whatsapp

Toplumcu belediyecilik

ANALİZ 26.02.2019 - 14:29, Güncelleme: 09.09.2021 - 14:46
 

Toplumcu belediyecilik

Toplumun geniş kesimlerini dışarıda bırakan bu seçici temsiliyet kanalları karşısında kurumsallaşmış ilişkileri ve müdahale biçimlerini sorgulayan çıkışlar günümüz dünyasında ancak kentsel sosyal hareketlerden geliyor. Bir kez daha yerel seçimlere giderken, yine kafalarda nasıl bir kent, nasıl bir yerel yönetim sorusu var. Türkiye’de solun iktidar süreçlerinin dışına bu derece düştüğü bir dönemde, bir kez daha “küçük başarıların”, büyük dönüşümün fitilini tutuşturabileceğine inanmak isteyenlerin sayısı hiç de az değil. Öyle ya da böyle, öngörülebilir gelecekte sol, devleti yönetmeye yönelik bir iddia ortaya koyacaksa bu konuda, yerel yönetimler en gerçekçi ölçek olarak öne çıkıyor. En önemlisi, küçük toplumcu bir çıkışı uçurmaya hazır, adaletli bir belediyecilik anlayışına hasret geniş halk kitleleri var. Çıkış noktasında yerel yönetimleri sivil toplumun parçası gibi görmek isteyen yaklaşımlara karşı, yerel yönetimlerin devletin yerele uzanan parçası olduğunun altını çizelim. Baktığımızda kapitalizm sadece sosyal eşitsizlikler değil, aynı zamanda mekânsal eşitsizlikler de yaratmaktadır. Her iktidar yapısı ve projesi kendisine bir toplumsal taban tanımlar. Bu toplumsal tabanın kurumsal alana sirayet edebilmesi ise tanımlanmış belli temsiliyet kanalları aracılığıyla olur.  Bugünkü haliyle geniş halk kesimlerini dışarıda bırakan örgütlü çıkarların, belediyeler üstüne korporatist temsiliyet kanalları aracılığıyla çöktüğünü biliyoruz. Geniş halk kesimlerinin belediyelere erişimi seçici patron-adamı ilişkisi (klientalizm) çerçevesinde gerçekleşiyor. 5 yılda bir verilen oylar üzerinden oluşan meclis demokrasisi ise halk kesimlerinden çok, parti siyasetinin öne çıkardığı çıkarlara hizmet ediyor. Bu alandaki en önemi sorulardan biri belediye meclisleri bir yanda, bürokratik birimler diğer yanda, kurulacak katılımcı halk meclisleri ile nasıl iş birliği içinde çalışacağı ve doğacak sürtüşme ve çelişkilerin en aza nasıl indirileceğidir. Örneğin, halk meclislerinde alınan kararlarla belediye meclislerinin kararları ve bu iki farklı temsiliyet platformunun nasıl ilişkilendirileceği önemi bir sorun alanı olarak tanımlanmak zorundadır. Yerel yönetimlerin bugün tümüyle saydamlığını yitirmiş kurumsal mimarisini de demokratikleştirecektir. Hemen belirtmek gerekir ki, halk kesimlerinin kendi yaşamı üzerine söz söyleyip, kararlar aldığı bu tür platformlar aynı zamanda kentlerin herkese açık kamusal alanlarının da öncüsü haline gelecektir.

Toplumun geniş kesimlerini dışarıda bırakan bu seçici temsiliyet kanalları karşısında kurumsallaşmış ilişkileri ve müdahale biçimlerini sorgulayan çıkışlar günümüz dünyasında ancak kentsel sosyal hareketlerden geliyor.

Bir kez daha yerel seçimlere giderken, yine kafalarda nasıl bir kent, nasıl bir yerel yönetim sorusu var. Türkiye’de solun iktidar süreçlerinin dışına bu derece düştüğü bir dönemde, bir kez daha “küçük başarıların”, büyük dönüşümün fitilini tutuşturabileceğine inanmak isteyenlerin sayısı hiç de az değil. Öyle ya da böyle, öngörülebilir gelecekte sol, devleti yönetmeye yönelik bir iddia ortaya koyacaksa bu konuda, yerel yönetimler en gerçekçi ölçek olarak öne çıkıyor.

En önemlisi, küçük toplumcu bir çıkışı uçurmaya hazır, adaletli bir belediyecilik anlayışına hasret geniş halk kitleleri var.

Çıkış noktasında yerel yönetimleri sivil toplumun parçası gibi görmek isteyen yaklaşımlara karşı, yerel yönetimlerin devletin yerele uzanan parçası olduğunun altını çizelim.

Baktığımızda kapitalizm sadece sosyal eşitsizlikler değil, aynı zamanda mekânsal eşitsizlikler de yaratmaktadır.

Her iktidar yapısı ve projesi kendisine bir toplumsal taban tanımlar. Bu toplumsal tabanın kurumsal alana sirayet edebilmesi ise tanımlanmış belli temsiliyet kanalları aracılığıyla olur. 

Bugünkü haliyle geniş halk kesimlerini dışarıda bırakan örgütlü çıkarların, belediyeler üstüne korporatist temsiliyet kanalları aracılığıyla çöktüğünü biliyoruz. Geniş halk kesimlerinin belediyelere erişimi seçici patron-adamı ilişkisi (klientalizm) çerçevesinde gerçekleşiyor. 5 yılda bir verilen oylar üzerinden oluşan meclis demokrasisi ise halk kesimlerinden çok, parti siyasetinin öne çıkardığı çıkarlara hizmet ediyor.

Bu alandaki en önemi sorulardan biri belediye meclisleri bir yanda, bürokratik birimler diğer yanda, kurulacak katılımcı halk meclisleri ile nasıl iş birliği içinde çalışacağı ve doğacak sürtüşme ve çelişkilerin en aza nasıl indirileceğidir. Örneğin, halk meclislerinde alınan kararlarla belediye meclislerinin kararları ve bu iki farklı temsiliyet platformunun nasıl ilişkilendirileceği önemi bir sorun alanı olarak tanımlanmak zorundadır.

Yerel yönetimlerin bugün tümüyle saydamlığını yitirmiş kurumsal mimarisini de demokratikleştirecektir.

Hemen belirtmek gerekir ki, halk kesimlerinin kendi yaşamı üzerine söz söyleyip, kararlar aldığı bu tür platformlar aynı zamanda kentlerin herkese açık kamusal alanlarının da öncüsü haline gelecektir.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirgundem.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.