whatsapp

Millet Partisi; hayat pahalılığı ve çözüm yolları

SİYASET (SG) - Seydişehir Gündem | 29.06.2022 - 19:21, Güncelleme: 30.06.2022 - 11:19
 

Millet Partisi; hayat pahalılığı ve çözüm yolları

Millet Partisi Seydişehir ilçe başkanı Orhan Polat, yazılı basın açıklaması yaptı.
Polat açıklamasında, ‘’Hayat pahalılığı netice itibariyle bir ülkenin idaresinin yapısıyla doğrudan doğruya ilgilidir. Adalet ve hukuk işin temelidir. Ne alakası vardır gibi düşünenler olabilir ancak insan faaliyetlerinin ve hayatının temeli olan insan ihtiyaçlarının temini güven, adalet, hukuk devleti ve demokrasi ile doğrudan ilintilidir. Bütün insanlarda olduğu gibi para da güven ve adaletin olduğu yeri arar. Yönetimlerde olmazsa olmaz şartları sıralayacak olursak:     1.ADALET     2.EHLİYET     3.İSTİŞARE     4.MASLAHAT (KAMU YARARI)     5.EMANET     Yukarıda ki 5 madde milletin refah ve huzurunu sağlayacak temel değerlerdir. Bunlar yoksa sonuç da halkın refahı ve huzuru yoktur. Piyasanın ve pazarı dengesi de yoktur. Piyasa şartlarının arz-talep dengesi doğrultusunda oluşabilmesi ilmin, adaletin ve doğru siyasetin engellenmesi oranıyla doğrudan bağlantılıdır. Korumacılık, adam kayırmacılık, işin ehline verilmemesi, bilenlere danışılmaması ve toplumsal faydanın gözetilmemesi ve makamların bir emanet olduğunun uygulamada olmaması hayat pahalılığının ana nedenleridir. Neticede üretim olmaz ticaret hür pazarda yapılmaz elde edilen gelir de adil bir şekilde paylaşılmaz. Ürettiğiniz kadar hürsünüz. Üretime yönelik değil tüketime yönelik ekonomik modeller bireyleri de toplumu da tüketir.  Haksızlığa ve adaletsizliğe itiraz etmesi gereken camii ve mektep hukuksuzluklara alet edilirse durum daha da vahim bir hal alır. Hayat pahalılığının sonucunda daha güçlü olanlar daha fazla kazanmakta alt kesimlerde ki bireyler ise tüm fedakârlığı yüklendiği gibi çaresiz ve yoksul duruma düşmektedir. Ekonomik uygulamaları neticesinde hakkın ve adaletin ve vicdanın yeri ne yazık ki kaybolmaktadır. Alt grupta ezilenlere doğrudan destekler yapılmaktadır.     Hayat pahalılığının oluşmasında:       1.Milli ve yerli düşünmeyen güç ve iktidar sahiplerinin (iktidar, iş dünyası, basın) küresel güçlerin kontrol ve yönetiminde hareket etmeleri(Tarım alanlarının daraltılması şeker pancarı, tütün vs. ekim alanlarının kısıtlanması neticede köylünün fakirleşmesi).     2.Özelleştirmenin üzerinde hesaplar yapılmadan tamamen gerek iktidar, gerekse bürokrasi alanında ki tanıdık bildiklere peşkeş çekilmesi. Aynı zamanda özelleştirme memnuniyeti haline getirilen tütün, şeker üretimi başta olmak üzere doğru dürüst idare edemeyip, zarar eder hale getirdikten sonra gerçek özelleştirmenin de yapılmaması yani peşkeş çekilmesi.     3.Cari açık büyük, likidite ve kaynaklar yok, karşılıksız para basılıyor, bedelini halk ödüyor. Fiyatlar artıyor herkese acı vermiyor acısını büyük kesim çekiyor. Bu arada bir kısım da haksız mal ve para transferi yapıyor. Bu uygulamada hakkın, adaletin ve vicdanın yeri nerede!     4.Suriye, Afganistan ve çevre ülkelerden gelen kontrolsüz göç ekonomik dengeyi bozmakta ve neticede alım gücünü düşürmektedir. Göçler tarihte de ne yazık ki bir kısım toplumların adalet ve ahlak yönünden bozulmasına ve asimilesine neden olmaktadır. Metehan Çin imparatorluğunu dize getirmiş ama Çin topraklarına girmemiştir. Çünkü girilen yerde asimilasyon tehlikesini görmüştür.     5.Siyaset çözüm üretme ilmidir ve hayat pahalılığı da netice itibariyle sağlıklı olmayan idare ve ekonominin sonucudur. Sorgulanmayan, hesap vermeyen idare var. İnsanlar ve hatta kurumlar yanılabilir. Hesap soracak ve hesap verecek siyasete ihtiyaç var. İşi ehline vermezsen o işin kıyameti kopar.     6.Siyaset ahlakın ve ilmin kardeşi haline getirilmelidir. Adaletin, ahlakın ve ilmin olmadığı yerde düşmanlaştırma ve cepheleşme vardır. Düşmanlaştırma ve cepheleştirmede oy devşiren siyasetçiler netice itibariyle adaletin, hukukun ve meşruiyetin olmadığı yerde değer kazanırlar. Son zamanlarda oy devşirme amacına yönelik olarak siyasette kullanılan dil güveni ortadan kaldırdığı gibi toplumsal kamplaşmayı da körüklemektedir.     