whatsapp

14 Mart tıp bayramı öyküsü

İZ BIRAKANLAR (SG) - Seydişehir Gündem | 15.03.2023 - 12:18, Güncelleme: 15.03.2023 - 12:18
 

14 Mart tıp bayramı öyküsü

Bugün mensubu olarak kutladığım 14 Mart Tıp Bayramı’nın doğuş hikâyesini, özetle ve biraz da duygu yüklü olarak kaleme almış bir halde sunarken, bundan 100 sene önce vatan uğruna direniş birlikteliği sunmuş o meslektaşlarımın şahsında, tüm meslektaşlarımın bu özel gününü kutluyorum.
Tarihçi yazar; Mehmet Kiraz (Bakınız: "Kadıköy’ün İşgal Tarihi-3" / R.Sertaç Kayserilioğlu / Kadıköy Life- 2019, sayı: 87) "MEKTEB-İ TIBBİYE-İ ŞAHANELİLER”İN KURTULUŞ SAVAŞI DESTANI Nihayet, işgal olunmuş vatanımızın kurtarılması uğrunda Milli Mücadele için vereceğimiz İstiklal Savaşı’mız fiilen de başlıyordu...  Daha acısı soğumamış yaraları küllenmemiş 1.Dünya Savaşı sonunda, Anadolu’mun evlerinde; bohçalar ve dolaplar, ve sandıklar bir bir açılmaya başlamıştı gayri… Hemen her evde sandıktan çıkanlar ise hep aynıydı; Bir mavzer, kör mü kör bir kasatura,  Harb-i Umumi yorgunu bir matara ve de tabanı delik mi delik bir de postal... Doğrusunu söylemek gerekirse, değil bellerini saracak fişeklikleri, pantolonlarını sıkacak kemerleri bile yoktu onların. Yeterli sayıda süngülü mavzerleri de... Kazma kürekleri ile önce siperlerini,  sonra da mezarlarını kazacaklardı. Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane çatısı altındaki genç tıbbiyelilerin durumları ise çok farklı değildi diğer genç Memet’lerden… Cephelere atılacakları bu dönemde, sağlık çantalarında değil kininleri morfinleri, bistürileri sargı bezleri bile yetersizdi.  Ama içlerindeki güç ve iman onları da cepheye sevk edecek, vatan ve al bayrak uğrunda kan dökeceklere “Lokman Hekim” yapacaktı. Taa Haydarpaşa’dan yola çıkıp, dağlarında çiçekler açacak İzmir'e uzanacaktı bedenleri. Çoğu; künyeleri bilinmez sanları okunmaz milisler, genç tabipler idi onlar… Topların ve mermilerin, ve bombaların gürültüsü içinde Memet’lerine şifa vermek uğruna, birlikte; tertemiz alınlarından vurulup toprağı öpenlerdi onlar… Dikenlerin ve yeşil çalıların örtüsü altında yatıyorlardı gayri…  Kan nehirlerinde yıkanıp boylu boyunca uzandıkları topraklarda, ne açelyalar ne de orkideler bitecekti bundan böyle…  Biten; sadece hayatlarıydı… MEKTEP BİNASINDAN, KADIKÖY VE DENİZE DOĞRU SALLANAN DEV BAYRAK İşgalin yankısı zaman zaman dersleri boykot eden tıbbiyeli öğrenciler arasında çok güçlü bir şekilde yayılırken, Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane Talebe Cemiyeti tarafından, eğitimine 14 Mart 1827 tarihinde başlamış Tıphane-i Âmire’nin “92. Kuruluş Yıl Dönümü” kutlaması kararı alınıyordu. Haydarpaşa Mekteb-i Tıbbiye binasında 14 Mart 1919 tarihinde yapılacak kutlamanın davetlileri arasında, İngiliz İşgal Orduları Başhekimi, Fransız Sıhhiye Müfettiş-i Umumisi, İngiliz-Amerikan-Fransız Kızılhaç temsilcileri, Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane ve Darülfünun hocaları, İnas Darülfünunu (Kız Üniversitesi) öğrencileri ile Osmanlı basını temsilcileri de yer almaktaydı. Yapılacak bu kutlamanın, aslında İstanbul’un işgalini protesto etmek amacıyla yapıldığını bilenler ise, sadece Tıbbiye Mektebi öğretim görevlileri ile tabip öğrencileriydi. 