Hep bir arada var olmaya çalışıyoruz.

Görünüşe bakıldığında da pek beceremiyoruz. Çünkü benliklerimiz, kimliklerimiz devrede. Beğenmiyoruz, sevmiyoruz, eleştiriyoruz, yargılıyoruz, aşağılıyoruz bir diğeri dediklerimizi, karşımızda gördüklerimizi.

Farkında değiliz ki aslında karşımızdaki herkes bizim bir yansımamız, bize ayna vazifesi görüyor ve bizim kendimizi görmemiz için bir vesile. Bu kadar kimliklerimize sarılmışken görebilmemiz mümkün mü ? Sorunlarımızın çözümlerini dışarıda arıyoruz. Olanı kontrol etmek ihtiyacı, sahip olduklarımız için kaybetme kaygısı. Çünkü tehdit algıladığımız her şey için karşımızdakine her türlü kötülüğü yapabilecek kadar korku doluyuz ve sevgisiziz.

En büyük korkumuz sahip olduklarımızdan ötürü kaybetmek.

Korkularımız bazen bir insan, bazen maddi bir değer ve bazen de kendimize yüklediğimiz anlamlardır. Kendi öz gücümüzü kaybetmiş olduğumuzu fark etmediğimiz için dışarıdan bizi var edecek maddesel şeylere bağlanıyoruz ve onlarla kendimizi özdeş yaparak var olmaya çalışıyoruz ve bu uğurda savaşıyoruz, birbirimizi incitiyoruz, yok sayıyoruz. Kimlikler oluşturuyoruz ve onun sanrıları arasında kayboluyoruz.

Peki, bize bu hakkı kim veriyor?  Madde ile sahip olduğumuz güç bize bu hakkı vermiş olabilir mi? Madde ile daha iyi bir yaşam sürüyor olmamızın bizim ilişkilerimizde rolü ne? Nasıl olabilir ki bu dünyaya gelmiş ve karşılıklı sınanma sürecindeki rolünden ötürü bir varlık zarar verilebilir, yok sayılabilir, yok edilebilir. Biz kimiz de bunları yapabiliyoruz?

Bu soruları kendimize sorduğumuzda içeriden gelen cevap ego ben‘e ait olacaktır ve yüklenmiş anlamlarla kimliklerimiz.

Oysaki varoluştan bu yana bütün dinlerde temel öğreti bunun üzerinedir. İnsanı sevmek, değer vermek, haksızlık etmemek, hak yememek, saygı göstermek, olanı paylaşmak, nefsi terbiye etmek. Bunları gerçekleştirmek aynı zamanda kimliklerimizi de bırakmak demektir. Kendinden özgürleşmek, zihinden özgürleşmek. Fark edelim, fark ettirelim…

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirgundem.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.