7.Hayat pahalılığının oluşumunda kendilerini toplumdan farklı gören anlayıştaki kişilerin iktidar olması olumsuz yönde etkilemektedir. Ülkeyi dar-ül harp anlayışına sahip olan kimsenin yönetmesi, kamu mallarının haksız bir şekilde edinilmesine sebep olmaktadır.     Sonuç olarak Millet Partisi olarak bilgi birikimimiz, programımız ve şimdiye kadar ki pratik uygulamalarımız göstermektedir ki programımızı iyi özümseyerek kültür birliği içerisinde yukarıdaki saydığımız idarede ki gerekli özelliklerin ihmal edilmeden takip edilmesiyle halka ulaşıldığında toplumun büyük bir kesimi tarafından kabul göreceğine inanıyoruz. Uyandıracağımız hedef kitlemiz önce iktidar sahipleri, iktidara talip olanlar, aydınlar ve genel halk kesimleridir. Sorumluluk da sırasıyla bu kesimlerdedir. Yani bu günkü hayat pahalılığının ve genel problemlerin sorumluları iktidar sahipleri, aydınlar ve son sırada da halktır.     Enflasyonla mücadele konusunda yapılacak iş bir sistem meselesidir. Günlük politikalarla yapılacak bir düzenleme ile sıkıntı aşılamaz. Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan itibaren elde ettiği kazanımları kısa başlıklarla hatırlayacak olursak; Cumhuriyet kuruldu, Osmanlıdan gelen borç yükü üstlenildi ve 30 yıl içinde sıfırlandı. Halkın ihtiyacı olan Amerikan bezi bile dışarıdan karşılanıyordu. Çünkü yerli üretim yoktu. Dışarıdan alınan yani ithal edilen malların yerine yerli üretimi hedefleyen İzmir iktisat kongresi yapıldı. Kongre sonuçlarına göre 1936 yılına kadar Sümerbank ve şeker fabrikaları kuruldu. Bu durum tarımı hareketlendirdi. Dışarıdan şeker ithalatına son verildi. Kuruluş felsefesindeki devletin ekonomik politikası ithalat yerine yerli üretim yapılarak ithalata bu alanlarda son verilerek üretimin artırılmış olması ekonomiye artı olarak yansımıştır. Bu yerli üretim kurumlarının tümü aslında tarihi müesseselerdir. Önce siyasi erkin ve bürokrasinin hesapsız, kişisel ve partizan tasarruflarıyla bu kurumlar zarara sürüklendi. Ve ardından özellikle 1990’lı yıllardan sonra özerkleştirilmesi hiç akla getirilmeyerek kurumların dışarıya veya içeriye değerlerinin çok altında özelleştirme adı altında yok edilmiştir. Hatta ekonomimiz %90 oranında yabancıların işgaline uğramıştır. Şimdi ise özelleştirmeden gelecek dolarlar kalmamış ve havuza taze para akışı bitmiştir. Neticede 2000’li yıllarda Türkiye’nin dış borcu 118,50 milyar dolar iken bugün 453,50 milyar dolara ulaşmıştır. Her yıl bütçe açıkları ile bu noktalara gelinmiştir. Bundan önce IMF’den borç alınarak bütçe denkleştirmelere gidilirken bugün IMF’in yerine başka finans kurumlarından borç alınarak, üstelikle çok pahalı ve dünya piyasalarının üzerinde, durum vahim hale getirilmiştir.     Türkiye ve dünya şartları ortada; eskiden mutfakta yangın var denirdi. Bugün her yerde yangın var! Bu yangını söndürmek zorundayız. Pazarda, piyasada maliyeti ucuz mal çoğalırsa fiyatlar ucuzlar.     Vergi yükü her geçen gün vatandaşın belini büküyor. Adil bir vergilendirme sistemi elzemdir. Ve bu bataklığın sinek üretmesi doğal. Bu ekonomik yapının da enflasyonu körüklemesi doğaldır.      Küresel güçler Türkiye’yi iliğine kadar kontrol ediyor. Bir ABD’li senatör ‘Türkiye bizim için Türklere bırakılmayacak kadar önemlidir’ diyor. 100 milyar dolara yakın yerli üretimi özelleştirmişsiniz ve özelleştirme sonucu olan bu meblağlar da ayrıca çarçur edilmiştir. Bizden sonra kalkınma hamlesine başlayan Güney Kore bugün kişi başına milli geliri 40 bin dolara ulaşmışken biz 7-8 bin dolarız.     Devlet plansız bir ekonomiyle yönetilemez.  Bugün, günlük olarak alınan kararlarla ekonomi yönetilmeye çalışılıyor. Kur korumalı mevduat, gelire endeksli senet ve bonolar,  yüksek faizle alınan İngiliz ve orta doğu bankerlerinden de alınan borçlar, makam araçları, görev zararları, geçiş garantili köprüler ve yollar, hasta garantili şehir hastaneleri pahalılığın ve enflasyonun ana nedenleridir. Netice itibari ile borç varsa fakir öder, para varsa zengin alır! Kamu özel iş birliğiyle alınan projelerle doğmamış çocukların borçları artırılıyor. 