14 Mart 1919 günü, binanın içinde yapılacak kutlama toplantısıyla ilgili hazırlıklar tamamlanırken, İstanbul’un çoğu yerinden görünür bir alanda yer alan “Haydarpaşa Mekteb-i Tıbbiye Binası”nın büyük taş duvarları dışında bulunan iki kule arasındaki bölüme, yukarıdan aşağıya doğru sarkmış dev bir Türk bayrağını, üstelik de farklı bir biçimde; ay sola bakacak şekilde ters olarak asıldığını gören çoğu Kadıköy’lü İstanbul halkı, önce buna pek mana verememişti. Ne var ki; bunun, “halkı protestoya ortak etme çabası içinde verilmiş bir gizli çağrı” anlamını da taşıdığını çok geçmeden öğreneceklerdi. İngilizlerin duruma müdahale etmek istediklerinde ise öğrencilerin verecekleri pembe yalan içeren bu hazır cevap hazır olmaktan da öte, ilk kez kutluyor olmalarına karşın yarınları da bağlayacaktı; “Biz Tıp Bayramını kutluyoruz…  Üstelik zaten de her sene, bugünkü gibi 14 Mart’ta kutlarız”. Haydarpaşa Mektebi-i Tıbbiye binası dışında o gün böylesi anlamlı bir bayrak sallanırken, içerideki kutlama toplantısı da aynı anda oldukça gergin ve heyecanlı konuşmalara sahne oluyordu. Başlarında hocaları Fevzi Paşa, Besim Ömer Paşa ve Akil Muhtar (Özden) olacak bir biçimde Darülfünun konferans salonunda tertiplenmiş bu toplantıda söz alan Dr. Memduh Necdet ateşli konuşmasında: “İtiraf ediyoruz ki vatan, bilhassa onun kalbi, beyni olan İstanbul bu dakikada korkunç bir buhran geçiriyor. Ama korkmuyoruz… Buradayız ve burada kalacağız… İstanbul bizimdir, çünkü halife ve hakan yatağıdır. İstanbul bizimdir, çünkü şehitler ve tarih buradadır... İstanbul bizimdir, çünkü istiklâl buradadır” cümlelerini bitirdiğinde öğrenciler alkışları ile salonu inletirken, bu protestoya dönemin ünlü doktorları da destek veriyordu. Tabii ki işgalci grup temsilcilerinin bu duruma sinirlendikleri çok aşikârdı. İşgale karşı bayrak açarak bu gösterilerde direnişe öncülük yapan tıbbiye talebelerinden 3. sınıf öğrencisi Hikmet Boran ise (Orhan Boran’ın babası) ileride Sivas kongresine katılacak üç İstanbul delegesinden biri olarak karşımıza çıkacaktı. Toplantının bitiminde görülen oydu ki; tıp mesleği mensupları vatan savunmasında artık fiilen de yer alıyorlardı. Bu çağrı; tıp mesleği mensuplarının Çanakkale’den bu yana aslında vatan savunmasında ne denli birer önder olduklarının da bir küçük göstergesiydi. 1919 yılının 14 Mart’ında Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane Talebe Cemiyeti’nce, aslında işgal kuvvetlerini protesto amacıyla düzenlenmiş olan bu direniş toplantısı önce 14 Mart 1921 günü tekrarlanacak, Cumhuriyetin ilanını takiben zamanla da Kadıköy Süreyya Paşa Sineması’nda gerçek kutlamalar olarak 14 Mart’larda gelenek halinde tekrar edilmeye başlanacaktı. 1929-1934 yılları arasında 12 Mayıs günlerinde kutlansa da, 1935 yılından sonra tekrar 14 Mart olarak bu kutlamalar resmi hale gelerek “Tıbbiyeliler Bayramı’na dönüşecek ve günümüzde halen kutlanan 14 Mart Tıp Bayramı’nın temelini oluşturacaktı. (1941yılında Haydarpaşa Hastanesi’nin bahçesine “Şehit Tıbbiyeliler” anıtı yine bu anlamda dikilmiştir) İşte; 14 Mart 1919’lardan süregelen ruh ile bugün vatan ve milletimize dirlik ve düzenimize karşı yöneltilen hain kalkışmalara karşı koyduğumuz ruh, bu ülkenin koruyucu kalkanı olarak kıyamete kadar sürdürecek olan hep aynı ruhtur. 13 Kasım 1918’den 6 Ekim 1923’e kadar düşman işgali altında kalarak büyük çileler çeken “İşgal İstanbul’una en yakın şahitlik etmiş Mektebi-i Tıbbiye-i Şahane öğrencilerinin aslında sahip çıkacağı miras, 14 Mart 1919’da İngiliz işgaline karşı gösterdikleri bu ilk antiemperyalist dirençtir. İşte; onlar gibi vatan uğruna direniş birlikteliği sunmuş ve de aziz vatanımız uğruna kan döküp can vermiş tüm kardeşlerimizin, ruhları şad, kefenleri al bayrak, mekânları cennet ola! 
Bugün mensubu olarak kutladığım 14 Mart Tıp Bayramı’nın doğuş hikâyesini, özetle ve biraz da duygu yüklü olarak kaleme almış bir halde sunarken, bundan 100 sene önce vatan uğruna direniş birlikteliği sunmuş o meslektaşlarımın şahsında, tüm meslektaşlarımın bu özel gününü kutluyorum.

