|
|||
![]() |
Savana | ||
Uğur Demircan | |||
ugurdemircan@outlook.com | |||
Ter içinde uyandı. Pirinç karyolalı yatağında olduğunu anlaması biraz zaman aldı; rüyanın etkisinden ilk anda kurtulamamıştı. Çocukluğunda amcasının küf kokan kütüphanesinde bulup incelediği o resimli atlastaki çöl ülkelerinden birindeydi. Yer yer kum ve sarı topraktan oluşan, çorak bir bölgedeydi. Cırcırböceği sesleri hiç kesilmiyordu. Yakıcı güneşle sapsarı otların arasında, ürkek ve hızlı adımlarla ilerliyordu. Zaman zaman da durup kulaklarını sağa sola çeviriyor; tedirgin şekilde dinliyordu. Bir ceylandı rüyasında! İri siyah gözlerinin çevresinde sineklerin vızıldaştığı, çelimsiz ve sessiz bir ceylan... Açtı. Bir tutam yeşil ot arıyordu; bunu hissetmişti. Ama ıssız görünen otlak, birçok tehlikeyi barındırıyordu. Onu önce, uzun çeneli, sivri dişli bir babun fark etti. Kemirdiği dalı bırakıp çirkin sesler çıkararak ona doğru koşmaya başladı. Ceylan da kaçmaya... İnce bacakları titriyor ama durmuyordu. Kısa süren bir kovalamacadan sonra, babunu geride bırakabilmişti. Tehlike kalmadığını düşündüğü an, bir yılan gördü sağ tarafında. Kurak zeminle neredeyse aynı renkteki pullarının parıldayışlarını gördü. Çatal dilini ceylana doğru sallarken, sırıtır gibiydi. Tam ani bir saldırı yapmak üzereydi ki doğanın ona verdiği bacakları sayesinde sıçrayıp kurtuldu ceylan. Bunlar olup biterken, uzaktan bir kaç sırtlan onu sessizce izliyor ama saldırmıyorlardı. Onların bu şekilde izleyişleri bile ceylanı ürkütmeye yetiyordu. Bir gözüyle sürekli onları kontrol ederek yoluna devam etti. Asıl şimdi kaçmalıydı işte! Bir saniyelik bir bakışla, arkasından çitanın geldiğini gördü ve artık seğirmeye başlamış bacak kaslarına son bir gayretle yüklendi. Narin toynakları üstünde şimdi öyle hızlı kaçıyordu ki sanki o yerinde duruyor da savana altından kayıp arkaya gidiyordu! Çita ise yorulmak nedir bilmiyordu. Ceylan bir o yöne bir bu yöne atlayarak biraz şaşırtmayı başarsa da çita arayı kapatıyordu. Tek kurtuluşu, şu karşısındaki nehir gibi görünüyordu. Gözünü karartıp atladı sığ suya. Kenardaki kuşlar panik içinde havalandılar. Tembel tembel akan suyun ortasına bir hışımda ulaşmıştı. Çita, tozu dumana katarak ani bir duruş yapmış, suya girememişti. Bunu görünce rahatladı biraz. Su çok derin olmadığından, içinde biraz kalırsa güvende olabileceğini düşündü. Nehrin üstündeki taşın gözleri olduğunu fark edemedi bu yüzden. Uyanmadan önce gördüğü son şey, üzerine hızla gelen timsahın dişleri olmuştu. Kahvaltı boyunca rüyayı düşünmeye devam etti. Masada yalnız olmasaydı, şüphesiz uzun uzun anlatırdı karşısındakine. Karşısında artık ikinci bir sandalye yoktu. Şalını omzuna atıp çıktığında, o garip rüyayı çoktan unutmuştu. Hızla indi asırlık apartmanın gıcırtılı merdivenlerini. Geç kalmamalıydı. Bu işi zor bulmuştu zaten. "Bu şehirde, boşanmış bir kadın olarak iş bulabileceğini sanmam." demişti ihtiyar ev sahibesi. "Geldiğin şehre benzemez burası... Hem kadın dediğin çalışmaz zaten." Aksi ve çok yaşlı bir kadındı. Ölmeyi unutmuş gibiydi. İş bulduğunda da burun kıvırmış, "Fazla sürmez!", demişti. Sürmeliydi. Geri dönemezdi. Dönünce sığınabileceği bir ailesi yoktu artık. Yapayalnızdı. Âşık olup kaçıp geldiği adam onu terk edince, kendi ayaklarının üstünde durmaktan başka çaresi kalmamıştı. Günlerce dolaşmış, yalvarmış yakarmış, sonunda limandaki bu firmada daktilo işine girebilmişti. İşe aldıkları ilk kadın oydu. Sağlı sollu taş binaların sıralandığı cadde, kalabalıktı. Otomobil sesleri hiç kesilmiyordu. Gri bulutlarla parke taşlarının arasında, ürkek ve hızlı adımlarla ilerliyordu. Hiç durmadan, sağa sola bakmadan, tedirgin şekilde yürüyordu. Haziran 2017 – İzmir |
|||
Etiketler: Savana, |
|