2045 yılına kadar 153 milyar dolar garantili borç ödenecektir. Devleti yönetenler bizzat şunu söylüyor; devletteki israfın yarısı bile Türkiye’de fakirliği önler. Bizzat eski maliye bakan Mehmet ŞİMŞEK araçların masrafı için bile ‘bunlar çerezdir, çerez!’ diyor. Arkasından yine ‘devlette öyle masraflar var ki, neler neleeeer!’ rahmetli Burhan KUZU külliyenin günlük harcaması için 59 milyon TL dedi. İsraflar biliniyor ancak bunlar önlenmiyor. Londra borsalarında yüksek faizle dolar ve Euro bazında (%5/6) borç alıyor Türkiye. Her saat Türkiye 28/8 milyon tl ödüyor. Uygulanan ekonomik sistemin ne akli, ne ilmi, ne de ahlaki hiçbir tarafı yoktur. Borç almaya alışan emir almaya da alışır. Peşkeş çekilen özelleştirmelerle elimizde ne varsa sattık alanların büyük çoğunluğu yabancı bir örnek olması açısından 2010 yılında Giresun aksu yandaş Milda ya 5 milyon Tl’ye satılıyor. Milda fabrikanın sadece hurdasını 11 milyona satıyor. Yine Milda Giresun Seka’nın yerine Toki’ye 69 milyona satıyor. Oturduğu yerden 74 milyon kar ediyor. Aslında bu kar değil resmen kamudan yandaşlara kaynak aktarımıdır. Şeker fabrikalarını 295 milyon dolara satıyoruz. Bir yıllık şeker ihtiyacı için 320 milyon dolar ithalat yapıyoruz. Çiftçinin aradan çıkartılması da ayrı bir dramdır. Hayat pahalılığını oluşturan şartlar küresel şartlar olduğu gibi daha fazla Türkiye şartlarıdır. ABD de %8 AB ülkelerinde %7 lerde olan enflasyon bizde veriler çok değişik olmakla birlikte mayıs ayı sonu itibariyle TÜİK’in araştırmalarına göre %71’ler civarındadır. Verilerin doğru toplanması ve etrafınca bir çalışma yapılması durumun vahametini ortaya koymaktır. ENAGRUP’ın yaptığı araştırmalar TÜİK’e göre çok farklılık arz etmektedir. 225 bin veri 1 saatte alınabiliyor. Enflasyon rakamları için 7.5 milyon veri toplanıyor. Mayıs ayı şeker fiyatları geçmiş yıla göre %340, doğalgaz fiyatları %300, elektrik fiyatları %260, motorin fiyatları %257, benzin %238 (haziran ayı sonu itibariyle bu veriler %400’e kadar ulaşmış durumdadır.), yağ %210, süt ve et ürünleri %195 gibi fiyatlara ulaşmıştır. Tüm temel gıdalarda ortalama %150-340 arasıdır. (ENAGRUP)     3 Çocuk okutan ailenin geliri okul parasına yetmiyor. Sabit gelirlilerin büyük çoğunluğu geçim sıkıntısı içine girmiştir. Ekonomisi bozulan toplumun ahlaki değerleri manevi hayatı ve sosyal hayatı bozuluyor. Zamlar sosyal manada yıkıma doğru götürüyor. Bir tarafta israfı ve hesapsız harcamayı gören halk kitleleri psikolojik sorunlarla karşı karşıya geliyor. Aile, namus can çekişiyor! İnanç ve değerler daha fazla çözülüyor. Sonuçta hedefsiz, umutsuz ve çaresiz büyük çoğunluk bütün problemlerini hukuka da inanmadığı için dağ başı yöntemine göre çözmeye çalışıyor. Eşler arası problemler, çocuklar ve ebeveyn arsındaki problemler 3. Sayfa haberlerine cinayet, intihar, kendini yakma gibi olaylarla yansıyor.     Tekrar çözüm yollarına geri dönersek; 1. Başta söz etmiş olduğumuz yönetimlerde olmazsa olmaz şartlar en önemli hususlardır. Sıralayacak olursak; ADALET, EHLİYET, İSTİŞARE(DANIŞMA), MASLAHAT(KAMU YARARI), EMANET. 2. Üretim artırılmalı ancak üretim maliyeti en uygun şekle getirilmiş pazarda talebini bulan üretim olmalıdır. Gerek ülke, gerekse dünya şartlarında rekabet imkanı olmayan üretim emeğin kaybı olarak karşımıza çıkar. O zaman sanayiden ticarete ve tarıma kadar tüm alanlarda modern ve çağın gereken tüm imkanları rantabl halde kullanılmalıdır. Aynen istiklal savaşının ortasında toplanan İzmir iktisat kongresi gibi hedefleri belirleyecek ve bundan asla taviz verilmeyecek bir ekonomik program toplumun bütün katmanlarıyla değerlendirilerek gerçekçi olmalıdır. 