Tarihçi yazar; Mehmet Kiraz

(Bakınız: "Kadıköy’ün İşgal Tarihi-3" / R.Sertaç Kayserilioğlu / Kadıköy Life- 2019, sayı: 87)

"MEKTEB-İ TIBBİYE-İ ŞAHANELİLER”İN KURTULUŞ SAVAŞI DESTANI

Nihayet, işgal olunmuş vatanımızın kurtarılması uğrunda Milli Mücadele için vereceğimiz İstiklal Savaşı’mız fiilen de başlıyordu...  Daha acısı soğumamış yaraları küllenmemiş 1.Dünya Savaşı sonunda, Anadolu’mun evlerinde; bohçalar ve dolaplar, ve sandıklar bir bir açılmaya başlamıştı gayri…

Hemen her evde sandıktan çıkanlar ise hep aynıydı; Bir mavzer, kör mü kör bir kasatura,  Harb-i Umumi yorgunu bir matara ve de tabanı delik mi delik bir de postal... Doğrusunu söylemek gerekirse, değil bellerini saracak fişeklikleri, pantolonlarını sıkacak kemerleri bile yoktu onların. Yeterli sayıda süngülü mavzerleri de... Kazma kürekleri ile önce siperlerini,  sonra da mezarlarını kazacaklardı.

Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane çatısı altındaki genç tıbbiyelilerin durumları ise çok farklı değildi diğer genç Memet’lerden… Cephelere atılacakları bu dönemde, sağlık çantalarında değil kininleri morfinleri, bistürileri sargı bezleri bile yetersizdi.  Ama içlerindeki güç ve iman onları da cepheye sevk edecek, vatan ve al bayrak uğrunda kan dökeceklere “Lokman Hekim” yapacaktı.

Taa Haydarpaşa’dan yola çıkıp, dağlarında çiçekler açacak İzmir'e uzanacaktı bedenleri. Çoğu; künyeleri bilinmez sanları okunmaz milisler, genç tabipler idi onlar… Topların ve mermilerin, ve bombaların gürültüsü içinde Memet’lerine şifa vermek uğruna, birlikte; tertemiz alınlarından vurulup toprağı öpenlerdi onlar…

Dikenlerin ve yeşil çalıların örtüsü altında yatıyorlardı gayri…  Kan nehirlerinde yıkanıp boylu boyunca uzandıkları topraklarda, ne açelyalar ne de orkideler bitecekti bundan böyle…  Biten; sadece hayatlarıydı…

MEKTEP BİNASINDAN, KADIKÖY VE DENİZE DOĞRU SALLANAN DEV BAYRAK

İşgalin yankısı zaman zaman dersleri boykot eden tıbbiyeli öğrenciler arasında çok güçlü bir şekilde yayılırken, Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane Talebe Cemiyeti tarafından, eğitimine 14 Mart 1827 tarihinde başlamış Tıphane-i Âmire’nin “92. Kuruluş Yıl Dönümü” kutlaması kararı alınıyordu. Haydarpaşa Mekteb-i Tıbbiye binasında 14 Mart 1919 tarihinde yapılacak kutlamanın davetlileri arasında, İngiliz İşgal Orduları Başhekimi, Fransız Sıhhiye Müfettiş-i Umumisi, İngiliz-Amerikan-Fransız Kızılhaç temsilcileri, Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane ve Darülfünun hocaları, İnas Darülfünunu (Kız Üniversitesi) öğrencileri ile Osmanlı basını temsilcileri de yer almaktaydı. Yapılacak bu kutlamanın, aslında İstanbul’un işgalini protesto etmek amacıyla yapıldığını bilenler ise, sadece Tıbbiye Mektebi öğretim görevlileri ile tabip öğrencileriydi.

14 Mart 1919 günü, binanın içinde yapılacak kutlama toplantısıyla ilgili hazırlıklar tamamlanırken, İstanbul’un çoğu yerinden görünür bir alanda yer alan “Haydarpaşa Mekteb-i Tıbbiye Binası”nın büyük taş duvarları dışında bulunan iki kule arasındaki bölüme, yukarıdan aşağıya doğru sarkmış dev bir Türk bayrağını, üstelik de farklı bir biçimde; ay sola bakacak şekilde ters olarak asıldığını gören çoğu Kadıköy’lü İstanbul halkı, önce buna pek mana verememişti.

