Alüminyum işçisinin direniş öyküsü 2

2001 yılında Alüminyum işçileri bir kez daha seslerini özelleştirmeye karşı yükseltiyordu.

Onlar ne istiyordu? Bu fabrika kimin olursa olsun işimizin, şehrimizin yanında olalım! Bırakın yakamızı! Ama nafile yazgı çoktan kaleme alınmış.

 “İşte gelip çatmıştı diyarı gurbet’’

Anılarınızla birlikte bırakmaz bu şehir sizi.

Belki de o şarkıda denildiği gibi

 “Seni uzaktan sevmek.” diye bir teselli uydurursunuz kendinize. Zaman size söylenir “Koma şu sevdayı!” diye. Siz zamana direnirsiniz “Unutmak mümkün değil.” şarkısının ezgilerine sarılarak.

Yaşadığı kenti ne kadar tanır insan? Neresiyle tanır? Nesiyle tanır? Seydişehir’de yaşayanlar, kimi zaman bu kentte yaşamanın hazzıyla, keyifle Seydişehir sadece “Emeğin kentiydi”

Şimdilerde efsane oldu.

Bir kenti sevmek, işini aşını sevmek kolay olmamalı öyle. Sevmek bir duygu.

Seydişehir’i sevme çabası şiirlere, yazılara dönüştü süreç içinde. Romanlara, öykülere dönüştü. Fotoğrafa, resimlere, karikatüre, araştırma kitaplarına dönüştü. Yazarlarımız, sanatçılarımız, şairlerimiz, ressamlarımız hem kendileriyle, hem yapıtlarıyla taç oldular bu şehre.

Seydişehir emek ve emekçi işlevinin yanında, hüzünlü, isyankâr, içini kanatan çığlıklarla seslendiği, her köşedeki anılarına sığındığı bir kenttir.

Yaşadıkça, yazdıkça, düşledikçe büyüyen bir sevdadır Seydişehir.