3. Tüketimde israfın önlenmesine yönelik tedbirler alınmalıdır. İsraf sadece ekmek vs. gibi gıda maddelerinde değil zaman israfı, kaynak israfı ve insan israfı konularında da değerlendirilmelidir. Yerine harcanmayan planlama ve programlaması yapılmayan hedefi gözetilmeyen yatırımlar neticede israfa dönüşmektedir. Anadolu coğrafyası gezildiğinde devlet teşvikleriyle yapılmış harabeleri görmek mümkündür. İsrafın en büyük kaynağı siyasi erk ve bürokrasinin savurganlıklarıdır. Öncelikler belirlenmeden yapılan yatırımlar israfın ta kendisidir. En büyük israflardan biriside zamanında alınmayan tedbirler sonucunda oluşan milletine ve ülkesine düşman hale getirilmiş insanların israfı. Aynı zamanda yine gerekli tedbirler alınmadığından dolayı içimizde oluşan millet düşmanı faaliyetlerin ortadan kaldırılması için harcanan para, emek ve zaman israfı. Tıpta koruyucu hekimlik ne kadar önemli ve ucuz ise kendi bireysel gelişmesini düşündüğü kadar milletinin geleceğini de düşünen toplumun oluşturulmasına harcanan çaba ve gayretler PKK ya FETÖ terör örgütüne sonradan harcanan para ve imkanlardan daha ucuzdur. Neticede kendi insanımızı sahipsiz, korumasız bıraktığımızda yüzyıllardır devam eden ve hiçte bitmeyen millet düşmanları insanımızı umutsuzlaştırmakta ve ekonomimizde ki tahribatı yapmaktadır. 4. Ekonomik faaliyetlerin toplum hayatında önemi büyüktür. Bu konuyla ilgili dünya doğrusu kavram ve kelimeler ortaya konmuştur. Yöneticiler kararlarını bilinçli tercihlere dayandırıyorlar. Ancak bireyselliği ve çıkarcılığı aşamıyorlar. Hele hele milli ekonomik temelli düşüncelerden tamamen yoksunlar. Millet partisini 2015 yılı seçim broşüründe de belirtildiği gibi Milli Ekonomi: Türk milletini maddi ve manevi varlıklarının tamamıdır. Bu imkanlar insanı yaşat ki, devlet yaşasın anlayışıyla değerlendirilmelidir. Bu varlıklar milletin varlık ve bekasını korumaya yönelik olmalıdır. Ekonomik varlığımızı sanayileşme, sanayi ötesi topluma ulaştırmak durumundayız (MP. Programı sayfa 75). İzmir iktisat kongresi 4. Maddede de belirtildiği gibi tez vakitte ithalattan ve israftan kaçmak ve yerli üretimi geçmek gerekir. Kısaca ÜRETİM, ÜRETİM, ÜRETİM!     Ekonominin her aşamasında toplum olarak dayanışma öne alınmalıdır. Merhamet ve vicdan öne çıkmalı insan ve toplumun maddi ve manevi yapısı korunmalıdır. Hatta tabiat bile korunmalıdır. Ekonomik faaliyetler fakirliği ve yoksulluğu ortadan kaldırmaya yönelik olmalıdır. Hz. Peygamberin buyurduğu gibi; ‘Fakirlik küfür ola yazdı’. Olmamalı! Ekonomik faaliyetlerin amacı milleti maddi ve manevi yapısıyla korumak olmalıdır. Yunus Emre’nin küp şiirinde de olduğu gibi alttan üste doğru küpler dizilmiş, alttan birileri çekilince kendisiyle barışmayan kırıp döken insan toplulukları oluşmuştur. İnsanı sadece maddi bir değer olarak gören ve Pazar haline getiren yapı, insanı tükettiği gibi malı da tüketmektedir. Üretimde fikir ve düşünce çok önemlidir. Neoliberalizm de insana değer verilmiyor. Ekonomide emek, sermaye ve fikrin eşdeğer ise sahibi olması gerekiyor.     İsraf hat safhadadır, depo yağ yakıyor. Borçtan herkese düşen pay bellidir. Siyasete abanan para babalarının gizemli müdahalesinden yönetim kurtulmalıdır. Bir koyup üç alma hedefinde olanların egemenliği ele aldığı, milletin egemenliğinin sözde kaldığı yapı süratle sonlandırılmalıdır. 5. Yabancı sermayenin tahakkümü yerine yerli ve milli sermayede güçlendirilmeli ve bunda da maslahat (kamu yararı) düşünülmelidir. Kuru kuruya yabancı sermaye düşmanlığı değil üretim, istihdam ve ihracatı hedefleyen milli sermaye ile gerekli cevap verilmelidir. Yabancı sermaye kontrollü, amaçlı ve hedefli kullanılırsa faydalıdır. Aksi halde Türk milletini üretim kalelerini yabancılara teslimiyetiyle karşı karşıya kalırız. 6. Netice olarak insan hak ve hürriyetlerine dayalı HUKUK DEVLETİ, milli iradenin önünde ki engellerin kalktığı DEMOKRASİ, din düşmanlığı gibi din istismarının da bittiği LAİKLİK, fakirlik ve çaresizliğin tarihe gömüldüğü herkesin sosyal adalet çerçevesine alındığı KERİM DEVLET, bilim, hikmet ve erdemle donatılan, sorun üretmeyen çözüm üreten BİLGE DEVLET ve BİLİM TOPLULUĞU, büyüyen, gelişen, zengin, mutlu, muktedir, insanlığın yeni barış medeniyeti İSLAM RÖNESANSI’nı yöneten MUHTEŞEM TÜRKİYE esas çözümdür.’’
Millet Partisi Seydişehir ilçe başkanı Orhan Polat, yazılı basın açıklaması yaptı.