Ne var ki; bunun, “halkı protestoya ortak etme çabası içinde verilmiş bir gizli çağrı” anlamını da taşıdığını çok geçmeden öğreneceklerdi. İngilizlerin duruma müdahale etmek istediklerinde ise öğrencilerin verecekleri pembe yalan içeren bu hazır cevap hazır olmaktan da öte, ilk kez kutluyor olmalarına karşın yarınları da bağlayacaktı; “Biz Tıp Bayramını kutluyoruz…  Üstelik zaten de her sene, bugünkü gibi 14 Mart’ta kutlarız”.

Haydarpaşa Mektebi-i Tıbbiye binası dışında o gün böylesi anlamlı bir bayrak sallanırken, içerideki kutlama toplantısı da aynı anda oldukça gergin ve heyecanlı konuşmalara sahne oluyordu. Başlarında hocaları Fevzi Paşa, Besim Ömer Paşa ve Akil Muhtar (Özden) olacak bir biçimde Darülfünun konferans salonunda tertiplenmiş bu toplantıda söz alan Dr. Memduh Necdet ateşli konuşmasında: “İtiraf ediyoruz ki vatan, bilhassa onun kalbi, beyni olan İstanbul bu dakikada korkunç bir buhran geçiriyor. Ama korkmuyoruz… Buradayız ve burada kalacağız… İstanbul bizimdir, çünkü halife ve hakan yatağıdır. İstanbul bizimdir, çünkü şehitler ve tarih buradadır... İstanbul bizimdir, çünkü istiklâl buradadır” cümlelerini bitirdiğinde öğrenciler alkışları ile salonu inletirken, bu protestoya dönemin ünlü doktorları da destek veriyordu. Tabii ki işgalci grup temsilcilerinin bu duruma sinirlendikleri çok aşikârdı.

İşgale karşı bayrak açarak bu gösterilerde direnişe öncülük yapan tıbbiye talebelerinden 3. sınıf öğrencisi Hikmet Boran ise (Orhan Boran’ın babası) ileride Sivas kongresine katılacak üç İstanbul delegesinden biri olarak karşımıza çıkacaktı. Toplantının bitiminde görülen oydu ki; tıp mesleği mensupları vatan savunmasında artık fiilen de yer alıyorlardı. Bu çağrı; tıp mesleği mensuplarının Çanakkale’den bu yana aslında vatan savunmasında ne denli birer önder olduklarının da bir küçük göstergesiydi.

1919 yılının 14 Mart’ında Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane Talebe Cemiyeti’nce, aslında işgal kuvvetlerini protesto amacıyla düzenlenmiş olan bu direniş toplantısı önce 14 Mart 1921 günü tekrarlanacak, Cumhuriyetin ilanını takiben zamanla da Kadıköy Süreyya Paşa Sineması’nda gerçek kutlamalar olarak 14 Mart’larda gelenek halinde tekrar edilmeye başlanacaktı. 1929-1934 yılları arasında 12 Mayıs günlerinde kutlansa da, 1935 yılından sonra tekrar 14 Mart olarak bu kutlamalar resmi hale gelerek “Tıbbiyeliler Bayramı’na dönüşecek ve günümüzde halen kutlanan 14 Mart Tıp Bayramı’nın temelini oluşturacaktı. (1941yılında Haydarpaşa Hastanesi’nin bahçesine “Şehit Tıbbiyeliler” anıtı yine bu anlamda dikilmiştir)

İşte; 14 Mart 1919’lardan süregelen ruh ile bugün vatan ve milletimize dirlik ve düzenimize karşı yöneltilen hain kalkışmalara karşı koyduğumuz ruh, bu ülkenin koruyucu kalkanı olarak kıyamete kadar sürdürecek olan hep aynı ruhtur. 13 Kasım 1918’den 6 Ekim 1923’e kadar düşman işgali altında kalarak büyük çileler çeken “İşgal İstanbul’una en yakın şahitlik etmiş Mektebi-i Tıbbiye-i Şahane öğrencilerinin aslında sahip çıkacağı miras, 14 Mart 1919’da İngiliz işgaline karşı gösterdikleri bu ilk antiemperyalist dirençtir.

İşte; onlar gibi vatan uğruna direniş birlikteliği sunmuş ve de aziz vatanımız uğruna kan döküp can vermiş tüm kardeşlerimizin, ruhları şad, kefenleri al bayrak, mekânları cennet ola! 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirgundem.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.