Polat açıklamasında, ‘’Hayat pahalılığı netice itibariyle bir ülkenin idaresinin yapısıyla doğrudan doğruya ilgilidir. Adalet ve hukuk işin temelidir. Ne alakası vardır gibi düşünenler olabilir ancak insan faaliyetlerinin ve hayatının temeli olan insan ihtiyaçlarının temini güven, adalet, hukuk devleti ve demokrasi ile doğrudan ilintilidir. Bütün insanlarda olduğu gibi para da güven ve adaletin olduğu yeri arar. Yönetimlerde olmazsa olmaz şartları sıralayacak olursak:

    1.ADALET

    2.EHLİYET

    3.İSTİŞARE

    4.MASLAHAT (KAMU YARARI)

    5.EMANET

    Yukarıda ki 5 madde milletin refah ve huzurunu sağlayacak temel değerlerdir. Bunlar yoksa sonuç da halkın refahı ve huzuru yoktur. Piyasanın ve pazarı dengesi de yoktur. Piyasa şartlarının arz-talep dengesi doğrultusunda oluşabilmesi ilmin, adaletin ve doğru siyasetin engellenmesi oranıyla doğrudan bağlantılıdır. Korumacılık, adam kayırmacılık, işin ehline verilmemesi, bilenlere danışılmaması ve toplumsal faydanın gözetilmemesi ve makamların bir emanet olduğunun uygulamada olmaması hayat pahalılığının ana nedenleridir. Neticede üretim olmaz ticaret hür pazarda yapılmaz elde edilen gelir de adil bir şekilde paylaşılmaz. Ürettiğiniz kadar hürsünüz. Üretime yönelik değil tüketime yönelik ekonomik modeller bireyleri de toplumu da tüketir.

 Haksızlığa ve adaletsizliğe itiraz etmesi gereken camii ve mektep hukuksuzluklara alet edilirse durum daha da vahim bir hal alır. Hayat pahalılığının sonucunda daha güçlü olanlar daha fazla kazanmakta alt kesimlerde ki bireyler ise tüm fedakârlığı yüklendiği gibi çaresiz ve yoksul duruma düşmektedir. Ekonomik uygulamaları neticesinde hakkın ve adaletin ve vicdanın yeri ne yazık ki kaybolmaktadır. Alt grupta ezilenlere doğrudan destekler yapılmaktadır.

    Hayat pahalılığının oluşmasında:

 

    1.Milli ve yerli düşünmeyen güç ve iktidar sahiplerinin (iktidar, iş dünyası, basın) küresel güçlerin kontrol ve yönetiminde hareket etmeleri(Tarım alanlarının daraltılması şeker pancarı, tütün vs. ekim alanlarının kısıtlanması neticede köylünün fakirleşmesi).

    2.Özelleştirmenin üzerinde hesaplar yapılmadan tamamen gerek iktidar, gerekse bürokrasi alanında ki tanıdık bildiklere peşkeş çekilmesi. Aynı zamanda özelleştirme memnuniyeti haline getirilen tütün, şeker üretimi başta olmak üzere doğru dürüst idare edemeyip, zarar eder hale getirdikten sonra gerçek özelleştirmenin de yapılmaması yani peşkeş çekilmesi.

    3.Cari açık büyük, likidite ve kaynaklar yok, karşılıksız para basılıyor, bedelini halk ödüyor. Fiyatlar artıyor herkese acı vermiyor acısını büyük kesim çekiyor. Bu arada bir kısım da haksız mal ve para transferi yapıyor. Bu uygulamada hakkın, adaletin ve vicdanın yeri nerede!

    4.Suriye, Afganistan ve çevre ülkelerden gelen kontrolsüz göç ekonomik dengeyi bozmakta ve neticede alım gücünü düşürmektedir. Göçler tarihte de ne yazık ki bir kısım toplumların adalet ve ahlak yönünden bozulmasına ve asimilesine neden olmaktadır. Metehan Çin imparatorluğunu dize getirmiş ama Çin topraklarına girmemiştir. Çünkü girilen yerde asimilasyon tehlikesini görmüştür.

    5.Siyaset çözüm üretme ilmidir ve hayat pahalılığı da netice itibariyle sağlıklı olmayan idare ve ekonominin sonucudur. Sorgulanmayan, hesap vermeyen idare var. İnsanlar ve hatta kurumlar yanılabilir. Hesap soracak ve hesap verecek siyasete ihtiyaç var. İşi ehline vermezsen o işin kıyameti kopar.

    6.Siyaset ahlakın ve ilmin kardeşi haline getirilmelidir. Adaletin, ahlakın ve ilmin olmadığı yerde düşmanlaştırma ve cepheleşme vardır. Düşmanlaştırma ve cepheleştirmede oy devşiren siyasetçiler netice itibariyle adaletin, hukukun ve meşruiyetin olmadığı yerde değer kazanırlar. Son zamanlarda oy devşirme amacına yönelik olarak siyasette kullanılan dil güveni ortadan kaldırdığı gibi toplumsal kamplaşmayı da körüklemektedir.

    7.Hayat pahalılığının oluşumunda kendilerini toplumdan farklı gören anlayıştaki kişilerin iktidar olması olumsuz yönde etkilemektedir. Ülkeyi dar-ül harp anlayışına sahip olan kimsenin yönetmesi, kamu mallarının haksız bir şekilde edinilmesine sebep olmaktadır.

    Sonuç olarak Millet Partisi olarak bilgi birikimimiz, programımız ve şimdiye kadar ki pratik uygulamalarımız göstermektedir ki programımızı iyi özümseyerek kültür birliği içerisinde yukarıdaki saydığımız idarede ki gerekli özelliklerin ihmal edilmeden takip edilmesiyle halka ulaşıldığında toplumun büyük bir kesimi tarafından kabul göreceğine inanıyoruz. Uyandıracağımız hedef kitlemiz önce iktidar sahipleri, iktidara talip olanlar, aydınlar ve genel halk kesimleridir. Sorumluluk da sırasıyla bu kesimlerdedir. Yani bu günkü hayat pahalılığının ve genel problemlerin sorumluları iktidar sahipleri, aydınlar ve son sırada da halktır.

    Enflasyonla mücadele konusunda yapılacak iş bir sistem meselesidir. Günlük politikalarla yapılacak bir düzenleme ile sıkıntı aşılamaz. Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan itibaren elde ettiği kazanımları kısa başlıklarla hatırlayacak olursak; Cumhuriyet kuruldu, Osmanlıdan gelen borç yükü üstlenildi ve 30 yıl içinde sıfırlandı. Halkın ihtiyacı olan Amerikan bezi bile dışarıdan karşılanıyordu. Çünkü yerli üretim yoktu. Dışarıdan alınan yani ithal edilen malların yerine yerli üretimi hedefleyen İzmir iktisat kongresi yapıldı. Kongre sonuçlarına göre 1936 yılına kadar Sümerbank ve şeker fabrikaları kuruldu. Bu durum tarımı hareketlendirdi. Dışarıdan şeker ithalatına son verildi. Kuruluş felsefesindeki devletin ekonomik politikası ithalat yerine yerli üretim yapılarak ithalata bu alanlarda son verilerek üretimin artırılmış olması ekonomiye artı olarak yansımıştır. Bu yerli üretim kurumlarının tümü aslında tarihi müesseselerdir. Önce siyasi erkin ve bürokrasinin hesapsız, kişisel ve partizan tasarruflarıyla bu kurumlar zarara sürüklendi. Ve ardından özellikle 1990’lı yıllardan sonra özerkleştirilmesi hiç akla getirilmeyerek kurumların dışarıya veya içeriye değerlerinin çok altında özelleştirme adı altında yok edilmiştir. Hatta ekonomimiz %90 oranında yabancıların işgaline uğramıştır. Şimdi ise özelleştirmeden gelecek dolarlar kalmamış ve havuza taze para akışı bitmiştir. Neticede 2000’li yıllarda Türkiye’nin dış borcu 118,50 milyar dolar iken bugün 453,50 milyar dolara ulaşmıştır. Her yıl bütçe açıkları ile bu noktalara gelinmiştir. Bundan önce IMF’den borç alınarak bütçe denkleştirmelere gidilirken bugün IMF’in yerine başka finans kurumlarından borç alınarak, üstelikle çok pahalı ve dünya piyasalarının üzerinde, durum vahim hale getirilmiştir.

    Türkiye ve dünya şartları ortada; eskiden mutfakta yangın var denirdi. Bugün her yerde yangın var! Bu yangını söndürmek zorundayız. Pazarda, piyasada maliyeti ucuz mal çoğalırsa fiyatlar ucuzlar.

    Vergi yükü her geçen gün vatandaşın belini büküyor. Adil bir vergilendirme sistemi elzemdir. Ve bu bataklığın sinek üretmesi doğal. Bu ekonomik yapının da enflasyonu körüklemesi doğaldır. 

    Küresel güçler Türkiye’yi iliğine kadar kontrol ediyor. Bir ABD’li senatör ‘Türkiye bizim için Türklere bırakılmayacak kadar önemlidir’ diyor. 100 milyar dolara yakın yerli üretimi özelleştirmişsiniz ve özelleştirme sonucu olan bu meblağlar da ayrıca çarçur edilmiştir. Bizden sonra kalkınma hamlesine başlayan Güney Kore bugün kişi başına milli geliri 40 bin dolara ulaşmışken biz 7-8 bin dolarız.

    Devlet plansız bir ekonomiyle yönetilemez.  Bugün, günlük olarak alınan kararlarla ekonomi yönetilmeye çalışılıyor. Kur korumalı mevduat, gelire endeksli senet ve bonolar,  yüksek faizle alınan İngiliz ve orta doğu bankerlerinden de alınan borçlar, makam araçları, görev zararları, geçiş garantili köprüler ve yollar, hasta garantili şehir hastaneleri pahalılığın ve enflasyonun ana nedenleridir. Netice itibari ile borç varsa fakir öder, para varsa zengin alır! Kamu özel iş birliğiyle alınan projelerle doğmamış çocukların borçları artırılıyor. 2045 yılına kadar 153 milyar dolar garantili borç ödenecektir. Devleti yönetenler bizzat şunu söylüyor; devletteki israfın yarısı bile Türkiye’de fakirliği önler. Bizzat eski maliye bakan Mehmet ŞİMŞEK araçların masrafı için bile ‘bunlar çerezdir, çerez!’ diyor. Arkasından yine ‘devlette öyle masraflar var ki, neler neleeeer!’ rahmetli Burhan KUZU külliyenin günlük harcaması için 59 milyon TL dedi. İsraflar biliniyor ancak bunlar önlenmiyor. Londra borsalarında yüksek faizle dolar ve Euro bazında (%5/6) borç alıyor Türkiye. Her saat Türkiye 28/8 milyon tl ödüyor. Uygulanan ekonomik sistemin ne akli, ne ilmi, ne de ahlaki hiçbir tarafı yoktur. Borç almaya alışan emir almaya da alışır. Peşkeş çekilen özelleştirmelerle elimizde ne varsa sattık alanların büyük çoğunluğu yabancı bir örnek olması açısından 2010 yılında Giresun aksu yandaş Milda ya 5 milyon Tl’ye satılıyor. Milda fabrikanın sadece hurdasını 11 milyona satıyor. Yine Milda Giresun Seka’nın yerine Toki’ye 69 milyona satıyor. Oturduğu yerden 74 milyon kar ediyor. Aslında bu kar değil resmen kamudan yandaşlara kaynak aktarımıdır. Şeker fabrikalarını 295 milyon dolara satıyoruz. Bir yıllık şeker ihtiyacı için 320 milyon dolar ithalat yapıyoruz. Çiftçinin aradan çıkartılması da ayrı bir dramdır.

Hayat pahalılığını oluşturan şartlar küresel şartlar olduğu gibi daha fazla Türkiye şartlarıdır. ABD de %8 AB ülkelerinde %7 lerde olan enflasyon bizde veriler çok değişik olmakla birlikte mayıs ayı sonu itibariyle TÜİK’in araştırmalarına göre %71’ler civarındadır. Verilerin doğru toplanması ve etrafınca bir çalışma yapılması durumun vahametini ortaya koymaktır. ENAGRUP’ın yaptığı araştırmalar TÜİK’e göre çok farklılık arz etmektedir. 225 bin veri 1 saatte alınabiliyor. Enflasyon rakamları için 7.5 milyon veri toplanıyor. Mayıs ayı şeker fiyatları geçmiş yıla göre %340, doğalgaz fiyatları %300, elektrik fiyatları %260, motorin fiyatları %257, benzin %238 (haziran ayı sonu itibariyle bu veriler %400’e kadar ulaşmış durumdadır.), yağ %210, süt ve et ürünleri %195 gibi fiyatlara ulaşmıştır. Tüm temel gıdalarda ortalama %150-340 arasıdır. (ENAGRUP)

    3 Çocuk okutan ailenin geliri okul parasına yetmiyor. Sabit gelirlilerin büyük çoğunluğu geçim sıkıntısı içine girmiştir. Ekonomisi bozulan toplumun ahlaki değerleri manevi hayatı ve sosyal hayatı bozuluyor. Zamlar sosyal manada yıkıma doğru götürüyor. Bir tarafta israfı ve hesapsız harcamayı gören halk kitleleri psikolojik sorunlarla karşı karşıya geliyor. Aile, namus can çekişiyor! İnanç ve değerler daha fazla çözülüyor. Sonuçta hedefsiz, umutsuz ve çaresiz büyük çoğunluk bütün problemlerini hukuka da inanmadığı için dağ başı yöntemine göre çözmeye çalışıyor. Eşler arası problemler, çocuklar ve ebeveyn arsındaki problemler 3. Sayfa haberlerine cinayet, intihar, kendini yakma gibi olaylarla yansıyor.

    Tekrar çözüm yollarına geri dönersek;

1. Başta söz etmiş olduğumuz yönetimlerde olmazsa olmaz şartlar en önemli hususlardır. Sıralayacak olursak; ADALET, EHLİYET, İSTİŞARE(DANIŞMA), MASLAHAT(KAMU YARARI), EMANET.

2. Üretim artırılmalı ancak üretim maliyeti en uygun şekle getirilmiş pazarda talebini bulan üretim olmalıdır. Gerek ülke, gerekse dünya şartlarında rekabet imkanı olmayan üretim emeğin kaybı olarak karşımıza çıkar. O zaman sanayiden ticarete ve tarıma kadar tüm alanlarda modern ve çağın gereken tüm imkanları rantabl halde kullanılmalıdır. Aynen istiklal savaşının ortasında toplanan İzmir iktisat kongresi gibi hedefleri belirleyecek ve bundan asla taviz verilmeyecek bir ekonomik program toplumun bütün katmanlarıyla değerlendirilerek gerçekçi olmalıdır.

3. Tüketimde israfın önlenmesine yönelik tedbirler alınmalıdır. İsraf sadece ekmek vs. gibi gıda maddelerinde değil zaman israfı, kaynak israfı ve insan israfı konularında da değerlendirilmelidir. Yerine harcanmayan planlama ve programlaması yapılmayan hedefi gözetilmeyen yatırımlar neticede israfa dönüşmektedir. Anadolu coğrafyası gezildiğinde devlet teşvikleriyle yapılmış harabeleri görmek mümkündür. İsrafın en büyük kaynağı siyasi erk ve bürokrasinin savurganlıklarıdır. Öncelikler belirlenmeden yapılan yatırımlar israfın ta kendisidir. En büyük israflardan biriside zamanında alınmayan tedbirler sonucunda oluşan milletine ve ülkesine düşman hale getirilmiş insanların israfı. Aynı zamanda yine gerekli tedbirler alınmadığından dolayı içimizde oluşan millet düşmanı faaliyetlerin ortadan kaldırılması için harcanan para, emek ve zaman israfı. Tıpta koruyucu hekimlik ne kadar önemli ve ucuz ise kendi bireysel gelişmesini düşündüğü kadar milletinin geleceğini de düşünen toplumun oluşturulmasına harcanan çaba ve gayretler PKK ya FETÖ terör örgütüne sonradan harcanan para ve imkanlardan daha ucuzdur. Neticede kendi insanımızı sahipsiz, korumasız bıraktığımızda yüzyıllardır devam eden ve hiçte bitmeyen millet düşmanları insanımızı umutsuzlaştırmakta ve ekonomimizde ki tahribatı yapmaktadır.

4. Ekonomik faaliyetlerin toplum hayatında önemi büyüktür. Bu konuyla ilgili dünya doğrusu kavram ve kelimeler ortaya konmuştur. Yöneticiler kararlarını bilinçli tercihlere dayandırıyorlar. Ancak bireyselliği ve çıkarcılığı aşamıyorlar. Hele hele milli ekonomik temelli düşüncelerden tamamen yoksunlar. Millet partisini 2015 yılı seçim broşüründe de belirtildiği gibi Milli Ekonomi: Türk milletini maddi ve manevi varlıklarının tamamıdır. Bu imkanlar insanı yaşat ki, devlet yaşasın anlayışıyla değerlendirilmelidir. Bu varlıklar milletin varlık ve bekasını korumaya yönelik olmalıdır. Ekonomik varlığımızı sanayileşme, sanayi ötesi topluma ulaştırmak durumundayız (MP. Programı sayfa 75). İzmir iktisat kongresi 4. Maddede de belirtildiği gibi tez vakitte ithalattan ve israftan kaçmak ve yerli üretimi geçmek gerekir. Kısaca ÜRETİM, ÜRETİM, ÜRETİM!

    Ekonominin her aşamasında toplum olarak dayanışma öne alınmalıdır. Merhamet ve vicdan öne çıkmalı insan ve toplumun maddi ve manevi yapısı korunmalıdır. Hatta tabiat bile korunmalıdır. Ekonomik faaliyetler fakirliği ve yoksulluğu ortadan kaldırmaya yönelik olmalıdır. Hz. Peygamberin buyurduğu gibi; ‘Fakirlik küfür ola yazdı’. Olmamalı! Ekonomik faaliyetlerin amacı milleti maddi ve manevi yapısıyla korumak olmalıdır. Yunus Emre’nin küp şiirinde de olduğu gibi alttan üste doğru küpler dizilmiş, alttan birileri çekilince kendisiyle barışmayan kırıp döken insan toplulukları oluşmuştur. İnsanı sadece maddi bir değer olarak gören ve Pazar haline getiren yapı, insanı tükettiği gibi malı da tüketmektedir. Üretimde fikir ve düşünce çok önemlidir. Neoliberalizm de insana değer verilmiyor. Ekonomide emek, sermaye ve fikrin eşdeğer ise sahibi olması gerekiyor.

    İsraf hat safhadadır, depo yağ yakıyor. Borçtan herkese düşen pay bellidir. Siyasete abanan para babalarının gizemli müdahalesinden yönetim kurtulmalıdır. Bir koyup üç alma hedefinde olanların egemenliği ele aldığı, milletin egemenliğinin sözde kaldığı yapı süratle sonlandırılmalıdır.

5. Yabancı sermayenin tahakkümü yerine yerli ve milli sermayede güçlendirilmeli ve bunda da maslahat (kamu yararı) düşünülmelidir. Kuru kuruya yabancı sermaye düşmanlığı değil üretim, istihdam ve ihracatı hedefleyen milli sermaye ile gerekli cevap verilmelidir. Yabancı sermaye kontrollü, amaçlı ve hedefli kullanılırsa faydalıdır. Aksi halde Türk milletini üretim kalelerini yabancılara teslimiyetiyle karşı karşıya kalırız.

6. Netice olarak insan hak ve hürriyetlerine dayalı HUKUK DEVLETİ, milli iradenin önünde ki engellerin kalktığı DEMOKRASİ, din düşmanlığı gibi din istismarının da bittiği LAİKLİK, fakirlik ve çaresizliğin tarihe gömüldüğü herkesin sosyal adalet çerçevesine alındığı KERİM DEVLET, bilim, hikmet ve erdemle donatılan, sorun üretmeyen çözüm üreten BİLGE DEVLET ve BİLİM TOPLULUĞU, büyüyen, gelişen, zengin, mutlu, muktedir, insanlığın yeni barış medeniyeti İSLAM RÖNESANSI’nı yöneten MUHTEŞEM TÜRKİYE esas çözümdür.’’

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirgundem.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.